Perşembe, Kasım 30, 2006

Camdan Cama Ooooo

Boyle bi sarki vardi di mi kim soyluyodu? Detone Celik diyesim geliyor. Neyse, camlarimizi degistirdiler de bizim dun. Artik modern camlarimiz var. Cami bizimki gibi olan baska bina/ev hic gormemistim buraya geldim geleli. Cama uygun klima bulucaz diye canimiz cikmisti. O tur klima artik uretilmedigi icin zar zor buldugumuz bir tanesine normal klimalarin nerdeyse 3 kati para odemistik, acaip icime oturmustu. Simdi yeni bir klima almamiz gerekecek bu yaza. O zamana kadar cikacak ev bulamazsak tabi. Iyi dileklerinizi eksik etmeyiniz efenim bu ev arayisimiz sirasinda.

Gecenlerde bir yazi geldi yonetimden. Burada apartman yoneticiligini firmalar ustleniyor, bizdeki gibi apartman sakinleri arasinda donusumlu olarak yapilmiyor bu is. Bence cok iyi bir sistem, apartmandaki bilimum farkli kisilikle ugrasmak cok zor is gercekten. Hele burasi gibi izolasyonun had safhada oldugu bir yerde dusunemiyorum bunu:) Kira toplamak ve kirasini geciktirenleri mahkemeye vermekle tehdit etmek disinda hicbir isi zamaninda ve ayni tezcanlilikla yapmayan yonetim camlari degistirmeye karar vermis. Isinmaya para vermiyoruz, bunu yonetim karsiliyor ve tahmin ettigimiz gibi giderek artan isinma giderlerini kismak adina yapilan bir girisimmis bu. Yoksa yaw sunlara daha modern bir gorunum kazandiralim, digerleri gibi camlari yok diye baslari one egik gezmesinler dememisler. Biz, arka tarafa baktigimiz icin herhalde, isinmadan yana bir sikayetimiz yoktu. Bazi apartmanlar isinmiyormus bir turlu, cok sikayet oluyormus. Bir de birinin cami falan kirildiginda degistirme icin parca bulamiyorlarmis, o kadar antika camlar. Oncesi ve sonrasi fotolari yanda.

Bu is icin oncelikle her odada cam onundeki zimbirtilari, perdeleri, koltuklari vs cekip yer acmamiz gerekti. Zaten kucuk ev iyice kuculdu. Dun aksam da islem sonrasi temizlik ve herseyin yeniden yerine yerlestirilmesiyle gecti. Simdi camlarimiza bakip bakip hic fena olmadilar yaw diyoruz:))

Ha bir de camasirhanemiz soyulmus ayni gun. Quarterlarla calisan makinalar bizimkiler, 4 tane var asagida. Bir makina 4 quartera calisiyor. Birileri gelip makinalari acip icinde biriken parali calmis. Camcilarla beraber polis de binadaymis. Binanin arka kapisini acik birakan cok oluyor. Surekli uyari yapiliyor birakmayin diye ama pek kaale alan yok. En sonunda kapiyi acik tutmaya yarayan kancayi cikarmislar, artik istesen de kapi acik kalamiyor.

Pazar, Kasım 26, 2006

Gulsek mi aglasak mi?

Yillardir takip ettigim iki ODTU tartisma listesi var. Biri, zaten co-sahipligini yaptigim ODTU-MD, digeri Metu_NA_Discussion. Birincisinde uyelerin cogu Turkiye'de yasayanlar, ikincisinde durum tam tersi.

Ilginctir, Turkiye ile ilgili haberleri ikincisinden aliyorum. Bugun bir tartismada gecen bir isim Ajdar ve YouTube'da Cikita Muz adinda bir videoklibine link verilmis. Nedir diye gittim baktim. Acilar cekerek izledim bitirdim. Hah bir Mahir daha cikti diyordum ki tartismalarin devaminda benim gibi "kim bu?" diyenler icin Mahir'in, Ajdar'in ve Ek$i Sozluk'ten Otisabi adinda bir yazarin da katildigi, Reha muhtarin sundugu Pisti adinda bir gosterinin linki geldi. Ibretlik bir sey!

Velhasil Turkiye'den ayrildigimiz sureden beri TV'lerde kalite adina bir arpa boyu yol gidilemedigini de ogrenmis bulunduk. Belli ki Turkiye de sanatci kavrami da yeni bir dip yapmis...

Neyse, Pisti programindaki herkes Ek$i sozluk'ten sikayet etti, bu Ajdar denen vatandas da pek bir uzulmus yazilanlara ama bir yandan da her gun girip bakiyormus ne yazdilar hakkimda diye. Malzeme iyi olunca, 800 kusur giris yapilmis.

Hurriyet'teki bir habere link veren giris ilgimi cekti. Gittim baktim. Sinan Aygun "Muz sorununu Ajdar cozer" demis bu haber de hurriyet'in ekonomi sayfasinda cikmis. Tam Sinan Aygun'luk bir laf :)

Hala oyle mi bilmiyorum, biz Turkiye'de iken, Ankara Ticaret Odasi baskani idi Sinan Aygun. Bos bos degil, rakamlarla konusurdu. Lakin zaman gectikce farkettim ki Sinan Aygun hep ihracatci gozlugunu takip bakiyor. Yani, Turk Lirasi ucuz olsun, kiymeti dussun, devlet ihracatciyi desteklesin vs. vs.

Bunlar artik, benim okuyup ogrendigim ekonomi anlayisiyla sorgusuz sualsiz kabul edebilecegim seyler degil. Devaluasyonun ihracatci icin faydali oldugu dogru ama genel olarak Turk halkina bir yarari olduguna inanmiyorum. Ozellikle son 30 yildir her gun Turk Lirasinin degeri dustu, yurt disinda gazetelerde capraz kur koselerine bakarken Turk Lirasinin sefil durumunu gorup icimiz kan aglardi. Turkiye kriz uzerine kriz yasayip biz de dahil milyonlarca insanin birikimi bir gecede devaluasyonlarla yok oldu gitti. Ihracatci icin iyi oldu belki ama tum Turkiye icin iyi olmadi.

Neyse, ihracatci icin devaluasyon yapilmasi gerektigini savunan bir kac kisi ile gunlerce suren bir tartisma daha bir kac gun once sonlandi ODTU-MD de. Ayni seyleri bir daha yazacak gucu bulamiyorum kendimde, valla yoruldum.

