Eglence etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eglence etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Ekim 03, 2007

Happy Birthdays

Bu haftasonu iki dogumgunu kutladik. Murat Uygur onemli bir basamak cikarak 40 oldu. 40 olmak 30 olmaktan daha az depresif sanirim. 30 yasina bastigimda bunalima girmistim resmen. 40 o kadar korkutucu gorunmuyor su anda. 5 yil sonra o gun geldiginde fikrimi degistirme hakkimi sakli tutuyorum tabi:)) Kutlama icin bir Italyan restauranti secildi. Murat'a surpriz yapmaya calistik ama ne kadar basarili olduk bilemiyorum. 18 buyuk 6 cocuk olarak restaurantin kapisina dayandigimizda bize tek degil de iki ayri masa hazirladiklarini gormek biraz hayalkirikligi oldu. Memnuniyetsizligimizi de dile getirdik. Aldigimiz cevap 'ama bakin masalari yanyana hazirladik' oldu:) Allah razi olsun! Bir de ayri koselerde hazirlasalardi keske. Soylenmeye devam ettik ama yapacak birsey yoktu o saatten sonra. Dogumgunu cocugu biraz dolanmak zorunda kaldi iki masa arasinda. Restaurant yuksek tavanli, genis, havadar bir yerdi. Yemekler hosumuza gitti.

Pazar gunu de NY bulusmalarimizin biricik organizatoru Gilda'nin dogumgununu kutladik. Parti ayni zamanda yeni eve cikan Celal ve Kurtulus'un evinde/bahcesinde oldu. Dogumgunu ve housewarming ayni anda yapilmis oldu yani. Davetlilerin cogunu tanimiyorduk aslinda (ev sahipleri de buna dahil:)) ama kiz tarafi olarak yerimizi aldik gayeten. Hic yabancilik cekmedik, sanki uzun zamandir tanisiyormuscasina koyu bir sohbet ortami olustu bir anda masada. Evde sabahtan beri mutemadiyen atistiran ben degilmisim gibi Adil hala nasil ac olabiliyorsun diye bana dehset icinde bakarken yiyecek bufesiyle iliskimi oldukca yakin tuttum gece boyunca:)

Çarşamba, Eylül 12, 2007

US Open ve Les Miserables


Haftasonunu US Open dolayisiyla televizyona yapisik halde gecirdik. Durup durup 'yaw gene gidemedik ya' diye soylenmeyi de ihmal etmedik. Bu tarihlerde genelde tatilde oluyoruz, bu yil bir yere gidemedik. Yasasin maclara gidecegiz diyerek biletler satisa cikti dendiginde bilgisayar basinda yerimizi aldik. Ama haftasonu maclarinin hicbirine yer bulamadik. Hafta ici gidelim dedik, buldugumuz biletler cok pahali cikti. Oyle kaldi yine. Balkirin mudurlerden ona da bilet dusuyor US Open'a mesela ama bizim patronlarda tik yok bu konuda maalesef. Bizde ciksa ciksa beyzbol ve futbol maclarina - o da cok ender - fazla bilet cikiyor, onlar da bizi hic ilgilendirmiyor. Azimliyiz, bir yil mutlaka basaracagiz gitmeyi. Kadinlar finali cok sikiciydi bence, final maci dedigin soyle hop oturtur hop kaldirtir cinsten olmali, kim kazanacak acep diye ici icini yemeli insanin. Bunun baslamasiyla bitmesi bir oldu. Erkekler finali cok daha zevkliydi, bir de 5. sete uzasaydi tadindan yenmez olacakti.

Son gittigimiz muzikalden bahsedeyim biraz da. Cocuklugumuzdan beri hasir nesiriz bu eserle. Kitabini okuduk, film(ler)ini seyrettik, muziklerine asik olduk, uzun bir donem evde bikmadan usanmadan ardarda dinledik. Veee en sonunda muzikaline gidebildik. Broadway'de sahnelenmeye 1987 yilinda baslamis Les Miserables. Su anda en uzun sureli sahnelenen oyunlar siralamasinda ucuncu. Ilk ikisi Cats ve Phantom of the Opera saniyorum. Oyun cok guzeldi, 2.5 saat nasil gecti hic anlamadik. Minik Cosette'i canlandiran kucuk kizin sesine asik olduk, cok cok guzeldi.

