Perşembe, Eylül 29, 2005

Film: Empire of the Sun

Normalde haftada 2-3 film izliyoruz ama bu ara haftada bir filme dustuk nerdeyse, surekli eve gec ve yorgun geldigimizden olsa gerek. Dun aksam Steven Spielberg'in yonettigi Empire of the Sun'i izledik. Film, J.G. Ballard'in kendi cocuklugunu anlattigi ayni isimdeki otobiyografik romanindan uyarlama. Bende kitabi da var ama bir turlu okumaya firsatim olmamisti. Hatta Eylulde Turkiye'den tatilden donerken de yanimda getirmistim ama hala okuyamadim.

Film, 1941 yilinda Cin-Japonya savasi sirasinda 12 yasindaki bir Ingiliz cocugun yasam savasini anlatiyor. Aristokrat bir aileden olan ve Sangay'da buyuk bir konakta ailesiyle birlikte, cevresinde hizmetciler, soforlerle yasayan, bir dedigi iki edilmeyen Jim, Japonya'nin Cini isgal etmesi uzerine cikan kargasada anne ve babasindan ayri duser. Bir anda yapayalniz kalir, yiyecek bulamaz, sokaklarda yatar, en sonunda kendini ingiliz ve amerikali sivillerin goturuldugu Lunghua sivil toplama kampinda bulur. Film, agirlikli olarak Jim'in toplama kamplarinda gecirdigi yillari, hayatta kalmak adina yaptigi seyleri, 2. Dunya Savasi'nin baslangici sirasinda Sangay'da cocuk olmanin zorluklarini anlatiyor.

Jim rolunde cok sevdigim bir aktor olan Christian Bale var. Bale coook basarili bir oyunculuk sergiliyor, filmi tek basina goturuyor. Filmin muzikleri de cok guzel. 8/10

Pazartesi, Eylül 26, 2005

Kitap: The Rise Of Theodore Roosevelt

Edmund Morris'in Theodore Roosevelt (TR) hakkinda yazdigi uclemenin ilk kitabi "The Rise of Theodore Roosevelt"i bitirdim.

Kitap, TR'in 27 Ekim 1858 yilinda New York'ta dogumu ile basliyor ve 1901 yilinda Baskan Yardimcisi secildikten kisa bir sure sonra, donemin devlet baskani McKinley'in oldurulmesi ile en genc Amerikan baskani oldugunun kendisine iletilmesi ile sonlaniyor.

Durustlugu, yirticiligi, atakligi, keskin ic gudusu, politik dehasi, sportmenligi, sinirsiz enerjisi ile kitap TR'in dolu dolu yasanmis hayatinin 42 yilini gozler onune seriyor.

TR, daha 23 yasinda Kongre'ye secilir. Washington'daki hararetli calismalari ve cikartmaya calistigi kanunun oylamasinin gecikmesi yuzunden ilk cocugunun dogumuna bile yetisemez. Ertesi gunun aksaminda hem karisi hem de annesinin olum doseginde oldugunun haberini alir! Ne aci bir durum. Gece ikide annesini ogleden sonra da esini kaybeder: "Hayatimin isigi sondu" (The light of my life has gone out) der; henuz 25inde dul kalmistir...

Hem Polis mufettisligi hem de Valilik yaptigi donemlerde, gece gunduz teftislerle, cesurca rusvetin ve kokusmus politikaci-buyuk sirket isbirliginin uzerine giderek, kadin ve cocuklarin belli saatten fazla calistirilmasini engelleyip, 8 saat calismayi standart haline getirerek, halkin ezilmesini engelleyen sayisiz kanunla kisa zamanda New York tarihinin gelmis gecmis en unlu isimlerinden biri haline gelir.

Babasinin, donemin zenginlerinin yaptigi gibi Amerikan sivil savasina gitmeyip yerine para ile asker tutmasini icine sindiremez ve 1899'da bir Amerikan gemisi battiginda patlak veren Ispanyol - Amerikan savasinda olusturdugu suvari birliginin basinda Kuba'da savasir.
Sevgili Ispanyol dostum Carlos Perez Martinez'le, Arabistan'da vaktimiz bolken uzun uzun bu savasi tartistigimizda, Ispanyollarin, savasa sebebiyet veren Amerikan gemisini, Amerika'lilarin bahane olsun diye batirdiklarina inandiklarini soylemisti. Kitapta anlatildigina gore, arastirma sonucu kongre raporunda Ispanya'nin acikca suclanmadigi ama dis etken sonucu geminin battigi bildirilir ki gemi patlayici malzeme yukludur ve bir hata sonucu 250 kusur kisinin hayatini kaybetmis olmasi ihtimal dahilindedir.

Ancak, Roosevelt'in dahil oldugu, 'Eski Dunya' guclerinin Amerika kitasindan atilmasi taraftari emperyalistler bunu savasa bahane olarak gorurler. Roosevelt o donem Donanma'dan Sorumlu Mudur'un yardimcisidir ve savastan 1 yil once o mevkiye gelir gelmez, donanmanin guclendirilmesi calismalarina baslamistir.

Aslinda kitabin diger bolumlerinden ogreniyoruz ki, Roosevelt'in Harvard'da okudugu donemde yazmaya basladigi ve uzun arastirmalardan sonra yayinladigi "1812 Donanma Savaslari" adli bir kitabi vardir ve kisa zamanda guclu bir donanma olusturmanin mumkun olmadigini bilmektedir.

TR, yazdigi 150,000 mektup, 38 kitap, gunlukler ve tabii ki devlet kayitlari ile zengin bir kaynak birakmis geriye. En kisa zamanda serinin 2. kitabi Theodore Rex'e baslamayi planliyorum.

Bu arada bir talihsizlik yasadim ve cebimden iAudio X5L'yi cikartirken elimden kaydi yere dustu. Tam joystik'in uzerine dusmus ve joystik hafif sola kaymis; o yonde hareket ettirirken maalesef zorlaniyor. Oh well...

Pazar, Eylül 25, 2005

Bisiklet Turu ve Walmart

Pazar sabahi Ilkay ve Sibel kahvaltidan sonra evlerine, Balkir, Engin ve Bezen de Manhattan'a dogru yola koyuldu. Ben, Bisikletimle yeni bir tura cikmaya niyetlendim ama NY Jets ile Jacksonville Jaguars arasindaki heyecanli mac uzatmaya gidip, Jaguars'in golu ile noktalanincaya kadar TV'nin basindan kalkamadim.

Sonrasinda Edmund Morris'in "The Rise of Theodore Roosevelt" kitabini dinleyerek yola koyuldum. 2 saat sonra kendimi Paterson'da "Yeni Toros"un onunde buldum. Ordan her zaman gittigimiz Turk pastanesine ugrayip Pazar aksaminin son ay coregini satin aldim. GPS'in yardimi ile eve donmem yarim saat surdu. Yine bir maratonluk yol gitmisim: ~40 Km :)

Sonrasinda Fortune dergisine goz gezdirdim. Walmart'in Katrina'ya cevabini anlatan kriz-yonetimi yazisi oldukca ilgincti. Agustos - Eylul doneminin kasirga donemi oldugu biliniyor. Walmart bu donemde musterilerin neleri satin aldigini incelemis ve henuz kasirga gelmeden hazirliklara baslamislar. Kendi meteroloji uzmanlari Hukumetten 12 saat once Kasirganin bolgeyi vuracagini bildirmis ve hemen bolgeye su, kuru buz, dayinikli tuketim malzemeleri sevketmisler.

Kasirganin ardindan kapanan 126 magaza kisa surede tekrar isler hale getirilmis. Polise ve askere kursun ve kalacak yer temin etmis, ac insanlara magazalardan bedava yiyecek, icecek; giyecek bir seyi kalmayan insanlara elbise vermisler. FEMA'ya gonderdikleri 3 kamyon dolusu su, burokrasiye takilip geri gonderilince kendileri dagitim yapmislar. Nakit 17 Milyon dolar bagislamis ve verimlilig ile bilinen dagitim merkezlerini yardim icin seferber etmisler.