Son iki notla baglayayim. Yukarida verdigim Pisti programini izlerseniz goreceksiniz, bir yerinde Otisabi Borat'tan bahsederken Reha Muhtar "ben yillarca yaptim onu" diyor. Evet Reha Muhtar yillarca 'salagi' oynadi Turk halkina ama salak biri degil. Tam Borat gibi insani sapsal eden sorular soran biri. Ciddiye alirsaniz sapsal oluyorsunuz iste :)

Bir de Hurriyet'teki haberin son paragrafina bakarsaniz,

"TÜSİAV Başkanı Veli Sarıtoprak ise örgütlenme ile her türlü sorunun çözümlenebileceğini ifade ederek, tüm üreticileri tek bir çatı altında toplanmaya çağırdı.

Etkinlik, muz ağalığı ödüllerinin takdimi ve ışıklı muz animasyonuyla sona erdi."

diyor.... Dun Bezen Engin'le chatlesirken, Engin "Veli amcama Muz Agaligi vermisler" demisti (Issevenler'in blogunda yoktu, cik cik cik) . Hani kirkpinar agaligini filan biliyoruz da muz agaligini hic duymamistik. METU_NA_Discussion'daki bir cumlede gecen Ajdar'dan ciktik nerelere geldik baglandik. Dunya boyle bir iliskiler/rastlantilar yumagi iste :)

*****
Yaziyi bitirip gondermistim ki sevgili Dilayra, bir YouTube linki gonderdi: Manga & Goksel: Dursun Zaman. Goksel'in sesine bayildim...

Cuma, Kasım 24, 2006

Happy Thanksgiving:)


Sukran gunu geldi sonunda. Sukran gunu esittir dort gunluk tatil demek oldugu icin pek kiymetli benim gozumde:) Malum burda oyle 9 gunluk bayram tatilimiz falan yok, yilda bir kez bu dort gunle mutlu oluyoruz iste. Gecen hafta nereye kacsak acaba diye dusunuyorduk, asagidaki adalardan herhangibirine mesela...Amerika icinde biryerlere gitmek cok mantikli olmuyor. Her nekadar millet carsambadan yola cikmaya baslasa da cogu kisi persembe sabahtan yollara dusuyor ve yollar cok kalabalik oluyor. Ustelik hava guzel degil. Buraya henuz oyle aman aman soguk kis gelmedi ama yine de arabayla gidilecek mesafede disarida dolasmaya pek eleverisli olmayan, muhtemelen yagmurlu havada bize cazip gelen bir yer de olmadi.

Sukran gununde genelde ailelerin evine gidiliyor. Buna guvenerek once Las Vegas'a baktik, istedigimiz otellerin cogunda yer yok. Himm, herkes evine gitmiyormus demek ki:) Hadi otel bulduk diyelim, uygun fiyata ucak yok. Bahamalarda, Bermudada cok uygun fiyata oteller buldum ama ucak biletleri acaip pahali. Ucak biletini ne kadar once alirsan o kadar kardasindir genelde burda, ucus gunu yaklastikca fiyatlar artmaya baslar. Ama hani biz ada olsun da neresi olursa olsun modundayiz ya, satilmayan bilet vardir ucuzlamistir biz de alir gideriz diye aportta bekledik ama olmadi. Dun bile hala bakiniyordum ben, bilet bulsam mayolari kaptigimiz gibi havaalaninda alacaktik solugu, ama inmedi fiyatlar. Herkesin ailesinin yanina gitmedigini bir kere daha tescilledik. Neymis, fazla iyimser olunup yanlis oldugu iki kez kanitlanan bu fikre kapilinmayacakmis gelecek yil, kapilinirsa da simdi oldugu gibi oturdugumuz yerde oturulacakmis:)

Ilkay ve Sibel Montreal'e gitmeye karar verdiler. Bize de gelin dediler, biz de once olur geliriz dedik basta. Ama o konusmanin hemen ardindan hava nasil oralarda acep diyip 34-35 f (1-2 derece) oldugunu gorunce kabul ettigimiz kadar cabuk vazgeciverdik. Montrealin cok guzel oldugunu soyluyorlar, disarida da salinabilecegim bir zamanda gitmeyi tercih ederim dogrusu. Sogukla yildizimin pek barisik olmadigi anlasiliyordur herhalde:))

Biz de tatil evde nasil gecirilirse oyle geciriyoruz bu dort gunu:) 11'e kadar uyuyup 2 saatlik kahvaltilar yapip arkadaslarimizla yemekler yiyip ayagimizi uzatip kestane kebab esliginde filmler seyredip arada gidip nargile icip...Oyle klasik sukran gunu yemegi olan hindi isine hic girmedik. Cok uzun suren bir is bir kere. Ben hindi sevmiyorum ustelik, cok talas, kuru buldugum bir eti var. Normalde bile hindi yapmam ki ben.

Bu sabah 80. Macy's Thanksgiving Parade vardi. Ilki 1924 yilinda yapilmis bu torenin ve o akdar begenilmis ki her yil yapilacak geleneksel bir organizasyon olmasina karar verilmis. Sadece 1942-1944 yillari arasinda yapilmamis yuruyus. Balonlar ilk kez 1928 yilinda kullanilmis ama yuruyus sirasinda havada yanmislar. 1929 yilinda gelistirilerek tekrar torene eklenmisler. Parade 77. sokakta basliyor ve 34. sokakta Macy's magazasinin onunden gecerek yan caddede son buluyor. Ilk yuruyuslerde Central Park Hayvanat Bahcesi'nden odunc alinan hayvanlar da eslik ediyormus yuruyenlere, ilerleyen yillarda onlarin yerini hayvan seklindeki buyuk balonlar almis. Balonlar gercekten cok buyuk. Mesela Snoopy balonunu 50 kisi yurutuyordu. Bandolar, balonlar, sarkilar, gosteriler derken parade 3 saat suruyor. Yandaki balon ulke genelinde cocuklarin el izlerini bastiklari balon kumaslarinin biraraya getirilmesiyle yapilmis.

Hava nasil olursa olsun parade yapiliyor. Murphy kanunlarina uygun olarak tam da dun yagmur yagacagi tuttu. Carsamba aksam basladi yagmur. Aksam haberlerinde fazla ruzgar olursa buyuk balonlarin ucurulamayabilecegi ve bunun ancak parade'in baslamasindan cok kisa sure once belli olacagi soyleniyordu. Yine kasirga gelmis de asagi taraflara, onun yagmuruymus bu gelen. Kasirga sezonu basladi mi bitmek bilmiyor bu ulkede. Bize sadece yagmurlari geliyor gerci. Dun sabah da hava yagmurlu ve soguktu. Korkuldugu kadar cok ruzgar olmamis ama balonlarin hepsi havadaydi. 3 milyon kisi yerinde izlemeye gitmis parade'i, ortalama 44 milyon kisi de televiyondan izlemis. Buraya koydugum resimleri televizyondan cektim, cok iyi degiller o yuzden. Dun aksama kadar yagdi yagmur. Bu sabahsa gunesli, piril piril ve sicak denebilecek bir gune uyandik, hani bahcem ya da balkonum olsa kesin cay ve gunes keyfi yapmaya cikardim, oyle guzeldi. Yarin daha da sicak olacakmis hehe.