Pazar, Eylül 09, 2007

World of Warcraft - ScorionR


Mutlu habeeer: Warrior'umu en ust seviye olan 70e getirince daha saldiri yetenegi ustun ('dps' - damage per second) bir karakter olarak 'Rogue' oynamaya baslamistim. Rogue'um (ScorionR ) bugun 70'e ulasti. Wow sevenlere duyurulur :)

Salı, Ağustos 21, 2007

Lion King

Lion King cizgi filmine ilk gittigimde gunduz seansi secmek gibi bir keklik yapmistim. Cizgi filme gunduz gidilir mi hic? Insan bi dusunur di mi oncesinde. Sinemayi secerken de bakmamisim, dublajmis meger. Eh bu kadar da kasinilmaz ki ama. Icerisi anaokulu gibiydi haliyle, cocuktan gecilmiyordu. Film seyrederken gurultu olmasina tahammul edemem ben, sessiz olunacak. Cizgi film de olsa bu boyle. Tam bir kabustu benim icin. Yarisinda cikip gitmemek icin cok direnmis, tamamlamistim filmi ama aci cekmistim resmen. Sonra gece gec bir seansa orjinal seslendirmeli bir salona gitmis tekrar izlemistim. Cok da sevmistim.

Broadway'de sahneleniyor Lion King muzikali, bu yil 10. yili. Ne zamandir gormeyi istedigim bir showdu. Baslayali 10 yil oldugunu ogrenince ne olur ne olmaz biter gider simdi diye hemen toplandik ve gecen aksam izlemeye gittik. Tam buraya tasindigimiz sene gene 10 yildir sahnelenen Cats bitmisti, cok uzulmustuk goremedik diye. Bunu burnumuzun dibindeyken kacirmak olmazdi.

Hayvanlarin cogunu kostum giymis oyuncular canlandirmis, bazilari ise kuklaydi. Kostumler cok guzeldi, rengarenk. Araya cizgi filmde olmayan bazi sahneler ve sarkilar da eklenmisti ama yine de cok guzeldi. 1998 yilinda 11 dalda Tony odulune aday gosterilmis, en iyi muzikal, en iyi kostum, en iyi koreografi dahil olmak uzere 6'sini almis. Bu yil ilk kez Guney Afrika'da da sahnelenmeye baslamis. Biz kizlar bayildik gosteriye. Adil ve Ilkay pek basarili bulmadilar, sikildilar hatta biraz. Murat begendi ama.

Cuma, Ağustos 10, 2007

Mahir II Yolda: Kebap Ye

Google News'da okudugum bir haberi geceyim size: Dort yildir Fransa'da donercilik yapan 27 yasindaki gocmen Mehmet Yilmaz adinda (takma adi Lil'Maaz imis) bir Turk, yaptigi hip hop /rap tarzi "kebab ye" (Mange du Kebab) klibi ile meshur olmus ve EMI ile anlasma imzalamis.

Daily Motion sitesinde (YouTube'un Fransiz versiyonu) yayinlanan klip 400.000in uzerinde hit almis ve EMI ile anlasma yapip 'single' olarak piyasaya cikartmis. Bir "My Space" alani bile varmis Lil'Maaz'in. Alkis, alkis!

Perşembe, Ağustos 09, 2007

Deep Purple ve Yagmur

Sali aksami Deep Purple konserindeydik. Nutmegi de ilk hard rock konserine goturmus olduk. Geliyorlar diye heyecanla aylar oncesinden almistik biletlerimizi. Bu sefer isi sansa birakmayip yemegimizi hizla yiyip konserin baslamasina 15 dakika kala Radio City onundeki kuyruga karistik. On grup ciktiginda biz kim ki bunlar diye bakarken salonun bir kismi oldukca coskulu tezahurat yapti. Vanilla Fudge diye bir grup. 40 yilliklarmis, New York grubularmis, Deep Purple New York konserlerindeki acilisi ozellikle onlarin yapmasini istemismis. Adlarini hic duymamistik biz. Kayip da degilmis, biz pek begenmedik kendilerini. Kendi parcalarinin yanisira Led Zeppelin caldilar birkac tane. Pek de guzel oldu, kendi parcalarini hic tutmadik zira.

Neyse, sonunda Deep Purple ciktiginda tum salon cildirdi zaten. Grup 70lerin grubu olunca seyirci yas ortalamasi da 35 falandi. Grup uyelerinde yas almis basini gitmis ama is kesinlikle bitmemis. Sahne performanslarindan hicbirsey kaybetmemisler. Ian Gillan hala muhtesem soyluyor. 1.5 saat sahnede kalmislar, ne zaman o kadar oldu anlamadim bile. Ciktigimizda hala 'ama cok az kaldilar yaa, daha soylenecek bir suru sarki vardi' diye soyleniyordum ben:)

Yerimiz tam koridor kenarindaydi. Koridor hic bos kalmadi desem yeridir. Surekli birileri gidip geliyordu. Amma kurtlu bu seyirci yaw diye de eglendik kendi kendimize. Bir yerlerinde duramadilar hakkaten, surekli bara, tuvalete tasindi durdu millet.