Medyada iscilerine afet sonrasi sadece 3 gun izin verdikleri icin elestirildiler ama tum iscilerine afetten etkilenmeyen diger Walmart magazalarinda calisma imkani tanimislar. Walmart bugun 1 milyonun uzerinde isci calistiriyor ve iscilerine sendika hakki tanimamalari yuzunden bence hakli olarak cok sert elestiriler aliyorlar.

Yazi Walmart yanlisi degil aslinda. Walmarti elestirenlerin bu guzel etkinlikleri ovdugunu ve Walmart isterse cok iyi isler cikartip Amerika'yi daha iyi bir yapabilir ama sorun istekli olmamalari seklinde elestirilere de yer veriliyor. The only Lifeline was the Walmart baslikli yaziyi Fortune sitesinden okuyabilirsiniz.

Eylul'un Son Hafta Sonu ve Infinity FX-35

Cuma gunu Higher kitabi bitti. Daha once kitapla ilgili yazdigim yaziya eklemeler/duzeltmeler yaptim az once. Yolda iAudio X5L'ye yukledigim kitaplara bakip , George Orwell'in 1984 kitabini dinlemeye basladim...

Aksam eve geldigim andan itibaren isteki bilgisayarima baglanip tum gun kafami kurcalayan ve bir turlu cozemedigim bir problemle ugrasmaya basladim. Teknik yazilari www.scorion.net'teki Ingilizce bloga yazdigim icin, sadece, gece 2'de nihayet sorunu giderip rahata erdigimi yazmakla yetinecegim :)

Cumartesi Bezen'le Engin, Manhattan'a, Central Park'a gittiler. Hafta sonu Manhattan'a inmek cekmedi. Bezen'in Rio Carbon'una bir turlu 1984'u aktaramadim. Rio Music Manager'in bir azizligi aslinda, daha once .wma formatinda yazarken sorun cikmisti, o gun bugundur hala ayni dosyayi atmaya calistigimi saniyor :(

Onun yerine, Edmund Morris'in "The Rise of Theodore Roosevelt" kitabini yukledim ve bisikletle dolasmaya ciktim. Bu sefer rampalarin daha az oldugu hizli bir guzergah sectim ama maalesef GPS sanirim kopru altinda trafik isiginda beklerken uydu baglantisini kaybetmis; ben farketmedigim icin geziyi kayit altina alamadim ama sanirim 25-30 millik surdu.

Hava kararirken, tekrar Belleville'den gecip Rutherford'a donmeye karar verdim. Ilkay Kazakci'nin apartmani yolumun uzerinde idi, isiklari yaniyor gorunce ayak ustu bir ugradim. Ilkay 'kotu bir sey yaptik, tahmin et' dedi. Epeydir, Samsung HDTV almayi planliyorlardi, tahminim oydu ama ondan da kotu dedi Ilkay. Bilemedim.

Meger bugun Infinity test surusu yapmaya gitmisler. Ilkay 'da benim gibi Infinity FX serisine bayiliyor. Gecen hafta Sibel "e gidip bir test surusu yapsak ya..." dediginde Ilkay, "sen bu pazarlamacilari bilmiyorsunl, test surusune gideriz arabayi alir cikariz..." demisti. Aynen oyle olmus :)

Aksam tekrar gorusecegimiz icin hava iyice kararmadan eve dondum, bir sure sonra da Engin ve Bezen'le birlikte Balkir Unur'de geldi. Turkiye'de biraktigimiz resimlerimizin epey bir kismini getirmis. 20'li yaslardaki resimlerimize baktik; genclik guzel bir sey :)

Ilkay'la yine "Gone With The Wings" iyi gider dedik. Acili Tavuk kanat, gogus filan istedik. Cilgin yedim! Arada araba ile ilgili detaylari da ogrendik. Eylul indiriminden yararlanip 39 ayligina parlak gumus renkte bir FX-35'i lease etmisler. Sexy bir araba! Teknoloji paketi, spor paketi vs. ile daha bir guzel olmus. 6 silindir, 280 beygir, 7.5" GPS ekrani, arka kameralar, teknik ozellikleri say say bitmiyor :) Hayirli olsun, yakisir!

Perşembe, Eylül 22, 2005

Film: The Ring Two

Sali Aksami The Ring Two, filmini izledik. Orijinali Japonca olan Ring(Ringu), ve devaminda cekilen Ringu 2 filmleri ile bu senaryo arasinda daglar kadar fark var ama bence Hollywood'un basarisi kucumsenecek gibi degil.

Naomi Watts ve 1993 dogumlu David Dorfman'in basarili oyunlari bu gerilim filmini izlemeye deger kiliyor ancak Naomi Watts'in bence en basarili filmi kuskusuz Mulholland Dr. (2001) seviyesinde bir film degil.

Ilk filmin sonunda, Rachel Keller (Naomi Watts) esini Samara'ya kaybetmis ama oglu Aiden'i (David Dorfman) kurtarmanin yolunu bulmustu: Filmi kopyalamak. Ring 2'de her nasilsa video kaset bir gencin eline geciyor ve 7 gun icinde bir baskasina seyrettirmedigi icin Samara'nin kurbani olmaktan kurtulamiyor. Tesaduf bu ya, olay Seattle'dan kacip kucuk bir kasabada gazetecilik yapmaya baslayan Rachel'in yasadigi kucuk kasabada gerceklesir.

Rachel'in video kaseti ele gecirip yok etmesi cozum olmaz ve Aiden'in basina garip olaylar gelmeye baslar ve Rachel bir bir kez daha oglu Aiden'i kurtarmak icin Samara'nin gecmisini incelemeye ve bir cozum bulmaya calisir. 7.5/10.

Salı, Eylül 20, 2005

Kitap: Higher (Neal Bascomb)

Hafta sonu Paulo Coelho'nun The Alchemist'i ("Simyaci") kitabini dinledim. Cok begendim; gayet hos bir kitap. Ola ki ala okumadiysaniz, mutlaka okuyun.

Ardindan, Neal Bascomb'un "Higher: A Historic Race to the Sky and the Making of a City" kitabini dinlemeye basladim. Kitap, bir yanda kukreyen 1920'lerdeki (Roaring '20s) ABD'nin durumu anlatirken bir yandan da donemin iki unlu mimari William Van Alen ve H. Craig Severance'in ortakliklarinin bitmesinin ardindan birbirlerinin amansiz rakibi haline gelmelerini ve Dunyanin en yuksek binasini insa etmek icin giristikleri yarisi aktariyor.

Mimarlik dunyasinin harika cocugu Van Alen, 405 Lexington Ave.'da, sadece 4 yilda Chrsyler'i bir dunya devi haline getiren is adami Walter Chrsyler'in kendisine tanidigi sinirsiz kaynaklarla Chrsyler adini bugunlere tasiyacak Manhattan'in en guzel binalarindan birini insa ederken, ayni donemde, rakibi ve eski ortagi, zeki bir is adami olan Severance, bas mimari Yasuo Matsui ile Wall Street'te, 350m'lik yuksekligi ile yarisi kazanacak gibi gorunen Bank of Manhattan binasini insa etmektedir.

Bascomb, bir yandan bu muthis mucadeleyi akici bir dille aktarirken, bir yandan da, mimarlik ve insaat dunyasinin 1850'lerden baslayarak betanarme yapilardan celik yapilara gecisini, teknolojik gelismeleri ve mucitlerini, donemin unlu is adamlarinin yasamlarini, borsa cilginligini ve ABD'nin dunya liderligine giden yolda attigi adimlari okuyucuya (uhm, dinleyiciye) detaylari ile sunuyor.

Bu kitap sayesinde, Manhattan'daki eski gokdelenlerin nicin kat kat pasta gibi insa edildigini de ogrendim. 1916 yilinda cikarilan imar yasasina gore bir bina, basladigi caddeden ancak cadde genisliginin 2.5 kati kadar yukselebiliyormus. Sokaklarin karanlikta kalmamasi icin cikarilmis bu yasa. Ilk yukseklige ulasildiktan sonra binalar geri cekilmek benzer sekilde belli yuksekliklere ulastiklarinda tekrar geriye cekilmek durumunda imis ancak binalarin yuksekliginin ne kadar olabilecegi sinirlandirilmamis.