[GUNCELLEME]
Berceste'nin yorumu uzerine Bezen'in yazisina bir iki ek yapayim dedim. Sukran gunu nedir ne degildir diye biraz anlatmistik gecen yil. O yazinin yorumlarina bakarsaniz, bizim yazi kadar da Cem yorum birakmisti, gayet bilgilenebilirsiniz netekim.

Yeri gelmisken soyleyeyim. Su yukarida sol ustte bir search var. Google'in arama motorunu kullandigi icin cok basarili. Ornegin oraya "sukran gunu" yazarsaniz, daha once yazdigimiz yazilari gorebiliyorsunuz.

Salı, Kasım 21, 2006

Gusel Arkaplanlar

Vista cok guzel bir kac arkaplan (wallpaper) ile birlikte geliyor. Ama gecenlerde sirkette bana gelen Dell'in genis ekran monitorune uygun (1680x1050) arkaplan ararken, harika bir site kesfettim. Ayni resmi cesitli cozunurluklerde hizlica indirebilme imkaniniz var. Yukaridaki resim, gece goruntusune hayran kaldigim Hong Kong'da. Guzel bir iki arkaplan indireyim diyorsaniz, bir goz atin derim.

[Guncelleme - 12 Aralik 2006]



Taa ilk bilgisayarla hasir nesir olmaya basladigimiz 1990'larin basindan itibaren, matematiksel fonksiyonlarla oynayip "fraktal" cikartmaya bayilirdik. Eger arkaplan olarak kullanmayi dusunurseniz, Digg'de yukaridaki gibi olaganustu fraktallere bir link gordum, bir goz atin derim. Digg'in en sevdigim taraflarindan birisi de, "yorumlar". Bu linki veren yaziya gelen yorumlardan bir diger guzel fraktal sitesine ulasabiliyorsunuz...

Pazar, Kasım 19, 2006

Vista ile mesgulum donucem...


Bu aralar 2 bilgisayarima yukledigim Windows Vista'yi kesfetmekle mesgulum. Bir ara yasadigim sorunlari ve cozumleri vs. Ingilizce blogumuza yazacagim. Ilgilenenler oradan okuyabilir. Genel izlenimim gayet iyi. Yuklemesi biraz sorunlu ama hos olmus, artik iyice eskiyen XP'den bikmistik...

Yeni Komsu...

Soz verdigimiz uzere 3. postunu da giren Eda & Murat Kilic'i linklerimize ekliyoruz. Vatana millete hayirli ugurlu olsun :)

Cuma, Kasım 17, 2006

Kitap: Angela's Ashes (Frank McCourt)

Angela's Ashes(1996), Frank McCourt'un hatiralarini yazdigi ilk kitabi. Kitap kurdu Bezen hanim yillar once okuyup unutmus bile kitabi. Ben daha once ayni yazarin, New York'ta cesitli okullarda ogretmenlik yaptigi yillari anlattigi 2006 yili basimi "Teacher Man " adli kitabini okumus ve izlenimlerimi buraya yazmistim.

O zamanlar birlikte calistigim Irlanda'li mudurum de Frank McCourt gibi Limerick'de dogup buyumustu...


Kitap, tam benim baslayacagim gibi bir az ve toz bulutu ile basliyor. Issiz ama her Irlandali gibi bira icmekten geri duramayan, Frank'in Kuzey Irlandali babasi ile, yerleri silmeyi bile beceremedigi icin Limerick'te bir baltaya sap olamayacagi, dolayisiyla herkesin is sahibi oldugu Amerika'ya gitmesinin yerinde olacagi dusunulerek akrabalarinin yanina gonderilen Annesi Angela'nin bir barda karsilasip, karsilasmaktan oteye gitmelerinin sonucu olarak 1930'da dogdugunu ogreniyoruz.

Annesinin akrabalari, babasini Evlenmeye 'ikna' ederler. Aslinda baba Amerika'nin batisina kacmayi dusunur ama tren parasini da 'icer'... Koyu Katolik, Irlanda'li aile cocuk ustune cocuk yapar ama zaten Amerika'da buyuk depresyonun yasandigi donemdir. Baba is bulmakta zorlanir. Buldugu islerden kazandigi parayi da barlarda harcar.

Italyan bakkal, yahudi komsu filan derken cocuklar ac bilac sefil vaziyette yasamlarini surdurmeye calisirlar. Hatta vaktinden once buyumek zorunda kalan Frank ve kendisinden 1 yas kucuk kardesi, henuz bebek yastaki ikiz kardeslerine bakmaya baslarlar. Gun gelir bakkaldan asirdiklari muz veya elma tek yiyecekleri olur. Gun gelir sadece sekerli su ve cay icerek karinlarini doyurmaya calisirlar.

Ancak 5. cocuklari (gozlerinin bebegi kizlari) ve ikizlerden once biri sonra digeri acliktan ve beslenememekten olurler. Akrabalar careyi, aileyi bir gemiye bindirip Irlanda'ya geri yollamak olarak gorurler. Irlanda'ya vardiklarinda cileleri bitmedigi gibi daha da buyuk bir fakirlik icinde bulurlar kendilerini.

Yillar yili babalarinin sagda solda kazandigi 3 kurus parayi da barlarda tuketmesini, annelerinin dilenerek cocuklari okula gondermelerini ve bitmek tukenmek bilmeyen fakirlik hikayelerini dinliyoruz Frank'in agzindan.

Katolik Irlanda'nin cocuklar uzerindeki agir din baskisi, aclik ve sefaletin biraktigi izleri okuyoruz. Bu arada anne surekli hamiledir. Alkolik babadan ise hayir yoktur, oyleki anneannelerinin yeni dogan bebeklerden biri daha oldugunde verdigi kefen parasini bile barlarda icer.

Sonra Ingiltere'de ki savas ekonomisinden yararlanmak icin baba ingiltereye gider ama kazandigi parayi diger aile erkeklerinin yaptigi gibi eve gondermek yerine barlarda icer, cocuklar icin ise her gun bir yasam savasi seklinde gecer.