Birkac gundur bekledigimiz yagmur Sali gecesi nihayet yagdi. Nem tavana vurmustu artik. Ama ne yagmak! Gece 1-2 kere kovayla bosaltilircasina yagan yagmurun ve cakan simseklerin sesine uyandim ama sabah yagmur dinmis, ortalik durgun gorunuyordu. Neme zerre kadar katkisi olmamisti yagmurun, hala cooook sicak ve nemliydi. Otobus vaktinde geldi sabah, biraz uzun surdu yol ama zirt pirt otobusun biri bozuldugu ya da bir sebepten trafik tikandigi icin cok onemsemedim. Megersem New York felc olmus. Sokaklarda acaip bir kalabalik vardi. Toplamda yagan yagmur oyle cok asiri degil aslinda ama bunun cogu sabaha karsi 1 saat icinde yaginca dagitmis ortaligi.

Raylara erisen sular otomatik sinyal sistemini durdurdugu icin subwaylerin nerdeyse tamami durmus calismiyor, trenlerde ve otobuslerde gecikmeler var, LIRR trenleri iptal (raylara agac devrilmis), tunellerin bazilarini su basmis...Brooklyn'de iyice vahimmis durum, ufak bir kasirga olusmus bazi evlerin catisini ucurmus, agaclari devirmis. Ben 10'da ise geldigimde en erken gelenlerden biriydim, saat 12'de hala yolda olup da gelmeye calisanlar vardi, bir suru insan da cabalamaktan vazgecip eve donmus. Normalde de Allah dusurmesin dedigimiz Manhattan trafigi tam arapsaci olmus herkes otobuslere ve taksilere hucum edince.

Aksam saatlerinde hala bazi calismayan subwayler vardi, bugun oldukca yoluna girmis hersey. Aksayarak calisan birkac tren vardi sabah sadece, simdi onlar da normale donmustur herhalde. Sehrin altyapisinin ciddi bir elden gecmesi gerektigini gosteriyor bu da. Dun aksamustu de yagmur bekleniyordu mesela yagmadi. Ustune bir de o yagsaydi tam senlik olacakti.

Pazartesi, Temmuz 23, 2007

Latitude ve Seoul Garden

Biricik organizatorumuz Gilda duzenledigi yaz partisi icin Latitude'i secti. Hatundaki yetenek super, 100 kisiye yaklasabilen katilimci grubu icin ozel yer ayirabilecek bar bulmada ustune yok. Latitude'un da ust katini bize ayirmislar bu sefer. Birkac ayda bir biraraya gelip uzun sure gorusulemeyenlere merhaba diyip son havadisleri almak iyi geliyor. Aslinda hem baglari koparmamak hem de networking olusturma amacli bu toplantilar, ama biz bu vesileyle tanidik cevresini genisletmek kisminda oldukca basarisiziz. Zaten tanidigimiz ya da birlikte gittigimiz arkadaslarimiza takilip yeni birileriyle tanismak icin hic caba gostermiyoruz. Ben zaten cok cekingenimdir boyle seylerde, su yasa geldim asamadim hala bunu. Hayranimdir tanimadigi bir ortama pat diye girip muhabbet baslatabilenlere. Bunda da oyle oldu tabi, zaten tanisilan kisilerle bir sure ne var ne yok muhabbeti yaptiktan ve birseyler ictikten sonra zil calan midelerimizi daha fazla gozardi edemeyerek gecenin ikinci programina gectik.

Onceden Kore yemegi diye kararlastirmistik. Bir ara duzenli yapiyorduk bunu, ayda bir daha once pek denemedigimiz ulke mutfaklarini deniyorduk. Iyi de gidiyordu ama onun is gezisi bunun tatili kari kisi derken cok aksatir olmustuk bu isi. Uzakdogu yemekleri uzmani Numan'a biraktik yer secimini - hos Numan'in bilmedigi, denemedigi restaurant yok gibi zaten New York'da, sen mutfagi soyle onun birkac yer onerisi vardir mutlaka:)) Pek de guzel yerler sectigi icin bize arkamiza yaslanip onerdigi yemekleri ismarlamak ve yenilerini denemek kaliyor, bu da canimiza minnet:) Bu sefer Korean Town'daki Seoul Garden'a gittik. Daha once Kyoko ile oglen yemegi icin gitmistim ben oraya, muhtesem tofulu yemekleri var. Tofu tofu olali boyle guzel yemek haline getirilmemistir, bu kadar da iddialiyim orasi icin:) Kore restaurantlarinin en sevdigim yanlarindan biri de aperatifleri. Ne soylersen soyle 7-8 cesit aperatiften olusan minik tabaklar geliyor once onune. Bir cesit tursu olan kimchi de onlarin arasinda, genelde lahanadan yapiliyor. Catallar elimizde, saldirmaya hazir, kimchi sayikladik tabaklar gelene kadar. Bir tursu bu kadar mi guzel olur. Yemekler gelene kadar hep birden konusmaya calisan 8 agiz yemekler gelince sessizlige gomulup ne var ne yok silip supurduk masada. Sadece aperatiflerin fotografi var, ana yemekleri cekmeyi unutmusuz hapur hupur yerken.