Ilk planlara gore, Chrsyler binasi 233m yuksekliginde tasarlanir; bu haliyle Van Alen yarisi kaybedecek gibidir. Ancak 1930 yilinda Bank of Manhattan'nin en ust noktasi planlandigi gibi 283m'ye ulasir ve bir hafta sonrasinda buyuk supriz gelir: Van Alen, binayi 7 kat daha uzatmak icin gizlice izin alir ve yine gizlice binanin icinde Chrsyler binasi 319m'ye tasiyacak olan catiyi insa eder.

Ancak, sadece 4 ay sonra Empire State binasi 381m ile Chrsyler binasinin dunyanin en uzun binasi rekorunu gecer ve taa 1972'de World Trade Center'in insaasina kadar da unvanini korur.

Kitabi okumayi bitirmedim henuz ama ogrendigim ilginc bir detay da Walter Chrysler'in Van Allen'a olan borcunu, Van Allen'in muteahhitlerle gizli anlasmalari oldugundan suphelenerek odemedigi bilgisi...

Her seye ragmen, 75 yil sonra art-deco turunun son ornegi olarak Chrsyler binasi, bence Manhattan'in goklerini susleyen en guzel, en goz alici bina olmaya devam ediyor!


[EK - 25 Eylul 2005]
Kitap bitti. Bir iki ekleme/duzeltme yapayim. Kitabin baslarinda Van Allen ile Walter Chrsyler'in bir kontrat yapmadiklari yaziyordu. Walter Chrysler, dunyanin en yuksek binasi icin her tur masrafi yapmaktan cekinmez ama GM'deki guc cekismesi sonucu zaten kin guttugu John Jakob Raskob'un Empire State binasi ile kendini gecmesine tahammul edemez. Otobiyografisinde Chrysler binasindan sadece 2 sayfa bahseder; Van Allen'in adi bile gecmez.

Van Allen, Amerikan Mimarlik Odasi'nin on gordugu bina maliyetinin (~15 Milyon Dolar) %6'sini ister ve mahkeme uzun surer. Van Allen'in sonucta parasinin buyuk bir kismini alir ama yukarida da yazdigim gibi Chrysler tarafi, hakkinda muteahhitlerle gizli anlasmalar yapti turunden soylentiler cikartir. Camur at izi kalsin lafi bosuna degil iste.

Kitabin son bolumu Empire State Binasi, ABD baskanligina aday donemin unlu simasi Al Smith ve JJ Raskob'i anlatiyor. Ozellikle Raskob ilginc bir kisilik. Chrysler gibi kucuk yasta parasiz pulsuz biri olarak baslayip ABD'nin en zengin kapitalistlerinden biri haline geliyor. Kitapta adi gecen ve bu dev binalari dikenlerin cogunun ortak ozellikleri var: fakirlikten geliyorlar, kendilerini yetistiriyor ve zorluklari asmaya alismis azimli, 'buyuk' hayaller pesinde kosan, kibirli, buyuk egolari olan insanlar....

Pazar, Eylül 18, 2005

San Gennaro Festivali



Engin'e turist rehberligi yapayim diye isten aldigim izin sona erdi. Bu ise de en cok Engin sevindi.

Saniyorum bunda uyumaya mi geldin diyerek sabah 9'dan itibaren basina dikilmemin (o tatildeyken en az 11'e kadar uyumayi sever) ve bu sehir metroyla gezilmez diyerek butun gun ordan oraya yurutmemin de etkisi var :) Bundan sonrasini haritasi ile kendi gezecek.

Beraber gezdigimiz sure icinde gormeyi cok istedigi Times Square'in yanisira downtown'in buyuk kismini da gezmis olduk. Bu arada Little Italy'de her yil yapilan San Gennaro Festivali'ne denk geldik. Gec bir saatte gitmis olmamiza ragmen cok kalabalikti. Buyuklukleri Engin'i cok sasirtan italyan sosislerinin de satildigi yiyecek icecek standlari, hediyelik esyalar, genel olarak cocuklara yonelik oyun standlari agirliktaydi. Biz gittigimizde canli muzik sona ermisti.

Ayri bir cadirin onunde 'yilan kadin'i gormek isteyenler siraya girmisti. Redpack salcalarinin satildigi standda bir de cark vardi, kirmizi renkli bolmeleri denk getirenler makarna sosu kazaniyordu. Bi de sansimizi deneyelim dedik, iki kutu domatesli makarna sosumuz oldu :)

Son birkac gundur hava cok nemli ve yagmurluydu, sansimiza o gun yagmadi da rahat rahat gezebildik.

Pazar Ritueli ve Sonrasi

Pazar sabahi rituelimizi degistirmedik ve saat 11 gibi Riverside Park'ta kahvalti icin toplandik. Dun gece izledigimiz Egreti Gelin filmi 2'de bittigi icin herkes uykusunu alamamis (netekim resimde Murat Uygur esnerken Engin'in kamerasina yakalaniyoooor).

Kahvalti sonrasi muhabbetimiz, 'kucuk adam' Alp Bey'cigimizin herhalde uyku saatinin geldigini hissedip bir Emine'yi bir Murat'i cekistirip, sonucta onune katmasi ile noktalandi :)

Ben parka bisikletle gelmistim. Kulagimda Rio Carbon'a yukledigim Paulo Coelho'nun The Alchemist'i ("Simyaci") ile yola koyuldum. Yol boyunca 3 tane Street Fair gordum.

Aslinda donmeye de niyetim yoktu ama GPS'in pili zayifladi. Cebimde sadece 5 dolar varmis. 2 kere su alinca 2.5 dolar kaldi. Girdigim dukkandaki hintli vatandas 2 kalem pil icin 2.99'da israr edince, GPS'siz yolu bulmam zor olabilir, nolur nolmaz diyerek eve dondum. Gerci eve geldigimde GPS hala calisiyordu. Datalari MapSource programina aktardim. Bugun toplam 23 Mil (~37 Km) yol yapmisim netekim: Mutluyum gururluyum :)

Film : Egreti Gelin

Memleketten uzak olunca Turkiye gundemini de oyle pek takip edemiyoruz tabii. Balca ve Haydar Bolunmez'den ogrendik ki bu film epey bir tantana kopartmis (sasiracak bir sey yok tabii, kildan tuyden seylere takilmaya pek meyilliyiz ya).

Efenim, film fi tarihinde (1930'lar diye tahmin ettik), Denizli'de lise caginda, ailesinin istedigi gibi oturakli olmayan, ucari bir gence - Ali -, evlilikteki kadin erkek iliskilerini ogretsin diye bir 'egreti gelin' alinmasi ve akabinde gelisen olaylar konu ediliyor.

Baba Belediye Baskanidir, itibarlidir ve kurdugu isin basina oglunun gecmesini arzulamaktatir. Turk filmlerindeki klasik tekrar eder tabii. Baba, oglunu zengin komsunun kizi ile evlendirecektir ve boylece ailelerin refahina refah katilacaktir. Ali ise, sehre gelen 'kumpanya'da bir rol kapar. sanata egilimli ve hayatindan mutludur.

Egreti Gelinimiz 'Kostak Emine' - Nurgul Yesilcay sevgilisi/belalisi faytoncu Hasan, Emine'ye laf atani vurdugu icin hapistedir ve parasizdirlar, egreti gelin olmayi mecburen kabul eder ama 'koynuna girmem' der...

Neyse, konuyu cok uzatmayalim. Film biraz drama biraz da komedi. Tabii bana gore asil komedi, elini cenesine tutmus poz veren kose yazari denilen tiplerin yazdiklari. Hakikaten gulmek istiyorsaniz mesela Davut Sahin'in yazdiklarini okuyabilirsiniz.