Frank 11 yasindan sonra bir daha Ingiltere'ye giden babasindan bahsetmiyor, ne oldugunu bilmiyoruz. Kucuk hirsizliklarla para biriktirmeye baslayan Frank'in 19 yasina gelince nihayet Amerika'ya gidecek kadar parasi birikir. Bu arada yasadiklari sefaleti dinleye dinleye insanin ici karariyor.

Velhasil kitap Frank'in Amerika'ya varisi ile son buluyor. Frank McCourt bir sonraki kitabi 'Tis ile ABD'deki yillarini aktariyor bize. O kitaba yeni basladim. Bitirince yazicigim. Ne diyeyim, Allah boyle bir sefaleti kimseye yasatmasin!

Çarşamba, Kasım 15, 2006

Biraz Ondan Biraz Bundan


Gecen aksam kasabamizda yeni acilan bir Turk lokantasina gittik: Enginar. Isten geldigimde Adil de yeni girmisti eve ve haftaici aksamlarinin cogunda oldugu gibi evde yemek yoktu. Enginar onerisini hemen kabul ettim tabi. Ama oncesinde gidip ara kablo bulmamiz gerekiyordu. Burda belli araliklarla (sanirim yilda 1-2 kere) itfaiye gelip evlere bakiyor, degistirilmesini istedikleri seyler varsa soyleyip sonrasinda tekrar kontrole geliyorlar. Bize son gelislerinde televizyon icin kullandigimiz ara kabloyu pek begenmemisler. Ara kablosuz televizyonu calistiramiyoruz ki biz. Evlere senlik binamizin prizleri de bi garip. Fislerin cogu durmuyor prizde, yere dusuyor hemen. Bir bu kabloyu bulmusuz zar zor duran. Aksam geldik ki kablo yok. Inanamadik tabi kabloyu alip goturmus olabileceklerine ama oyle gorunuyordu. Apar topar once Best Buy'a sonra Radio Shack'e gidip kablo arandik, aynisi olmasa da idare edebilecek birseyler aldik. Bu arada Eda-Murat ve Ilkay-Sibel ikililerini arayip Enginar'a cagirdik. Biz kablolarimizi toplayip dondugumuzde onlar coktan gelip sarap alisverisini bile yapmis olarak yerlesmislerdi masaya.

Rutherford 'dry town' olarak adlandirilan yerlerden, icki servisi yapan restaurant sayisi oldukca az. Bar yoktur mesela kasaba sinirlari icinde. Icki satan yerler var tabi. Ama her restaurana kendi ickinizi goturebilirsiniz, ona da kimse karismaz. Hatta bizim favori yerlerimizden Village Gourmet'nin icinde icki dukkani var, disari bile cikmak gerekmiyor alisveris yapmak icin:) O yuzden icki servisi yapmasalar bile her restaurantda sarapsa sarap biraysa bira bardagi vardir mutlaka. Belki simdi degismistir birseyler ama biz Turkiye'deyken buna izin vermezdi lokantalar kendileri satmiyor olsalar bile. Ya da ayrica ucret alirlardi onun icin. Birinde Istanbul'da bogaza nazir yeni acilan bir balik lokantasina goturmustu bizi bir arkadasimiz. Lokantanin icki ruhsati yoktu. Ama illa satis yapacaklar ya kahve fincanlarinda, kupalarda, cicekli su bardaklarinda falan geliyordu rakilar, cok komik gorunuyordu. Kimi kandiriyorlardi artik bilmiyorum.

Bu kadar yakinimizda Turk lokantasi olmamisti hic. Bir de pide yapiyor olsalardi dadindan yinmezdi valla:)) Pide lahmacun yok ama meze ve kebap var. Kebalari eh iste fena degil diyelim. Biz basta ekmek niyetine getirdikleri pidelere bayildik ama. En az 4 ekmek sepeti geldi gitti hala pidedeydi gozum. 7 verebiliriz sanirim 10 ustunden.

Birkac gun once Numan ve Kyoko ile bulustuk. Aslinda Goldman Sachs'de calisan Turkleri bir araya toplamaya calisan bir organizasyondu bu ama bir hafta ici aksami oldugundan midir nedir 8-9 kisi anca vardik. Yemek kisminda sayimiz biraz daha azaldi. Village'daki Boca Chica'ya gittik. Latin Amerika yemekleri yapiyorlar. Cok sevdim ben orayi. Sebzeli quesadilla'si olaganustu mesela. Herkes yemeginden cok memnundu. Sangrialari sayamadik gene, masa hic bos kalmadi. Kesinlikle tavsiye edecegim ve tekrar gidecegim bir yer. 8.5/10 (20 dakika dedikleri masayi 45 dakika beklemek zorunda kaldik, ordan biraz not kirdik haliyle:)).

Hazir yazmaya oturmusken ustunden yil gecmeden Halloween'den (cadilar bayrami) de bahsetsem iyi olacak:)) Bu yil ilk kez Manhattan'daki parade'i izlemeye gittim. Daha onceki yillarda ya isten cikamama ya baska planlarin olmasi gibi seyler yuzunden gidememistim bir turlu. Bu sefer isten biraz erken cikip gecenleri iyi gorebilecegim bir yeri erkenden kapmayi planlarken is arkadaslarimdan Gayle tum ekibi evine davet etti. Parade'in gececegi 6. Avenue'a bakan bir binada oturuyormus, daha guzel ne olabilirdi ki:) Tum gece hem yedik ictik hem de apartmanin bir cephesini nerdeyse tamamen kaplayan buyuk camlardan asagidaki yuruyusu seyrettik. Tam da o gun sevgili Berceste cadilar bayraminin tarichesiyle ilgili cok guzel bir yazi yazdi. Butun aksam ukalalik ettim tabi ben de bunu bile irlandalilardan almissiniz kendinize ait geleneginiz yok mu sizin diye:)) Bu yil 33. kez yapiliyordu bu Manhattan'da ve inanilmaz bir kalabalik vardi. Camdan uzanip baktigimizda asagi ve yukari dogru yogun ve sonu gorunmeyen bir insan seli vardi kaldirimlarda. Belli ana caddelerden arac trafigine de arada izin verildigi icin oldukca yavas ilerledi yuruyenler ama izlemesi cok zevkliydi, cok guzel kostumler vardi. Cektigim fotograflar cok basarili cikmadi ne yazik ki o karanlikta. Sansimiza hava da harikaydi. Hava pek guzel zaten bu ara, aman nazar degmesin. Ben saat 11 gibi ayrildigimda tum hiziyla devam ediyordu yuruyus, kisa zamanda bitecekmis gibi de gorunmuyordu. Ustteki fotograftaki ufakliklar kabilemizin genc uyeleri.