Boyle keyifli bir yemegin arkadasindan ne yapilir? Tam karsidaki Kore pastanesinde tatli ve cay molasi verilir. Yorulduk ya yemekten, o bakimdan. Koryodang o mahalledeki en elit pastane. Pek cok pastaneye gore de elit bir pastane aslinda. Uzakdogu tatlilarini cok seviyorum ben, fazla sekerli degil (oyle geliyor tadi en azindan) ama hem gozu hem mideyi tatmin ediyor.

Cuma, Haziran 29, 2007

Shakespeare in the Park

Romeo ve Juliet'i izlemeye gittim Central Park'a. Acik havada oyun/konser/tiyatro/vs izlemek coook zevkli. Hava da cok guzeldi sansimiza. Sagimda oturan iki kisi kalin kazaklar giyip bir de ustlerine yanlarinda getirdikleri cok agir ve kalinmis gibi gorunen battaniyeyi orttuler, e pes diyebildik baska ne diyelim bilemedik. Tam yanimda oturani ilk perdede bir 15 dakika kadar horlaya horlaya uyudu hatta, cok komikti. Sandalyeler de oyle rahat falan degil, onlarda uyumak buyuk yetenek isi cidden.

Shakespeare in the Park 1954'de baslamis Central Park'da. O zamanlar havuzun onundeki cim alanda yapiliyormus gosteriler. Donemin parklar muduru cimler rezil oluyor diye ayri bir ucret talep etmeye baslamis. Olay buyuyup mahkemeye tasinmis. Mahkeme sonucunda yine parklar mudurunun istegiyle $250,000 harcanarak Central Park'da Shakespeare tiyatrosunun yapilmasina karar verilmis. 1961 yilinda Dell Yayincilik'in patronu George T. Delacorte'in bagislariyla Delacorte Tiyatrosu kurulmus. 1962 yilindna itibaren de tum gosteriler burada sahnelenmeye baslanmis.

Her yaz iki farkli oyun oluyor. Biletlerin cogu bedava, erken gelen oturur seklinde veriliyor. O erken gelme kisminda biz cok basarisiz olmustuk buraya geldigim ilk yillarda. Millet nerdeyse geceden kamp kuruyordu gisenin onunde. Hic o kadar erken gidemedigimiz icin hic biletimiz olmamisti. Oyunlarin maliyetinin azaltilmasi adina bir kisim bilet de sponsorlara ve katkida bulunmak isteyenlere parali olarak veriliyor. Parali bilet alinca yeriniz yurdunuz nerde oturacaginiz belli oluyor tabi ama onlar da oldukca pahali. Ayrimcilik olmasin diye bir sira parali biletlileri bir sira bedava biletlileri oturtuyorlar. Cok hos di mi. Patronum parali bilet alanlardan. Kalabalik bir grup olarak her yil bilet aliyorlar. Bu yil isi cikmis birinin oyun gunu, gitmek ister misin diye soruyordu ki patronum lafini tamamlayamadi adamcagiz ben evet evet diye atlayinca. Havada kaptim bileti desem yeridir.

Shakespeare in the Park'in bir ozelligi de unlu oyuncularin da rol aliyor olmasi. Morgan Freeman, Meryl Streep, Denzel Washington, Christopher Walken, Kevin Kline, Natalie Portman, Philip Seymour Hoffman bu isimlerden bazilari. Bizimkinde Six Feet Under'daki Lauren Ambrose Juliet'i oynuyordu. Cok basariliydi hatun, pek begendik. Fotograf cekmek yasakti o yuzden tiyatrodan bir tek kare bile yok elimde maalesef.

Salı, Mart 27, 2007

Hayali Gercekler...



Durduk durduk, Bezen hanimla ayni gun birbirimizden habersiz iki yazi gonderdik bloga :) Madem tum bos vaktimi World Of Warcraft (WoW) oynayarak geciriyorum, bari bir dakika ve skor geceyim dedim.


Iki ay once yazdigim bir yazida bahsetmistim, WoW'un ureticisi Blizzard Entertainment sirketi bir genisleme paketi (expansion pack) cikartti oyun icin. Bunun oncesinde oyunda ulasilabilinecek en yuksek seviye 60 idi. Genisleme paketi ile yepyeni bir kita katildi oyuna "Outlands" ve yeni tavan 70'e cikti.