Neyse bunu da gecelim. Bu film cok cok iyi bir drama olabilirmis ama konu cok boluk porcuk islenmis, atlamalar ziplamalar, gelistirilmeyen kisiliklerle filmdeki Iffetin, yamali pohcasina benziyor. Zaten filmde iki kisi Iffet ve Ali, dogal ve rolleriyle uyumlu gorunuyorlar. Fikret Hakan ve Mujde Ar gibi usta oyuncular var ama canlandirdiklari karakterler kendi icinde celisiyor. Anlayisli bir kadin bir anda 'mahalle karisi' agziyla konusurken, itibarli babacan, aile babasi beyimiz birden kotu adama donusuyor. Kostak Emine ve donusumu kendi basina bir alem...

Dramadan gecip filme komedi olarak bakinca durum daha iyi cunku senaryoda karakterlere soylettirilen ama egreti duran laflari ile hayli komik bir film ve bizi eglendirdi. Sirf bu yuzden 7.5/10

Cumartesi, Eylül 17, 2005

Cin'e Niyet Dominos'a Kismet

Cumartesi aksami icin once bir Cin restoranina gidilecek, sonra da Egreti Gelin'i izleyecektik. Ben Bisiklet turumu bitirip eve geldigimde canim restorana gitmek istemedi. Bezen'le Engin, arkadaslarla bulusmak uzere ciktilar. Bir saat sonra da cumbur cemaat yuzlerinde yenilmis ve kizgin bir ifadeyle geldiler. Rezervasyon kabul etmedikleri icin gidip orda beklemeleri gerekiyordu. Bekleme suresine 2 saat demisler.

Kapiya birakilan Rutherford'daki Cin Restoranlarindan birinin menulerinden isteyebilirdik ama Cin yemegini bosverip Dominos'a donduk. Hatunlar pizza istedi. Kabilenin protein canavari erkekleri bana katilinca biz bolca acili kanat istedik. Dominos galiba yeni bir pizza uretmis: Steak Pizza. Tadi gayet iyi.

Resimdekiler, midesi doymus/sismis, tatlilari yemis, caylarini icip film seyretmeye hazirlanan halinden memnun, Uygur, Hindistan, Bolunmez ve Kazakci aileleri. Resmi cekenin resmi olmazmis. Engin'cik yok maalesef :(

Tembelligin Sonu Yok

Gecenlerde J.K. Rowling'in Harry Potter And The Half Prince AudioBook'unu dinlerken yaptigim 43 km'lik turun sonunda bisikletin arka lastigi patlamisti. Engin'le Bezen, Manhattan'a indiklerinde, tamir etmek icin gereken malzemeyi aldilar. Bana kalsa goturup tamir ettirirdim ama Engin becerikli cikti :) Yarim saatlik ugrasin ardindan lastik tamir edildi.

Gel gor ki tembelligim tuttu, bir turlu bilgisayarin basindan kalkamadim - taniyanlar cok sasirmistir(!) :) Neyse, aksam ustu nihayet tembelligin sonu yok diyerek ayaklandim. Hafta boyunca dinledigim Dan Brown'in Da Vinci Code kitabini Bezen'in Rio Carbon'una yukledim.

Bisikleti Rutherford'dan Belleville'e, ordan da Nutley'e surdum. Ben hala yazda kalmisim, aklimda hava 8:20'de karariyor diye kalmis ama 7:30'da coktan hava kararmisti bile. Her ne kadar ustumdekiler, trafige yolsa bir bisikletli oldugunu uyaracak mesaji gonderecek cinsten olsa da karanlikta bisiklet kullanmak pek akil kari degil.

Dolayisiyla, Nutley'den geri dondum. Toplam 1:15 dk'da yaklasik 14.8 mil (23.8 Km) yapmisim. Bu arada Da Vinci Code da bitti. Sirada Paulo Coelho'nun yillardir niyetlenip bir turlu okuyamadigim 'The Alchemist' - Simyaci - adli kitabi var...

Perşembe, Eylül 15, 2005

iAudio X5L - Ilk Izlenimler

Dun, iAudio X5L elime ulasti. Henuz sadece dun aksam ve bugun kullandim. Hemen gordugum iyi - kotu yanlarini, Rio Carbon ile karsilastirarak kisaca ozetleyeyim. Once kotu taraflari:

  • X5L 200 gram ve elinizde biraz agirca kaliyor. Maalesef, belde tasinacak, ekrani vs. cizilmelere karsi koruyacak bir kilif ile gelmiyor, ekstra 20$ verip ayrica satin almaniz gerekiyor.
  • Ozellikle AudioBook dinlerken, kaldiginiz yeri isaretlemek istediginizde (bookmark), bir onceki bookmark'in uzerine yazamiyorsunuz ve bookmark menusune ulasmak Rio Carbon'a gore uzun suruyor.
  • Joystick'e alismak zaman aliyor ve cebinize koyup dinlerken, mesela merdiven cikiyorsaniz, cebinizde joystick'e baski uygulayip, hareket ettirmeniz ve boylece bir sonraki sarkiya gecmeniz gibi istenmedik seyler yapabiliyorsunuz. Belki bir kilit mekanizmasi vardir, ben henuz goremedim.
  • Resim ve video kalitesi bekledigim gibi iyi degil. Cok ilgilendigim bir sey degildi, kayip sayilmaz.
Iyi taraflarina gelince:
  • 35 saat pil omru cok buyuk bir arti (tabii beraberinde ekstra agirlik geliyor)
  • Bilgisayarimda, sarkilari, Artist\Album seklinde duzenliyordum. Rio Carbon'da, Rio Music Manager'i kullanmak durumunda idim, cunku bir kere mp3 player'a aktarinca, duzen falan kalmiyor. X5L'de tam tersi. Ote yandan Rio Music Manageri, ayni sarkiyi iki kere aktarmanizi engellemek, playlisti aktarinca ilgili sarkilari aktarmak gibi guzel ozelliklerinden mahrum kaliyorsunuz.
  • Metro gurultusunde Rio Carbon'un sesi kayboluyordu ve AudioBook dinlerken bu sorun oluyordu, oysa X5L'nin sesi gayet guclu, bu artik eskisi kadar sorun degil.
Simdilik durum bu...

[EK]
Lasik ile gozlerimi de yaptirdim ama hala bakar korluk vaziyetleri devam ediyor galiba. Bugun Engin, yazimi okuduktan sonra bakmis ve power tusunun alt tarafindaki "HOLD" basligini gormus. Dugmeyi yukari hareket ettirip 2sn tutunca X5L kapali ise aciliyor, ya da calisiyorsa kapaniyor. Asagi hareket ettirince, Hold pozisyonuna geliyor ve joystick hareketleri algilanmiyor; boylece yanlislikla calinan parcayi degistirmek gibi durumlarin onune geciliyormus. Yaaa...

Google'dan Blog Arama

Internette bir sey aramak istediginizde ilk akla gelen isim elbette Google. Amma ve lakin, Google ve diger arama motorlarinin linkleri takip ederek index olusturmasi uzun zaman alan bir is oldugu icin sikca guncellenen bloglar icin uygun bir yontem degil.

Bloglari taramak icin kullanilan arama motorlari, daypop, technorati, Feedster, IceRocket gibi isimler. Eh, Google'in da her gun yeni 80,000 blogun eklendigi bu dunyaya uzun sure duyarsiz kalmasi beklenemezdi ve bugun, elbette Beta versiyonu ile, Google Blog Search karsinizda! Hem http://blogsearch.google.com hem de http://google.com/blogsearch adreslerinden bu sayfaya ulasabiliyorsunuz.

Aslinda Google'in diger arama motorlarina gore bir avantaji da var, blogger.com'u satin almislardi. Boylece, bir blogger.com'daki bir blog guncellendiginde, bu bilgi google.com'a hemen ulasabilecek. Blogger'un zaten boyle bir ozelligi bulunuyor (ping deniliyor buna). Entegre etmeleri uzun surmemis anlasilan...

Elma YE # 2 - Elmali Puding



















Bu etkinlikten gecen ay canim arkadasim Dilara bahsedince haberim olmustu. Bu aralar hep puding tarzi tatlilari canim istedigi icin elmali tarif olarak da elmali pudingi sectim. Tarifi, Irlanda yemeklerinden ornekler de verilen irlanda-information'in web sitesinden aldim.