Canim arkadasim Mina'nin baby showeri vardi haftasonu. Organizasyonu Sim ustlendi, Mina baby shower isini pek sevmedigi ve klasik bir shower istemedigi icin pazar brunch yapmaya karar verildi. Turkish Kitchen'in brunchlari gayet iyi ama cok da kalabalik oluyor ayni zamanda. 30 kisilik yer ayirtmalari bayagi sorun olmus bizimkilerin. Brunch zamani restaurant zaten bos kalmadigi icin isletmeci pek isteksiz davranmis istedigimiz yeri ayirmak konusunda. En sonunda 1-3.30 arasi 30 kisilik yere zar zor ikna olmuslar. 3.30'da hemen kalkmamiz sartiyla tabi. Minik Maya'yi (babasinin deyimiyle pumpkin:)) tam noel gunu, 25 Aralik'da bekliyoruz aramiza.

Pazartesi, Kasım 13, 2006

YE # 16 Patates - Patatesli Pay


Bu ayin evsahibi sevgili Evren ve konumuz patates. Patatesi cok severim ben. Gerci bir ara dusuk karbonhidratli seyler yiyecegiz diye iyice dislamistik biz patatesi ama simdilerde yine yemeklerimize giriyor. Sadece artik eskisi kadar cok kizartmasini yapmiyoruz. Gelelim tarifimize. Belli bir adi yok aslinda bu tarifin. Patatesli Pay diyorum ben ama tam pay da degil aslinda. Patatesli tuzlu kek de denebilir sanki. Neyse siz ne istiyorsaniz onu diyin:) Fazla vaktinizin olmadigi zamanlar icin kurtarici bu tarif, hazirlamasi cooook kolay cok da lezzetli.

Malzemeler

  • 1/2 cay bardagi yag
  • 1 bardak yogurt
  • 3 yumurta
  • 1 cay kasigi tuz
  • 1 cay kasigi kabartma tozu
  • 1 bardak un
  • 2 patates - cig olacak
  • 1/2 paket sucuk veya salam veya sosis
Yapilisi

Patatesleri (cig olacak) cok kucuk kupler seklinde kesin. Tavla zarindan biraz daha kucuk olsun mumkunse. Sucuk/salam/sosisi de kucuk parcalar halinde kesin, patatesler kadar kucuk kesilmesi gerekmiyor onlarin. Tum malzemeyi karistirip yaglanmis firin kabinda 180 derecede 40 dakika ya da uzeri kizarana kadar pisirin. Kahvaltiya ve cayin yanina cok guzel gidiyor. Icinde patates oldugunu da genelde kimse anlamiyor:)

Pazar, Kasım 12, 2006

Film: Borat & Twilight Samurai

Cuma gunu ogleden sonra e-mail trafigi basladi. Borat'i gormeye en hevesli olanlar Ilkay - Sibel Kazakci ciftiydi ama Murat Kilic baslatti trafigi. Bezen "iiih" dedi. Ben de efektler vs. yoksa sinemaya gitmek yerine DVD'den izlemeyi yegliyorum ama takilayim dedim...

Filmin tam adi "Borat: Cultural Learnings of America for Make Benefit Glorious Nation of Kazakhstan". Basliktaki kirik Ingilizce'den de anlasildigi uzere hem Kazakistan hem de Amerika ile dalga geciyor Ingiliz komedyen Sacha Baron Cohen.

YouTube'da bir kac Borat sahnesi seyrettigim icin bekledigim gibi idi , beni guldurdu. Sanirim, Murat'in "Jackass" benzetmesi gayet yerinde film icin. Zaten Murat, Eminem'in meshur sarkisina atfen ("Gercek Borat ayaga kalk") diye guzelce yazmis blogunda durumu, ordan okuyabilirsiniz...

Ah evet, Kilic familyasi 1 yil aradan sonra tekrar bloglarini canlandirmaya karar verdiler; tebrik ediyoruz. "10 tane entry girmeyeni linklere eklemiyoruz ama size bir indirim yapalim 3 tene girince ekleyecez soz" dedik :)

2002 Japon yapimi Twilight Samurai (Tasogare Seibei) filminde, Ringu (1998), Ringu 2 (1999) ve The Last Samurai (2003) filmlerinden aklimizda kalan Hiroyuki Sanada oynuyor basrolde.

Cok akici, sevecen ve dramatik bir anlatimi var filmin. 1868 oncesi Samuraylarin son donemleri ve kitlik donemi yasaniyor Japonya'da. Esini veremden kaybeden, akli yerinde olmayan annesi ve iki kucuk kizi ile birlikte yasam mucadelesi surduren, Iguchi adinda fakir bir samurayi (Japonca: Seibei) canlandiriyor Hiroyuki.

Nehirlerde acliktan olmus insanlarin cesetlerinin yuzmesi gibi carpici sahneler var filmde. Zengin - Fakir, sinif farkliliklari her yerinde vurgulaniyor filmin. Gururlu bir samurayi degil de odun kiran, yakacak toplayan, balik tutan, kucuk kus kafesleri yapip satan, dogayi seven bir koylu gibi yasiyor Iguchi. Hikayesini de kucuk kizinin agzindan dinliyoruz.

Kucuk rutbeli de olsa bir samuray Iguchi. Arkadasini ve onun kiz kardesi, cocukluk aski Tomoe'nin bosandigini esinin duello davetini kabul ediyor. Bu duellodan galip cikmasi ona bir parca saygi duyulmasini sagliyor ama hayatin guclukleri devam ediyor. Arkadasi, Tomoe ile evlenmelerini teklif ettiginde, cok istenmesine ragmen yine sinif farkliliklarini dusunup olumsuz yanit verir.

Klan'in yoneticisi olunce, ic kavga basliyor. Galip gelen, diger taraftakilere "harakiri yapin" emrini veriyor. Iclerinden biri, bir kilic ustasi, "ben sadece verilen emirleri yerine getirdim, niye harakiri yapayip" diye isyan eder ve kendini evine kapatir. Onu oldurmeye gonderilen bir baska kilic ustasini da oldurunce klan Iguchi'yi cagirir ve bir gun sonrasinda isyan eden kilic ustasinin kellesini getirmesini isterler.

Filmde bu sahneler cok dramatik... Iguchi, "ben kucuk bir samurayim, sadece soyle bir kisa kilic egitimi aldim. Bahsettiginiz turden bir is, kendi hayatina deger vermeyen ve gozunu kan buruyen vahsi bir yurek ister. Ben yillardir bir ciftci gibi yasiyorum, bir gunde nasil bir kilic ustasinin karsisina cikayim..." derse de "yok sen orda hocaymissin, ev icinde kisa kilicla savasmak gerekir, o yuzden seni sectik. Hem biz sana emrediyoruz!" cevabini alir, derdini dinletemez.