Tatil donusu, 58. seviyeye ciktim ve parayi bastirip genisleme paketini aldim aninda. Outland zenginlik demek :) Oyunda para kazanmak epey zahmetli bir is ama genisleme paketini cazip kilmak icin Blizzard zekice bir hareket yapti ve Outland'de para kazanmak, eski kitalara gore kat be kat kolay hale geldi.


Efenim, 3 hafta da 6 seviye atlayip 64. seviyeye ulastim. Karakter ozelliklerini dinamik olarak goruntuleyen bir site acti Blizzard, oraya linkliyorum. Siz bu yaziyi okurken tikladiginizda durumu ne ise oyuncunun, onu goruyorsunuz.
Biraz da guild dedikodusu yapacagim. Bizim Guild'in (Dignitas) bir forum sayfasi var. Gecenlerde uyelerden biri, liderlik ile ilgili bir dolu elestiri yazdi ve Dignitas'da gecek bir liderini olmadigi, yoneticilerin liderlik yapmadigi gibi ithamlarda bulundu. Cikan bir tartisma birden alevlendi. Derken bir kac kisi ayrildi, elestirilere kizan guild yoneticisi de ayrildi.
Bu arada ciddi bir iki sikinti ortaya cikti. Normalde oyunda bazi gorevleri tek basiniza yapmaniz mumkun degil. Bazen 2 bazen daha cok insana gerek oluyor. Zaten guild en cok bu gibi durumlarda onemli, cunku oyunun icinde chat var ve guild-chat'e "benim su konuda yardima ihtiyacim var" diye yaziyorsunuz. Elestirilerden biri, yardim taleplerinin sikca havada kaldigi idi.
Yine pek cok kisinin sikintisi olan bir konu, oyundaki mihenk taslarindan biri olan 40. seviyeye gelince "binek/at (mount)" satin alabilme. At satin almak pahali bir sey. Ben haftalarca ugrasmistim. Guild'den aldigim yardim 25 altin idi, atin bana maliyeti ise 80 altin. Uyeler, bu para taleplerine karsilik aldiklari miktarin azligindan sikayet ediyordu.


Ayni donemde, 60. seviyeye ulastigim icin daha hizli bir at alma hakki kazanip, durumdan habersiz guild yonetiminden para yardimi talep etmistim. bu sefer 600 altina ihtiyacim vardi ve bankada pek para kalmadigini belirtip 60 altin verdiler. Insanlar da niye para yok diye sorguluyorlar ve seffaflik istiyorlarmis. Yoneticiler de neyi niye yaptiklarini acikladilar ama kimisi memnun oldu kimisi olmadi.


Neyse, dedigim gibi outland'de para kazanmak daha kolay. 2 hafta sonunda 600 altini biriktirip dun hizli atimi aldim(epic mount) :)
Bana komik gelen bir baska tesaduf ise ayni donemde hem 10 yildir yoneticilerinden biri oldugum ODTU-MD listesindeki tartismalar, hem de yine 7-8 yildir uyesi oldugum Kuzey Amerika listesinde (METU_NA) yonetici/uye tartismalari.
Guild forumunda okudugum tartismalar da argumanlardan biri, sonucta bu bir oyun, bunun icin kalkip birbirimize kotu laf etmenin alemi ne turunde idi. Benim de bakis acimi yansitiyor aslinda ama oyuna kendini kaptirmanin, ve oyun icinde olusan durumlarin, kimi oyuncular icin gercek hayati etkileyebildiginin de herkes farkinda.
Velhasil, gordugum o ki herkesi memnun etmek mumkun degil ve dahi yoneticilik zor is netekim.

Cumartesi, Ocak 20, 2007

Neymis?


World of Warcraft tutkumu iyice asikar ettikten sonra, artik nerde bir haber gorse mutlaka gonderiyor bana dostlarim. Gecen hafta oyuna yeni ozellikler katan genisletme paketi (Expansion Pack) cikti piyasaya ve tum dunyada haber oldu haliyle.

Sabah 4:26'da bir e-mail gelmis Murat Uygur kardesimden. Alp uyutmadi herhalde :) Radikal'de "40 bin kisinin akli bu oyunda" basligi altinda bir yazi varmis. Tum dunyada 8 milyonun uzerinde kullanicisi var oyunun, demek ki Turkiye'den de epey bir oyuncu varmis. Haber, oyunu tanitmis ama klasik laubali, abartili Turk gazeteciligi kendini gostermis kimi yerlerinde...