Malzemeler

  • 4 corba kasigi asurelik bugday
  • 750 gr elma (ben uc buyuk elma kullandim)
  • 3 corba kasigi seker
  • krema (ben yaklasik 1/4 su bardagi heavy cream kullandim)
  • 1 corba kasigi limon suyu

Yapilisi

  1. Asurelik bugday ve soyulmus, cekirdekleri cikarilmis, kucuk kucuk kesilmis elmalari yumusayana kadar pisirin. Burdaki olculere gore ben 5 cup su kullandim, o da sanirim 2.5 su bardagi suya denk geliyor. Bugdayi onceden islatirsaniz daha kolay pisiyor.
  2. Iyice yumusayan elma ve bugdaylari blenderda karistirin.
  3. Blenderdan gecirdiginiz karisimi tekrar tencereye alarak sekeri ve limon suyunu ekleyin, tekrar kaynatin.
  4. Soguduktan sonra kremayi ekleyin.

Ben uzerine ayrica krem santi ve tarcin koyarak servis yaptim.

Çarşamba, Eylül 14, 2005

New York New York

Tekrar New York’da turist oldum :) Engin’i gezdirmek icin bu hafta izin aldim. Elimizde fotograf makinasi Manhattan turlarina basladik. Ilk gunumuzu downtown’da gecirdik. Ilk duragimiz World Trade Center oldu. Bu Pazar 11 Eylul saldirilarinin 4. yildonumuydu, nerdeyse tum gunu kapsayan anma torenleri yapildi Pazar gunu.

Ordan World Financial Center’a gectik. Yat limaninda buzlu frappucinolarimizi yudumlayarak Bryant Park'a yoneldik. Ordan New York Stock Exchange'a gittik ama seans kapanmis oldugu icin ortalik pek sakindi, birbirinin ustunden resim cekmeye calisan turistler disinca pek kimse yoktu.

Oraya kadar gitmisken Trinity Church'u de ziyaret ettik. Sonra tekrar ic kisma yonelip Seaport'a gittik. Brooklyn Bridge'i yuruyerek kasiya gecmek de benim sehireki ilk gun yapilacaklar listemin icindeydi ama oraya gelene kadar zaten yaklasik 5 saat dolanmis oldugumuzdan olsa gerek Engin isyan etti, yorulmus :)) Kopruden yurume isini bir baska gune biraktik.

Salı, Eylül 13, 2005

Ronesans Panayiri


Cumartesi gunu kardesim Engin Ankara’dan bizi ziyarete geldi. Burdaki ilk aktivitesi olarak Pazar gunu onu Renaissance Fair’e goturdum. Her yil Tuxedo, NY’daki ormanda Ronesans koyu kuruluyor, Agustos ortasindan Eylul aynin sonuna kadar. Bize 1 saat kadar uzaklikta burasi.

Koy sadece haftasonlari acik. Koyde calisan herkes o doneme ait kiyafetler giyiyor, binalar ve cevre de ronesans donemindekilere benzetiliyor. Panayiri gezenlerden de isteyenler o doneme ait kiyafetler giyebiliyorlar. Kendi kiyafeti olmayanlar icin girisin hemen yaninda kostum kiralayan bir yer var.

Gun boyunca cok cesitli aktiviteler yer aliyor: kraliyet satranci, atli sovalye dovusleri (joust), robin hood, av kuslari gosterisi, hemen her kosede calan canli muzik, doneme ait dans goterileri, asillerin Kralice Elizbeth’i ziyaret etmesi ilk anda aklima gelenler. Bunlarin yani sira cam ve demir ustalarinin sovlari, ates yutma, bicak firlatma gibi gosteriler de vardi.

Koy icine serpistirilen yaklasik 20 sahnede surekli bir gosteri oluyordu. Butun gunumuz koyun icinde elimizde listeyle ordan oraya kosturmakla gecti. Eve dondugumuzde oldukca yorulmustuk ama cok guzel bir gun oldu.

Pazartesi, Eylül 12, 2005

Film: Merchant Of Venice

Pazar gunu Bezen'le Engin, Renaissance Fuarina gittiler. Gecen yil birlikte gitmistik; eglenceli bir yer. Bir suru resim cekmisler, Bezen vakit buldugunda resimleri koyup fuari anlatacakmis...


Aksam, Merchant of Venice'i izledik. Film William Shakespeare'in ayni adli oyununun sinema uyarlamasi ve Al Pacino, Jeremy Irons gibi sinema devleri basrollerde. Itiraf etmem gerekir ki Ingilizce alt yazi olmamasi ve agdali eski Ingilizce kullanilmasi sebebiyle filmi takip etmek biraz zor oldu.

Olaylar 1590'larda Venedik'te gecmektedi. O donem, mulk sahibi olmalarina izin verilmeyen, aksamlari sokaga cikmak, gunduz sokakta dolasirken Yahudi oldugunun belli olmasi icin kirmizi sapka takmak gibi baskilar altinda yasayan ama tefecilik yapmalarina goz yumulan Yahudi cemaati uyesi Shylock (Al Pacino), suratina tukuren, ona kopek diyerek asagilayan Antonio'ya (Jeremy Irons) borc verir. Ama borcun diyeti Antonio'nun 'eti' dir.

Al Pacino, cemaatinin ve kendisinin gordugu butun baskilarin ve haksizliklarin intikamini almak icin borcunu odeyemeyen Antonio'nun 'eti'ni ister ve kendisine onerilen borcun iki katini kabul etmez. Film'de Al Pacino'nun oyunculugu cok etkileyici. Bir an ona sempati duyuyor, biraz sonra nefret ediyorsunuz. Sonra ofkeniz diniyor ve yine haline aciyorsunuz.

Jeremy Irons karisik bir kisiligi canlandiriyor; tutucu dindar tarafinin bir adim otesinde ikiyuzlulugu ve homoseksuelligi vurgulaniyor. Ozellikle Al Pacino'nun baskin oyunculugunun yaninda sanirim biraz pasif kaliyor filmde. Ben begendim: 8/10

Pazar, Eylül 11, 2005

Su vbscript gusel bir sey

Unix/Linux uzerinde calisirken perl kullaniyorum ama Windows'a gelince vbscript kullanmayi seviyorum. Biraz once indirdigim bir Audiobookun bolumleri asagidaki gibi dizilmis
Disk 1 - > 01.Track.mp3, 02.Track.mp3
Disk 2 - > 01.Track.mp3, 02.Track.mp3, 03.Trackmp3
Disk 3 - > 01.Track.mp3, 02.Track.mp3

Bunlarin hepsini bir dizine toplayayim istedim ama once isimlerini asagidaki gibi degistirmem gerekti:
Disk 1 - 01.Track.mp3, 02.Track.mp3
Disk 2 - 03.Track.mp3, 04.Track.mp3, 05.Track.mp3
Disk 3 - 06.Track.mp3, 07.Track.mp3

Elimde Filmleri kategorize etmek icin kullandigim Ant Movie Catalog'u yazan Belcika'li arkadasin (Antoine Potten) Ant Renamer adli programi var ama o da direkt istedigimi yapmiyordu. Google'da bir iki dakika harcayip aradigim gibi bir sey goremeyince , asagidaki kodu yazdim:

set oFSO=CreateObject("Scripting.FileSystemObject")
set oFolder=oFSO.GetFolder(".")

sKullanim = "Kullanim: cscript rename.vbs EklenecekSayi" & vbCrLf

If ((Wscript.Arguments.Count = 0) or (Not IsNumeric(iEkle))) Then
Wscript.Echo (sKullanim)
Wscript.Quit
End If
Dim iEkle
iEkle = CInt(Wscript.Arguments(0))


For Each oFile in oFolder.Files
sFile=oFile.name
sIlkIki=Left(sFile,2)
sGerisi=Mid(sFile,3)
If IsNumeric(sIlkIki) Then
sIlkIki = sIlkIki + iEkle
sYeniIsim = sIlkIki & sGerisi
Wscript.Echo (sFile & "-->" & sYeniIsim)
oFile.Move (sYeniIsim)
End If
Next



Sonuc tam istedigim gibi:
C:\Disk 9>cscript rename.vbs 159
Microsoft (R) Windows Script Host Version 5.6
Copyright (C) Microsoft Corporation 1996-2001. All rights reserved.