Hala okuyor musunuz? Sonunu anlaticam ona gore :)

Birlikte geldikleri patronu, "sen onu yenersin, o kim ki" filan diye cesaretlendirmeye calisir onu. O da "ben de oyle umuyorum ama en kotuye hazirlanmak lazim, bu sizi son gorusum olabilir, benim icin yaptiklariniza tesekkur ederim" diyince, patron insafa gelir ve "arkada biraktiklarinin gecimini ustume aliyorum" der.

Tamoe'yi cagirtir Iguchi. Durumu anlatir, hazirlanmak icin yardim istedigini filan soyler once ama sonunda ayrilirlarken, zorlanarak da olsa hislerini aciga vurur. "Olmezde donersem esim olmani isteyecegim, kabul eder misin?" diye sorar. Iguci kendisi ile evlenmeyi reddettiginden beri evlenme teklifleri yagan dunyalar guzeli Tamoe, iki gozu iki cesme "dun artik umidimi kesip bir evlenme teklifini kabul ettim, donusunu bekleyemeyecegim" der...

Iguci, ozurler dileyerek ayrilir ve isyankar kilic ustasinin evine gider. Iceri girer. Kilic ustasi sakindir, oturtur, ona cay verir. Kendi hayatindaki gucluklerden, acilarindan dem vurur. Kacmak istiyorum yardim et, der. Bir an gelir Iguci, kendini salip yasadigi guclukleri anlatmaya baslar.

"...Esim oldugunde, aileler anli sanli bir cenaze toreni istediler. Ama neyle, nasil? Kilicimi bile satmak zorunda kaldim, bu elimdeki kilic degil bambu", diyince, o ana kadar Iguci'yi yumusatmaya calisan kilic ustasinin birden gozleri buyur. "Ne yani sen beni bambuyla mi oldurmeye geldin, bana nasil saygisizlik edersin" der ve Iguci'ye saldirir.

Iguci, "yapma etme, bak kacmak istiyordun kac git iste" dersede dinletemez. Sonunda kilicini cekmek zorunda kalir (bambu filan degildir netekim). Epey bir hasar alir ama ona rakibi tam ona olumcul hamleyi indirmek icin uzun kilicini basinin ustune yukseltip hamle yapinca, kilic evdeki kirislerden birine takilir ve galip gelen Iguci olur.

Ustu basi kan icinde, kolu bacagi sarili zar zor evine dondugunde, Tamoe hala onu "beklemektedir". Bundan sonrasini da kucuk kizin agzindan dinliyoruz...Evlenirler ama mutluluklari ve huzurlari ancak 3 yil surer. Japonya'da ic savas cikar. Klan, Imparatora karsi Shogun'u destekler ve savasta Iguci "vurularak" oldurulur. Aile Edo'ya (simdiki adiyla Tokyo'ya) tasinir.

Her aksamustu kendileri icmeye, eglenmeye giderken, kendileri ile gelmek yerine evine gittigi icin Iguci'ye Twilight (alacakaranlik) adini veren arkadaslari yuksek mevkilere gelir ve "Sanssiz bir adamdi Iguci" derler. Kizi ise, "Babam sanssiz degildi. Kisa ama mutlu bir omur surdu..." der bize perde kapanirken. Pek gusel bir filmdi netekim (8.5/10)...

Cuma, Kasım 10, 2006

Mavi mavi masmavi...

1994'den beri Amerikan Temsilciler meclisi (Congress) Cumhuriyetcilerin elinde. son yillarda Senato'da esitlik Cumhuriyetcilerin lehine bozulmustu. 2004'de cumhuriyetcilerin adayi George W. Bush baskanlik yarisini yeniden kazanip Cumhuriyetci tarafa yakin, tutuculugu ile un yapmis yargiclari Amerikan Anayasa mahkemesine atamaya baslayinca, bu memleketin civisi cikti demistik.

Komedyen Jon Steward'in America The Book kitabi hakkindaki izlenimlerimi buraya yazarken, Amerika'yi Amerika yapanlardan biri olan Alexander Hamilton'in tam da bu durumdan bahsettigini aktarmistim.

7 Kasim Sali gunu ara secimler yapildi Amerika'da. Temsilciler meclisindeki 435 sandalyenin tumu ve senatodaki 100 sandalyenin 33u icin yaristi partiler. Partiler diyorsam, Avrupa gibi bir degil. Amerika'da 2 tane buyuk parti var. Demokratlar (mavi, amblemleri: esek)ve Cumhuriyetciler (kirmizi, amblemleri: fil).

2001'den beri teror ve savasi cok iyi kullandi Cumhuriyetciler ama ozellikle Irak'taki cikmaz, Demokratlarin elini guclendirdi ve mutlu haber: Bu secimlerde her iki cephede de kazan Demokratlar oldu :) Senato'da durum 52 -48, temsilciler meclisinde 230 - 196 (henuz kesinlesmeyen yerler var).

Wikipedia'da hem Senato yarisi hem de Temsilciler Meclisi yarisi detayli anlatiliyor. Ha bu arada Senatorler 6 yilda bir seciliyor. Yeni secilenler 2013'e kadar senator olarak kalacaklar. Temsilciler meclisi uyeleri ise 2 yilda bir seciliyor.

2008'de Bush'dan da kurtuluyoruz. Umuyorum, yerine demokrat bir baskan secilir. anayasa yargiclari omur boyu seciliyor ve maalesef Bush 2 tane yerlestirdi oraya. Onun geri donusu yok. Bu iki yargicin hayatimizi nasil etkileyecegini ilerde gorecegiz...