Yok efendim Blizzard hangi saatte oyunun nerde piyasaya cikacagini kontrol ediyormus, yoksa internet cokermis. Cahillik olduklarindan midir, yoksa "cahillere yaziyoruz" kafasinda olduklarindan midir (bence 1.si) bilmem, boyle sacma sapan laflar ediveriyorlar ve kizdiriyorlar beni iste.

Oyun birbiri ile baglantisi olmayan bir suru "dunya" da oynaniyor. Ornek vereyim, ben oyuna basladigimda "Durotan" diye bir dunya ("realm") secmistim. Diyelim ki Durotan realmini ayakta tutan 5 tane sunucu bilgisayar olsun, toplam bir kapasitesi var bu sunucularin. Atiyorum ayni anda 20,000 kisi oynayabilir. 20,001. kisi Durotan'a katilmak istediginde, giremiyor ve kuyruga giriyor. Birileri cikinca baskalari katilabiliyor.

Durotan acaip yogun bir realm idi ve hemen her gece uzun sure (bazen 1 saat) kuyrukta beklemek gerekiyordu oyuna girmek icin. Bir kere bir realm'i secince, oraya bagli kaliyorsunuz ve baska bir realm'e gecmek isterseniz para oduyorsunuz Blizzard'a. Yalniz sikayetler tavana cikinca, Blizzard bedava gecis imkani verdi.

Benim uye oldugum ekip ("guild" deniliyor oyunda), Dignitas, Blizzard'in onerdigi ve bedava gecis imkani verdigi "Arygos" realm'ine tasinma karari aldi. Ben de onlara uyup tasindim yeni realm'e. Dedigim gibi realm'ler birbirlerinden kopuk. Dolayisiyla "Durotan" daki arkadaslariniz orda kaliyor, haberlesemiyorsunuz ve onlari gormuyorsunuz artik.

Yani "internet filan gocmez kardesim, yalan yanlis yazmayin" diyecem ama dinleyen kim :)

Durotan gibi pek cok 'eski' realm zor durumda aslinda, cunku saatlerce kuyrukta beklemek istemiyor hic kimse. Ote yandan, arkadaslari filan orda, birakip hic tanimadigi insanlarin oldugu yere gitmek de istemiyor insanlar. Blizzard dun, pek cok yeni "bedava" tasinma imkani tanidi ve eger insanlar tasinmazlarsa, zorla realmleri boleceklerini ilan ettiler.

Oyunun oldukca sosyal bir tarafi var. Surekli ekibinizle yazisiyorsunuz, basiniz dara dusunce yardiminiza kosuyorlar (tabii bu islerin adabini ogrenip sizde baskalarina yardim ediyorsunuz"), isinize yarayacak ama belki oyun icindeki Muzayede Evlerinde (Auction House) dunyanin parasini odeyip alacaginiz seyleri bedava veriyorlar. O yuzden iyi bir guild'in olacak su dunyada mirim :) Benimki, Dignitas, cogu evli, cocuklu, 30+ yasinda, dunyanin dort bir tarafindan uyesi olan akli basinda bir grup. O yuzden Bezen'in deyisiyle "Seviyorum ben onu" :)

Oyunun bana gore hos bir tarafi da su: bir suru yasli, torun sahibi, emekli insan oynuyor oyunu. Bu insanlar, torunlari ile oynuyorlar! Dusunsenize, cocuk eve geliyor, oyuna giriyor ve dedesi o gun oyundan kazandigi, onun isine yarayacak degerli bir seyi gondermis posta kutusuna :) Veya birlikte akin ciktigi, kendisinden kuvvetli birilerine karsi onu koruyacak bir babaannesi var. Teknolojiyi icsellestirmis bir toplumda yasamanin boyle hos taraflari var cocuklar icin...

Realm konusuna donersek, az insanin oldugu bir realm'de farkli bir oyun stili gelistirmeniz gerekiyor. Ornek: Herkes gibi ben de sik sik muzayede evlerine gidip, ne var ne yokmus, ne satabilirim, ne alabilirim diye bakiyorum. Durotan cok kalabalik oldugundan, daha cok alici ve daha cok satici vardi. Arygos'da daha az kullanici oldugundan hem bir sey bulmak zor hem de fiyatlar daha pahali. ama eve gelip saatlerce oyuna girmek icin kuyrukta beklemekten iyidir...

Pazartesi, Aralık 25, 2006

Olanlar Bitenler


Noeldi yilbasiydi derken tam tatil moduna gectim ben. Herseyden elimi ayagimi cekme modu oluyor bu benim icin. Yayilip film izleyeyim, dergi kitap okuyayim, belki biraz (cok degil ama az) yemek denemesi yapayim, arkadaslarimla takilayim...Bugun tatiliz mesela noel diye. Yarin oburgun ise gidip yine tatil moduma kaldigim yerden devam edecegim ondan sonra:))

Havalar hala cok guzel. Bu hafta da oyle olacakmis. Karsiz noel mi olur diye burun kiviranlar var tabi. Ben memnunum halimden, usumeyi hic ama hic sevmiyorum.