01. Track 1.mp3-->160. Track 1.mp3
02. Track 2.mp3-->161. Track 2.mp3
03. Track 3.mp3-->162. Track 3.mp3
04. Track 4.mp3-->163. Track 4.mp3
05. Track 5.mp3-->164. Track 5.mp3
06. Track 6.mp3-->165. Track 6.mp3
07. Track 7.mp3-->166. Track 7.mp3
08. Track 8.mp3-->167. Track 8.mp3
09. Track 9.mp3-->168. Track 9.mp3
10. Track 10.mp3-->169. Track 10.mp3

[EK Bilgi]
Bugun Antoine ile konusurken, yukaridaki olayi anlattim. O da bir kerede degil ama once 'Enumaration' bolumunden istedigim sayilari dosyanin onune ekleyip, sonra character deletion bolumunu kullanarak dosyalari istedigim hale getirmemin mumkun olabilecegini anlatti. Dedim ya gusel program.

Film: Constantine

Constantine'i Jameika'da tatildeyken gece yapilan film gosterilerinin birinde izlemeye baslamis ama ses duzenini bir turlu tutturamamalari uzerine, izlemeyi birakip NetFlix'den istemeye karar vermistik.

Dun gece Sibel - Ilkay Kazakci ugradi. ESPN HDTV'de, US Open Bayanlar finali oynaniyordu. Bir yandan maca bakarken bir yandan da, cay esliginde Bezen'in kardesi Engin Cetin'in Turkiye'den getirdigi bin bir cesit tatliyi goturduk.

Maci Belcika'li Kim Clijters, Fransiz Mary Pierce'i 6-3 ve 6-1 yenerek kupayi (ve 3.15 milyon dolari) aldi.

Ilkay'la Sibel kalmadi; biz sonrasinda Constantin'i izledik. Yahu meger bunun DVD'sinde bir gariplik varmis; cunku sesi deli gibi actik ama bir garip. Kah apartman yikilacak gibi oluyor; kah bir fisilti duyuyoruz. Neyse, alt yaziyi acip seyrettik mecburen.

Keanu Reeves'in oyunculugu su bu gibi zirvalamayacagim. Kimi koysalar degismezdi herhalde. Cizgi roman uzerine kurulu, seytan, melek vs. icerikli bu tur filmler benim hosuma gidiyor. Su her bir derde deva kutsal su, cross zirvalarinin otesine gidip biraz daha orijinal olsa iyi olurdu tabii. Neyse, ben 7/10 vericigim amma ve lakin IMDB'de filmi izleyip nefret etmis insanlar da bolca var :)

Helicopterden Mexico City Resimleri

Bu haftaki Windows 2000 Haberleri sayisinda bahsedilen linklerden bir tanesi ilgimi cekti.

Oscar Ruiz adinda bir helicopter pilotu Mexico City'de calisirken, gokyuzunden pek cok resim cekmis ve sitesinde bir album olusturmus.

Harika resimler var. Insaat Muhendisi kokenli biri olarak benim ilgimi en cok, yandaki gibi ilginc tasarimli yapilar cekti.

Bakin bakin...

Cumartesi, Eylül 10, 2005

Evin Onundeki Agaclar

Dun gece eve dondugumuzde kapida bir yazi bulduk. Sabah bazi agaclari kesecekleri icin arabalari park alanina koymamamizi istiyorlardi. Sabah, yakinda yapilan insaatin bitisinden beri duymadigimiz bir gurultu ile uyandim. Bezen, park yerindeki uc koca agaci kestiklerini soyledi.

Ilginc bir operasyon. Once, kestikleri agaci bir vinc ile yanda gorulen dograma cihazina yaklastiriyorlar. Son arabanin arkasindaki vinci agaca baglayip cekmeye basliyorlar.

Cok uzun dallar varsa onlari buduyorlar ve kocaman agac 10-15 sn. icinde yok oluveriyor...

Benim Nikon Coolpix 5400 fotograf makinesini spor moduna getirip, deklansoru basili tutarak operasyonu arka arkaya fotograflayabildim. Ilginc bir goruntu olusuyor arka arkaya hizlica resimleri oynatinca. Bir film izlermis gibi, koca agacin yutulmasini goruntulemek mumkun...

Cuma, Eylül 09, 2005

Karalar'la Son Aksam

Bir onceki hafta sonu, Karaaslan ailesine veda piknigi duzenlemistik. Dostlarimiz, yeni yasamlari icin once Ankara'ya ordan Leed, Ingiltere'ye gidecekler.

Cuma aksami, Rutherford'daki evlerinde bir araya geldik. Yarin yola cikiyorlar, dolayisiyla hala toparlanma, esyalari kutulara yerlestirme telasindalar.

Resimde solda Kara ve Serpil, Kara'nin kucaginda kucuk kizlari Damla, ve oturan buyuk kizlari Elif ile birlikte aksam Dominos'dan izmarladigimiz aksam yemegini yedik. Yarin onlari havaalanina birakacagiz. Ev toplamak cok zor is...

Yarin JFK havaalani epey kalabalik olacak. Kara'larla birlikte Emine Uygur'un yegeni Isik'ta Turkiye'ye donuyor. Ayni ucakla Bezen'in kardesi Engin Cetin iki ayligina bizi ziyarete geliyor. Dun valizleri yerlestirmeye calisirken farkettik ki Emine'nin yeni BMW X3'unun bagaji cok ta buyuk degilmis. Emine'nin esi, diger arabalari Honda Civic'i de alacak ama Kara'larin 5 valizi ve Isigin valizini sigdirmak mumkun degil. Dolayisiyla tum valizleri bizim Ford Explorer XLT'ye yuklemeye karar verdik. Arka koltuklari yatirinca yer sorun olmayacak gibi gorunuyor...

Perşembe, Eylül 08, 2005

iAudio X5L

8 Agustos 2005'de, Rio Carbon MP3 calar aldigimdan bahsetmistim. Daha once de yazdigim gibi ozellikle uzun pil suresi, kolay kullanimi vs. ile yanimdan ayiramadigim bir oyuncak haline gelmisti Rio.

Bezen'de kendi 128 MB'lik MP3 calarini bir kenara birakip Rio'dan Audibook dinlemeye baslayinca, kendime yeni bir oyuncak almam farz oldu.

Audiobook'larin hemen her biri ortalama 350-400 MB yer tuttugu icin bu sefer 6GB'dan daha buyuk MP3 calarlara bakmaya basladim ve bugun nihayet kararimi verip iAudio X5L 20GB ta karar kildim. B & H'de X5 var ama X5L yok hala ben de beklemek yerine bugun eCost'tan siparisi verdim. Bu aleti ureten Cowon, bir Guney Kore firmasi.

Desktop'ta kullandigim, jetAudio adinda cok guzel bir mp3 calar yazilimlari var. JetAudio'nun basic versiyonunu Cnet'ten bedava indirebiliyorsunuz. Gayet kullanisli bir program, tavsiye ederim.

Çarşamba, Eylül 07, 2005

Bir baska kutlama

Bize kutlama icin bahane mi yok? :) Gecen Cuma itibariyla Sistem Yoneticileri Grubuna gecisim tamamlandi; dolayisiyla mudurum degisti.

Eski mudurum, aksam cikip bir seyler yiyip icelim, yeni gorevini kutlayalim dedi. Kisa surede organize ettik ve yer olarak, hem ofise cok yakin olmasi hem de ortamini cok sevmemiz nedeniyle downtown'daki ayakustu ugrak yerimiz haline gelen Japon Bar-Restorani ISE'ye gittik.

Kac surahi Japon Kirin birasi ictik sayamadim. Zaten ISE'de bardaginiz hic bos kalmiyor. Garson kizlar cok hizli, ne zaman baksaniz bardaginiz dolu :) Benim mudurle ben South Beach Diet'ten kalma aliskanlikla dusuk karbonhidratli, 95 kalori iceren Light Kirin'i tercih ettik.