Salı, Kasım 07, 2006

Geldimm


Yazacak o kadar cok sey birikti ki nereden baslasam acep. Blogu da cok ihmal ettim farkindayim ama hiiiic vaktim olmadi. Bakalim neler yapmisiz su son iki hafta. Yemek fasillarinin cogunu pas gececegim. Sevgili Tijen'le bulustuk, onu bile yazamadim oturup da. Bir oglen yemege ciktik beraber. Isyerimin bir ust sokaginda kucuk bir Japon lokantasi var, bizim favori sushicimiz orasi. Kucuk ama cok temiz ve sevimli bir yer. O kadar kosturmanin arasinda bana da vakit ayirdigin icin cok tesekkur ederim Tijencim, tatilde kisitli zamana cok sey sigdirmaya calismak ne zordur bilirim, hediyelerin icin ayrica tesekkurler:) Bir dahaki sefere New Jersey'e de bekliyorum ama. Sanki babaminmis gibi ovup ovup bitiremedigim, vakit varsa gelenleri mutlaka goturdugum Mohonk ormanini gostermem lazim mesela:)

Isyerindeki ekibimi Ali Baba'ya goturdum. Bu yaz tatilinde Istanbul'a ve Kemer'e giden Joseph ve Mike disindakilerin ilk Turk yemegi denemesi oldu bu. Joseph ve Mike Istanbula asik olmus durumdalar, ucumuz her biraraya geldigimizde mutlaka laf aciliyor o tatilden. Yine gitmek bu sefer en az 3 haftaligina gitmek ve 2 haftasini Istanbulda gecirmek istiyorlar. Gitmeden once sever miyiz ki gitmesek mi ki diye diye defalarca karar degistirdikleri icin bu hallerine cok guluyorum. Genel olarak sevdiler yemekleri, Efes Pilsen ayrica tam not aldi biraseverlerden. Caciga ve yemek yaninda gelen yogurda pek anlam veremediler ama onu da cozuyoruz yavas yavas. Yogurt burada genelde meyveli olarak satildigi ve tatli niyetine yendigi icin onu tuzlu olarak ya da bazi yemeklerin ustune dokulup yenilecek birsey olarak hayal etmeleri cok kolay olmuyor haliyle:) Kabak dolmasinin ustune yogurt koydugum andaki yuz ifadelerini gormenizi isterdim:)) Sirada meze ve raki aksami var, raki denemek istiyorlarmis.

Cafe Matisse'den bahsetmem lazim mutlaka. Elif ve Simon kesfettiler burayi once, cok begenmisler bize de soylediler sagolsunlar. Onlara da NJ disindan bir arkadaslari soylemis sanirim:) Zagat tarafindan Amerika'nin en iyi restaurantlarindan biri secilmis Cafe Matisse. Yeri nerede dersiniz...Rutherford'da! Burnumuzun dibinde neler var haberimiz yok. Millet eyalet disindan biliyor biz ayni kasabadayiz ruhumuz duymuyor. Dort dortluk bir yer. Arka tarafta agaclar ve minik havuzlar icinde guzel bir bahcesi var ama hava soguk oldugu icin bahce kapaliydi. Buraya bir de yazin gelmek sart oldu, cigerci onu kedileri gibi yapistim kaldim cama bahceye bakacagim diye. Garsonlar cok ilgili ama asla rahatsiz edici degil, size kendinizi cok ozel hissettiriyorlar. Dekor cok guzel, yemeklerse olaganustu. Cok keyifli zaman gecirdik, her dakikasindan her lokmasindan cok zevk aldik. Bizim top restaurant listemize de yerlesiverdi hemen.

Pazar, Kasım 05, 2006

Cirque du Soleil: Delirium


Cumartesi Giants Stadyumunda Cirque du Soleil'in Delirium gosterisine gittik. Gecen yil 24 Haziran'da bir baska gosteri, Varekai, icin yine Giants stadyumuna gelmis ve o zaman bir cadir icerisinde yapmislardi gosterilerini. O gosteriyi cok begendigimiz ve bol bol ovdugumuz icin midir bilmem bu sefer daha kalabalik bir grup toplayabildik :)

Figen Bilir ve Emine Uygur cocuklarini eslerine birakip geldiler. Balkir Unur, Connecticut'tan geldi. Sibel ve Ilkay Kazakci Nutley'deki yeni evlerine tasindiklarindan, artik komsumuz zaten...

Gosteri saat 2'de basladi. Aslinda once Nitza adli bir sarkici hatun cikti ve mini bir konser verdi. Bizim ritimlerimizle benzerlikler vardi, darbukalar, davullar, baglama benzeri bir muzik aleti, keman, velhasil muzigi ilginc bir karisim. Cikista ben t-shirt alirken o da albumunu alanlarla muhabbet edip imza dagitiyordu. Biyografisinde yazdigina gore cok dil konusan, etnisitesi karisik bir hatunmus. Guzel bir web sitesi var...

Gosteriye gelince... Cirque du Soleil'in en yeni gosterisi Delirium. Oncelikle muzikten bahsedeyim... Varekai'daki muzikleri 1 yildir sikilmadan dinliyorum. Bu gosterideki muzikler hakkinda bir fikir edinmek isterseniz, Delirium sayfasindan dinleyebilirsiniz.

Diger gosterilerdeki gibi sirk ogeleri olaganustu idi. Ancak bir basket sahasi genisligindeki sahneyi muhtesem kullandilar. Isiklar ve projektorlerden tum sahneye yansitilan goruntuler ile sahnedekileri birlikte bir butun olarak tasarlamislar. Tepede gordugunuz resmi tarif etmeye calisayim...

7-8 metre genisliginde 50. uzunlugunda bir sahne dusunun. Seyirciler o sahnenin her iki tarafinda oturuyor, yanlar kapali. Resimde, bizim oturdugumuz taraftan, cekilen perdeye yansiyan goruntuyu goruyorsunuz. Sahnenin diger tarafinda da bir perde var ve o taraftakiler de bizim gordugumuz gibi bir goruntu goruyorlar. Oyuncular, iki perde arasinda sahnedeki yerlerini aliyorlar ve sizin dikkatiniz perdeye yansiyan goruntulerde iken gecisler yasaniyor. Gosteriye buyuleyici bir sureklilik, bir akicilik hakim. Sanirim 2 saat filan suruyor gosteri ama zaman nasil gecti anlayamadik.

Yan tarafta, sahneye yansitilan 'el goruntuleri' ile sahnenin icindekileri (balona bagli adam - Delirium onun hayalleri), cubuklar uzerinde yuruyen adam vs. birlikte hos bir kompozisyon olusturmus.

Gosteriden bazi goruntuleri, yine Delirium'un web sitesinin resimler bolumunde bulabilirsiniz.

Eger internet baglantiniz hizli ise, ana sayfadaki yuksek cozunurluklu macromedia flash gosterisini de izleminizi tavsiye edecegim.

****************
Gosteriden sonra 'aciktik, bir seyler yiyelim' dedik ve gecen hafta misafir oldugumuz sevgili Sibel Oz ve Ersin'in (Zeybek) ovguyle bahsettigi Paterson'daki Cafe - Teria'ya gittik. Hakikaten hos bir mekan olmus. Doner hic fena degildi ama lahmacun cok kitir kitir geldi, sevmedim.