Cuma aksami canim arkadasim Elif'le komsu kasaba East Rutherford'da bara gittik. Daha once de bahsetmistim, Rutherford'da icki satisi var ama bar yok. Kasabamizin merkezinde bir tren istasyonu var. Istasyonun bir yani Rutherford, bir yani East Rutherford:) Tam da kosede Blarneys var. Lokal, hemen herkesin birbirini tanidigi barlardan biriydi. Yemek yemek isteyenler icin restaurant kismi da var. Biz barda zorla da olsa oturacak yer bulduk, ardindan gelsin biralar gitsin martiniler. Yuruyerek geldigimiz icin araba kullanma derdimiz de yoktu, kakara kikiri donduk eve sonrasinda.

Cumartesi Numanlardaydik. Emine'ler de geldi. Kyoko iyice asmis artik, dolma sarmis, nefis olmuslardi koca tencereyi bitirdik resmen. Masaya raki gelince sofor ilan edildim otomatik olarak. Anason kokusuyla aramiz bir turlu duzelmedigi icin raki icemiyorum hala. Icenler 1.5 siseyi devirdiler ama:) Gece ilerleyen saatlerde Numan gece orda kalmamizi teklif etti. Sabah zaten sehre inmem gerekiyordu benim, zaten geceyarisini gecmis, git sabah tekrar gel cok gozumde buyudu, orda kaldik. Fotograf makinamiz takildi kaldi aksam. Bozulduguna kanaat getirmistik ugrasip ugrasip cekme dugmesini kipirdatamayinca. Sabah Adil farketti ki kosede birbombe olusmus, oraya takiliyormus. Haftasonuna ait hic fotografimiz yok bu yuzden.

Sabah Yagmur'la nerdeyse iki aydir hadi diye ayaklandigimiz ama bir turlu yapamadigimiz dim sum etkinligimizi gerceklestirdik. Sonunda:) Dim sum icin tercihim Golden Unicorn oluyor genelde. Yagmurun cinli bir arkadasi Golden Bridge'i onermis, oraya gittik. Yukari ciktik ki bir sira var kapida inanilir gibi degil. Sira sira sandalyeler koymuslar millet elinde numara yazili bir kagit bekliyor. Sandalyeler dolmus ayakta da bayagi insan var. Gozumuz bayagi korkmus bir halde numara veren kizin yanina gittik, iki kisi misiniz hemen gelin diye bizi iceri aldilar, inanamadik. Masalar genelde 6 kisilik oluyor, 3 kisinin oldugu bir masaya oturtulduk. Disarida bekleyenler kalabalik gruplarmis. Koca salonda Uzakdogulu olmayan cok az kisi vardi. Minik el arabalari icinde servis ediliyor yemekler, bakip begenip aliyorsunuz. Masanizdaki kagida damga vuruluyor aldiginiz her tabak icin, cikarken de ona gore hesaplaniyor ucret. El arabalariyla dolasan kadinlar Ingilice bilmiyordu yalniz, neyin ne oldugunu anlayana kadar canimiz cikti. Arada anlamadigimiz seylerden de aldik tabi denemek adina. Tika basa doyduk ama off supermis bunlar diyemedik yedigimiz hicbirseye. 1-2 yer daha var denemek istedigimiz, ona gore siraya koyacagiz dim sum yerlerini:)

Ahhh, teyze oldum ben yine:)) Sevgili arkadasim Mina ha bugun ha yarin derken Cuma gecesi dogum yaparak Maya'yi katti aramiza. Dim sum cikisi ziyarete gittim nar tanesini. Pek sevimliydi ama fotograf makinamiz sayesinde Maya'nin da hic resmini cekemedim:( Sali sabahi eve cikiyorlar artik oraya gidip cekecegiz.

Pazar, Aralık 24, 2006

Jerome Murat

Bana e-maille gelen asagidaki pandomim gosterisini cok begendim. Tabii bana gelirken gorun bakin Turk gencinin Fransa'daki inanilmaz basarisi filan diye geldi ama sanatci Turk degil, Fransiz'mis. Saniyorum soyadindan dolayi cikiyor karisiklik.

Wikipedia'da baktim, Nepal krali Joachim Murat varmis tarihte mesela. YouTube'da biri de bahsetmis zaten, Murat eski bir Fransiz soyadi imis. Oole iste.