Bezen geldiginde sake icmek istedi. ISE'de 35 cesit sake var ama biz bildigimiz house-sake siparis ettik. Eda Kilic'ta (resimde ondeki) birayi birakip sake'ye donunce kucuk surahilerden 5 tane icmisiz.

Irlandali eski mudurum acaip sen sakrak bir adamdir. Esprileri ile kirdi gecirdi ekibi. Basta 5-7 arasi takiliriz diyorduk ama muhabbet iyi olunca 9'a kadar kaldik. Bu aksamin en tutulan ordorvu Beef Negimaki oldu. Ancak, Amerikan porsiyonlarina alisik insanlar icin Japon porsiyonlari hap gibi geliyor :)

Salı, Eylül 06, 2005

Kutlama

Bugun evliligimizin 9. yil donumu! Bezen, aksam yemegi icin Smoke Chophouse adli Engelwood'daki bir restoranda yer ayirtmis :) Bu restorana daha once hic gitmemistik. Bezen, adini da soylemedi. Sadece 'Stake House' oldugunu soyledi. Engelwood bize oldukca yakin; sadece 10 dk uzaklikta.

Iceri girdigimizde, restoranin adinin nicin Smoke Chophouse oldugunu anladim. Bilmeyenler icin, New York'ta butun kapali alanlarda sigara ve turevi seyleri icmek yasak. NJ'de boyle bir kural yok ama kapali her yerde icilmiyor. Restoranda herkesin elinde puro vardi.

Meger, Jameika donusu, Bezen ordaki puro aldigimiz dukkani arayip benim cok Cohiba Esplendidos'dan bir kutu getirtmek istemis ama bize Jameika'da iken gonderebileceklerini soylemelerine ragmen telefonda ABD'ye gonderemeyeceklerini soylemisler. O da New York'taki Nat Sherman ve Barclay-Rex gibi sadece puro satan gayet kaliteli yerlerden arastirip bana 4 tane puro secmis :)

Secmemiz icin etleri, guzel sunumlu bir tepside seffaf ince bir naylona sarili olarak getirdiler. Ikimiz icin 48 ounces (1.3 Kg) Porter House Steak ile yanina harika giden Ispanakli dip siparis ettik. Porter House, Manhattan'daki favori et restoranim Keens'den hic asagi kalir degildi!

Arabayi kullanacak olan (Designated driver) Bezen oldugu icin kendine sadece 1 kadeh kirmizi sarap izni verdi. Sectigi 1 saat icimlik puro harikaydi! Yil donumumuz oldugu icin, dondurmanin yanina getirdikleri sicak pecan pie'a 2 tane mum dikmisler. Restoran ve servis harikaydi. Maalesef, hafiza kartini evde unuttugumuz icin fotograf cekilemedik ama olsun; harika bir aksam oldu. Darisi okuyanlarin basina :)

Pazartesi, Eylül 05, 2005

Yaz Sonu Panayiri

Bugun, 5 Eylul 2005 , Isci Bayrami (Labor Day) oldugu icin ABD'de is yerleri tatil. Hava da harika olunca sabah kahvalti icin Riverside parka gittik. Parka vardigimiz da sadece Sibel - Ilkay Kazakci ordaydi ama biraz sonra bisikletleriyle Eda - Murat Kilic ve yeni BMW X3'leriyle Emine - Murat Uygur, bebisleri Alp ve Emine'nin yegeni Isik tesrif ettiler.
Eda ile Murat Pazar gunu Rafting yapmaya gitmislerdi. Haliyle bayagi islanmis ama cizik almadan gelmisler. Tanidiklari degil ama birlikte rafting yaptiklari gruptan biri kolunu kirmis, acile kaldirilmis.

Ilkay, zaten cok yakindaki evlerine gidip, dugun fotograflarini getirdi. Onlara baktik. Alp'in uyku saati gelince Emine'ler ayrildi, biz de yavas yavas dagildik.

Isci bayrami dolayisiyla Rutherford'da bir yaz sonu panayiri duzenleniyordu. Bezen, Balca'larla panayira gitmeye karar verdi. Yandaki resim ordan. Butun Park Ave.'yu kapatmislar, ortalik ana baba gunu idi. Sokagin iki ucunda iki ayri konser vardi. Sanirim panayirin yerel gazetede cevre kasabalardan da epey bir insan gelmis.

Ben ise epeydir gym'i asmanin verdigi vicdan azabi ile bisiklete atlayip dolasmaya karar verdim. Ne kadar yol yaptigim, nereleri gezdigim vs. gibi bilgileri bilgisayarima kaydetmek istedigim icin GPS'imi yanima aldim. Harry Potter'in son audiobookunu dinlemek istedigimden rio carbon mp3 playerimi da yanima aldim.

Bu Harry Potter serisine bayildim. Dinlerken, Rutherford'dan Belleville'e, ordan Nutley'e, ordan Montclair'in iclerine kadar gidip sonra tekrar Rutherford'a dondum. Bir ara bisikletin arka lastiginde bir gariplik oldugunu farkedip baktigimda, lastigin epey bir hava kaybettigini gordum.

Zaten eve yakindim, arabaya gidip bagajdaki pompa ile lastigi yeniden sisirdim ama aradan 10 dk gecmeden yine ayni sey oldu. Tekrar sisirip, nerden hava kacirdigini bulmaya calistim ama nafile. GPS'e baktigimda 3.5 saattir bisiklet kullandigimi ve 26.8 mil (43 km) yol kateddigimi gordum. Lastigin daha fazlasina izin vermeyecegini kabullenerek evin yolunu tuttum...

Film: Rounders ve We Don't Live Here Anymore

Rounders

Piknik donusu Eda ve Murat Kilic ikilisi bize geldiler, Rounders’i seyrettik. Fight Club’dan sonra her filmini izlemeye calistigim Edward Norton gene cok iyiydi. Basrolu paylastigi Matt Damon da gayet goz dolduruyordu poker ustune olan bu filmde.

Filmden, pokerde kazanmanin eline gelen kagitlarin yani sira bircok baska faktore bagli oldugunu ve Atlantic City, Mohegan Sun gibi kumar merkezlerine gidip de acemi halimizle poker oynamamak gerektigini ogrendik :) 7/10.

We Don’t Live Here Anymore

Bu hafta Pazartesi de tatil olunca (isci bayrami tatili) uc gunluk haftasonumuz oldu. Bu tur uc gunluk tatiller pek fazla olmadigindan bizim icin degerli oluyor. Pazartesi sabahi erken kalkmak gerekmeyine bir film de Pazar gecesine yerlestirdik.

We Don’t Live Here Anymore iliskiler uzerine bir film. Yakin arkadas iki ciftin,ciftlerden birinin karisinin digerinin kocasiyla iliskisinin olmasi ve bunun ortaya cikmasi uzerine yasamlarindaki degisiklikleri anlatan bir film.

Herkesin herseyden haberdar oldugu ama genelde bilmiyormus gibi davrandigi ve tum olanlari gayet normalmis gibi sakince karsiladigi bir kurgusu var filmin. Bana cok da mantikli gelmedi acikcasi. 6.5/10.

Pazar, Eylül 04, 2005

Sibel & Ilkay Kazakci Dondu

Sibel'le Ilkay'i Subat 2005'de Washington DC'de evlendirmistik. Velhasil evlenmek oole kolay is degil tabii. Turkiye ve Kibris'ta da dugun yapildi. Dun onlari almaya JFK'ye gittik. Arabayi Bezen kullandi ben Hary Potter Audiobooklarinin sonuncusunu dinledim.

5 Eylul 2005 Pazartesi Isci Bayrami olmasi nedeniyle tatil burda. O yuzden Manhattan'da trafige takilmayiz dedik. Yol da bir iki Manhattan fotografi cektim. Yandaki onlardan biri.

THY zamaninda vardi. Cocuklari alip Belleville'deki evlerine yaklasirken midemiz guruldamaya basladi. Ilkay'la simdi bir "Gone With The Wings" iyi gider diyip Nutley'nin en sevdigimiz tavukcusundan siparislerimizi verdik.