Sonrasinda, Balkir'la, oldu olacak yine Sibel'in bahsettigi Lubnan restorani "Kamil" e gidelim dedik. Persembe gunleri cig kofte yapiyorlarmis ve cok guzel oluyormus. Kucuk hos bir mekan orasi da. Lubnan yemekleri bizim guneydogu sofrasina cok yakin. Ama biz yemek icin degil nargilesi icin gittik oraya. Ooole cesit cesit nargile sunmuyorlar, tek tip ama gayet guzel... Iste boooleee.

Perşembe, Kasım 02, 2006

Kaderin Cilvesi...

Aksam sirkette bir arkadasla calisiyorduk. Bizim teknolojiye yone veren mudurlerden biri yanimizdan gecerken muhabbetimize katildi ve "Bomba bir gibi bir haberim var size" dedi:

- Bugun Randy (bizim sirketin IT bolumun basi) ile 25 tane diger sirketin CIO'sunu (Chief Information Office - Teknoloji bolumunun tepesindeki kisi) aradi Microsoft. Apar topar ucaga atlayip San Francisco'ya uctular. Biliyorsunuz hem biz hem de diger firmalar (Wall Street finans firmalari), Microsoft'a epeydir baski yapiyorduk. Nihayet dinlediler ve bugun acikladilar Microsoft, SuSE Linux'i destekleyecek. Randy'de konustu!...

Hakikaten soke olduk. Bir kere bizim sirket Red Hat ile calisiyor. Bu isbirliginin etrafinda donen dunya kadar sey var. Zaten Oracle gecen hafta, RedHat size 100$a destek veriyorsa, ayni destegi ben 50$a verecegim diyince, RedHat'in hisseleri %25 deger kaybetmisti. Simdi Microsoft'ta SuSe Linux'i destekleyecegim derken bizim CIO'nun orda konusmasi ortalik toz duman olacak demek. Bizimkiler ve ardindan diger finans firmalari Red Hat'i birakip SuSe'ye gecebilir.

Isin bir diger ilginc yani, destegini Red Hat'in arkasina koyan IBM'in bu durumdan faydalanip Red Hat'i satin almasi mumkun olabilir...

Ilginclikler bununla da bitmiyor....SuSE, pek cok Linux dagitimindan biri. Almanya'da gelistirilmisti. Bir iki yil once Novell SuSe'yi satin aldi. Novell kim mi?

Bilgisayar dunyasinda soyle asagi yukari 15 yillik gecmisi olan herkes Novell'i bilir. Iyi bir sirketti. Gayet saglam bir isletim sistemleri vardi ve Microsoft'un esamesi okunmazken, ag uzerinde dosya paylasimina, ortak printer kullanimina, silinen dosyalarin kurtarilmasina vs. olanak sagliyordu. Network piyasasinin %90'i gibi korkunc bir piyasa hakimiyeti vardi...

Neyse, gerisini herkes biliyor. Internetle birlikte TCP/IP protokolu aldi basini gitti. Novell, kendi network protokolu IPX/SPX 'i kullanmakta israr etti once. Ayni donemde Microsoft ta kendi NetBIOS protokolunun erdemlerinden dem vuruyordu. Ama Microsoft daha erken uyandi ve TCP/IP'yi native olarak desteklemeye basladi. Novell'de bakti bakti olmuyor, TCP/IP'yi de desktekliyorum demeye basladi. O da yetmeyince artik IPX/SPX degil benim ana protokolum TCP/IP dediler (galiba 6.0 versiyonu ile). Amma ve lakin, ati alan uskudari gecti...

O dunya devi Novell hizla pazar payini kaybetmeye basladi. Kuculdukce kuculdu, eridi gitti sirket. Sonra SuSe'yi satin aldilar ve buyuk sirketler (Enterprise) tecrubelerini kullanarak, bu versiyonu sirketler icin cazip hale getirmeye basladilar. Ancak piyasa girmekte gec kaldilar yine. Daha yenilikci bir sirket olan Red Hat onlardan daha once bunu akil etti ve piyasanin buyuk kismini kapti.

Kaderin cilvesi iste. Novell'i bitiren Microsoft, simdi Novell'in elinden tutuyor! :)

Çarşamba, Kasım 01, 2006

E-fes Pil-sen!

Eveet, nihayet NBA'de maclar basladi. Bizim de fantazi liglerimiz basladi. Bu yil yine hem GS hem de (eski sirkettekilerle) MS liginde oynuyorum.

GS'deki takimdan pek memnun degilim. Goldman'a katildigimin ilk yilinda 3. olmustum. Gecen yil 2. oldum. Bu yil artik kazanirim diyordum ama 13 kisiyiz ve kurada secim siram 10. idi. Dolayisiyla istedigim elemanlari alamadim. Bugun Q.Richardson ile A. Parker'i kaptim. Iyi oynamaya devam ederlerse, belki bir seyler olur bu takimdan...

GS - EfesPilsen
***************************
S. Nash (Pho - PG)
T. McGrady (Hou - SG,SF)
T. Parker (SA - PG)
A. Jamison(Was - SF,PF)
S. Abdur-Rahim (Sac - SF,PF)
U. Haslem (Mia - PF)
Z. Ilgauskas (Cle - C)
T. Prince (Det - SF)
S. Jackson (Ind - SG,SF)

Yedek
P. Gasol (Mem - PF,C)
Q. Richardson (NY - SG,SF)
A. Parker (Tor - SG)

Morgan'daki takim hic fena degil. GS takimimdakilere benzer isimler var. Bu aksam ki maclardan sonra 5 oyuncumu degistirdim. Bu yil, 4. kez organize ediyor bu ligi Morgan'daki arkadaslar. Ilk iki yili ben kazanmistim. Gecen yil, itirazlarima ragmen faul sayisi gibi sacma sapan kategorileri de kattiklari icin protesto edip oynamamistim. Bakalim 4 yilda 3. kere kazanabilecek miyim :)

MS - EfesPilsen
***************************
J. Terry (Dal - PG)
T. McGrady (Hou - SG,SF)
L. Ridnour (Sea - PG)
K. Garnett (Min - SF,PF)
T. Duncan (SA - PF,C)
W. Szczerbiak (Bos - SG,SF)
Z. Ilgauskas (Cle - C)
A. Jamison (Was - SF,PF)

A. Nocioni (Chi - SF)*
P. Gasol (Mem - PF,C)*
B. Roy (Por - PG,SG)*
R. Foye (Min - PG,SG)*
E. Jones (Mem - SG,SF)*
--------------
# Degisiklik 1: B. Roy -> N. Krstic
# Degisiklik 2: R. Foye -> C. Mobley
# Degisiklik 3: A. Nocioni -> R. Gay
# Degisiklik 4: P. Gasol -> C. Duhon
# Degisiklik 5: E. Jones -> Q. Richardson