Yemek sonrasi dugun resimlerine baktik. Bir kac tanesini Erduran Bloguna koymus. Ertesi gun parkta kahvalti etmeye karar verip ayrildik...

William H. Rehnquist sizlere omur...

1 Temmuz 2005'de ABD'deki en yuksek mahkemedeki (Supreme court) 9 yargictan biri olan Sandra Day O'Connor'in istifasinin bana dusundurduklerini yazmistim. Aradan gecen 2 ayda ne oldu? Bush beklendigi gibi, konservatif birini (John G. Roberts Jr.) aday gosterdi.

Ve 3 Eylul 2005 Cumartesi, gunu 33 yildir yuksek mahkemede yer alan ve gecen yil kanser oldugunu aciklayan William Hubbs Rehnquist Washington DC'deki evinde vefat etti.

Rehnquist, Richard Nixon doneminde, liberal bakis acisi ile mahkemede farkli bir ses, farkli bir goruste yer almali denilerek aday gosterilmis. Ronald Reagan, konservatifleri gozettigi donemde Rehnquist'i mahkeme baskanligina getirmis. Reagan ve baba Bush'un atamalari ile mahkemedeki denge yavas yavas konservatiflere dogru kaydi.

Rehnquist'in konservatif oldugunu biliyoruz ama konservatiflerin gundeminden dusmeyen 'kadinlarin kurtaj hakkini ellerinden almak', 'gay'lere yasam hakki tanimamak', 'olum cezasini tum ulkede yayginlastirmak', "dini - tabi ki Hristiyanliktan bahsediyoruz - okullara sokmak ve yayginlastirmak' vs. vs. gibi konularda her zaman sasmaz bir konservatif gibi davranmamis.

Dolayisiyla, Bush yonetimi bu firsati iyi degerlendirip sicili ile konservatif ajandadan sasmayacak yargiclari atama pesinde. Hem senatoda hem de mecliste Cumhuriyetciler cogunlukta oldugu icin bunu yapmaya gucleri de yetebilir.

Demokratlarin isi cok zor; cunku ellerindeki tek silah 'filibuster' denilen bir yontem. Bu yontemi, Turkiye'de kullanilan terimlere benzetmeye calisirsak, cesitli soru onergeleri verip, sonra bu soru onergeleri uzerinde bitmez, tukenmez konusmalara yaparak oylamayi surekli geciktirmeye benziyor.

Rehnquist nasil bir yargicti?
  • Oncelikle, ABD Anayasa Mahkemesindeki yargiclarin isi Anayasayi yorumlayip problemlere cozum bulmak degil de siki sikiya anayasada ne olup ne olmadigina bakmaktir gorusunde olan biri.
  • Eyaletlerin gucunu arttirip, federal hukumetin eyaletler uzerindeki etkisinin azaltilmasi gerektigine inanmis ve bu yonde pek cok karara imza atmis biri.
  • Olum cezasina carptirilmis insanlarin haklarini kisitlayan kararlara imza atmis, benzer sekilde yeni deliller bulunmasi durumunda davanin yeniden federal mahkemeye getirilmesine karsi cikmis biri.
  • Bush'dan daha fazla oy alan Al Gore'un Florida'daki usulsuzlukler uzerine actigi davada yeniden sayimi engelleyerek Bush'un Baksan olmasini saglayan konservatif 5 yargictan biri.
  • Dini gruplara federal hukumetin kasasindan yardim yapilmasini engellemeye calisanlara karsi cikmis biri.
  • Tecavuze ugrayan birinin federal mahkemeye basvurmasini engelleyen karara imza atmis biri.
  • ABD yakin tarihinin en unlu davasi olan ve kurtaj konusunda Amerikayi ikiye bolen 'Roe vs. Wade' kararinda, sonucun aksine kurtaj hakkina karsi duran bir yargic.
  • Kisisel ozgurlukleri kisitlayan, polisin gucunu arttiran pek cok karara on ayak olan biri.
Insan butun bunlara bakip, daha kotusu nasil olabilir ki diyebilir ama tutuculuk karakteri geregi, ozgurlukleri yuttukca buyuyen, buyudukce daha da tutucu olmak isteyen bir tarz.

Tutucu kesim 30 yildir ulkeyi kendine dogru cekiyor ama yetinmek soyle dursun, gucu arttikca daha da fazlasini istiyor. Daha once de yazdigim gibi Kurtaj, Rehnquist'e ve guclerine guc kattigi eyaletlerin cikarttigi engellemelere ragmen, Sandra Day O'Connor'in karari belirleyici etkisi sayesinden hala yasal bu ulkede ama nereye kadar bu boyle devam edecek, gorecegiz...

Cumartesi, Eylül 03, 2005

Karaaslan'lara Veda...

Bezen 3 yil once Rutherford'da simdi oturdugumuz evi tuttugunda, hemen yan sokakta Emine - Murat Uygur cifti oturuyordu. Serpil ve Mehmet Karaaslan (ki kimse ona Mehmet demez, Kara diye bilinir - Resimde, ondeki gruptan en sagdaki) ise yakinlardaki Belleville idi. Kabile dedigimiz yakin cevremizden ilk Serpil ile Kara Rutherford'dan ev aldi. Ardindan da biz haric butun kabile ev'lendi. Hemen herkes Nutley'deki yeni yapilan site'den ev aldi. Orda sanirim 20'ye yakin Turk aile var simdi.

Ben ABD'ye geldikten bir kac hafta sonra Serpil'le Kara'nin ilk kizlari, Elif dogdu. Simdi 2. kizlari Damla 1 yasinda, resimde goruldugu gibi kabilenin kalaninin da cogu cocuklandi ama Elif uzun bir sure tek bebek olarak el ustunde tutuldu.

Simdi Karalar, Ingiltere'ye tasinmaya karar verdiler. Onumuzdeki hafta ayriliyorlar. Dolayisiyla bu hafta sonu bir araya gelip bir piknik yapalim dedik ve 3 Eylul 2005 Cumartesi gunu Shepherd Lake, Ringwood'ta toplandik. Muhtesem bir Eylul havasi vardi, cok guzel bir piknik oldu. Dostlardan ayrilmak hep zor geliyor ama onlar icin herseyin daha guzel olacagini umit ederek uzuntumuzu bastiriyoruz. Sanslari bol olsun!

Cuma, Eylül 02, 2005

Film: The Motorcycle Diaries

The Motorcycle Diaries (“Diarios de motocicleta”)

Cuma aksami Clifton Commons’daki Chevys de arkadaslarimiz Eda ve Murat Kilic cifti ile aksam yemegimizi yedikten sonra, onlarin evinde film izlemeye karar verdik. Netflix’den getirtmek icin aylardir kuyrukta bekledigimiz The Motorcycle Diaries o gun elimize ulasmisti. Onu izlemeye karar verdik.

The Motorcycle Diaries, Che Guevara (tam adi Ernesto Guevara de la Serna) ve yakin arkadasi Alberto Granado’nun Guney Amerika seyahatlerini anlatan oldukca etkileyici bir yol filmi. Tip egitimini tamamlamak uzere olan Ernesto ve bio-kimyager arkadasi Alberto, Arjantinden Venezuelaya dogru Alberto’nun kirik dokuk motorsikleti ile yola cikarlar. Fazla parasi olmayan iki arkadas yari ac yari tok bazen sokakta bazen cevredeki zengin ciftliklerin ahirlarinda yatarak basladiklari yolculuklarina motorsiklet bozulunca yaya devam etmek zorunda kalirlar. Ama kendilerini unlu doktorlar olarak tanitip karsilarindakileri buna inandirmaya baslayinca yolculuk kosullari biraz daha duzelir.

Yol boyunca gectikleri Sili ve Peruda gordukleri sefalet, yoksulluk ve parasiz koylulerin zengin ciflik sahipleri karsisinda ezilmeleri ve haklarini hicbir kosulda arayamamalari Ernesto’yu cok etkiler. Yolculuklarinin son duragi olan Venezuela’ya vardiklarinda bir hastanede is teklifi alan Alberto orada kalmaya karar verir, Ernesto ise hayatinda buyuk degisiklikler yapmanin esigindedir. 8/10.