Pazar, Aralık 03, 2006

Sushi Zamani

Isik hizinda gecen bir haftasonu oldu gene. Cuma gunu isten ayrilan bir arkadasimizin gule gule yemegi vardi. Bizim grupta iki 'buyuk patron' var ve bunlardan biri son derece cekilmez biri oldugu icin yeteeerr diyip ayrilanlarin sayisi hic de az degil. Ben o kisiyle calismadigim icin yatip kalkip sukrediyorum. Michael'in veda yemegi icin yakinlardaki Turk restauranti Sip Sak'i secmis bizimkiler. Eglenceli bir yemek oldu, hunkar begendi deme calismalari yaptik, bayagi ugrastik ama ih iihh soyleyemiyorlar, mumkun degil. Kelime sonlarindaki r harflerini j diye soyluyorlar bir turlu duzelttiremedim. Vazgectik en sonunda. Hatirliyorum patronuma kar dedirtene kadar akla karayi secmistim.Kaj diyip duruyordu. Isin komik yani ingilizcede de ayni okunuslu kelime car. Onu soyleyip kar diyememek nasil oluyor cozemedim. Car gibi diyince soylemeye baslamisti.

Ertesi gun her adi gectiginde yaaa evet onu da gidip gormek lazim dedigimiz ama bir turlu gidemedigimiz BODIES sergisine gittik. Sergi yorumlarini diger ceviz yazacak. Sergi sonrasi guzel bir yemek ve arkadaslarla keyifli bir cay sohbeti nokta koydu Cumartesiye.

Veee bugunun ana aktivitesi: sushiiii:)) Gozlerim parliyor suhsi denince, her daim yiyebilirim. Yanina da sicak sake varsa oohh demeyin keyfime. Baktik en son Nisan'da acikbufe sushi brunch'i yapmisiz, eh dedik ikincinin vakti gelmis de geciyor bile. Elif, Simon, Eda ve Muratla beraber Minado'ya gittik ogle saatlerinde. Gecen sefer o harika yemek sonrasi midemi bozup sefil bir gun gecirmis oldugum icin bu sefer hazirlikliydim. Bos mideyle gitmedim bu defa mesela. Henuz o kadar Japon olamadim herhal, ac karnina cig balik pek yaramiyor bana. Erken kalkip ufak bir kahvalti ettim. Bir de cok abartmadim gecen seferki gibi. Hic sorun olmadi bu sefer. Iki saatten fazla orda oturduktan (esittir yedikten:)) sonra biz kizlar hemen yandaki kore marketi Han Ah Reum'a gitttik. Erkekler de kendi oyuncakcilarina, bilgisayar magazalarina gitmisler.

Han Ah Reum Kore market zinciri. Genelde uzakdogu urunleri satiyor. Sebze ve meyve hem cok taze hem de cogu markete gore cok ucuz. Genis bir balik reyonlari var. Onceden paketlenmis olanlar, buzlar ustune yatirilmis isteginize gore hazirlanmayi bekleyenler, asagidaki akvaryumlarda yuzenler...hepsi var. Urunlerin bir kisminda ingilizce aciklama da yaziyor ama hepsinde degil. O ne bu ne ise yarar su nasil yenir diye bakinirlen zaman akip gidiveriyor iceride. Donmus bir tatli bulduk mesela, denesek mi nasil pisiyor ki bu derken orda calisanlardan birine sorduk bize okur musunuz diye. Kiz da okuyamam, ben koreliyim burda cince yaziyor dedi:) Cok yakin olmadigi icin 2-3 ayda bir gittigim bir yer orasi. Her gittigimde deneyecek bir sey buluyorum. Bu sefer de Aloe aldik. Nasil yenir, ne yapilir bilmiyorum ama internet sagolsun, buluruz nasilsa yapacak birsey, di mi:)

NOT: Adil arkaplanlarla ilgili yazisini yeni linklerle update etti. Ilgilenenlere duyurulur...Bir deeee Vista meraklilari yeni bloguna gozatabilir.

Pazar, Kasım 05, 2006

Cirque du Soleil: Delirium


Cumartesi Giants Stadyumunda Cirque du Soleil'in Delirium gosterisine gittik. Gecen yil 24 Haziran'da bir baska gosteri, Varekai, icin yine Giants stadyumuna gelmis ve o zaman bir cadir icerisinde yapmislardi gosterilerini. O gosteriyi cok begendigimiz ve bol bol ovdugumuz icin midir bilmem bu sefer daha kalabalik bir grup toplayabildik :)

Figen Bilir ve Emine Uygur cocuklarini eslerine birakip geldiler. Balkir Unur, Connecticut'tan geldi. Sibel ve Ilkay Kazakci Nutley'deki yeni evlerine tasindiklarindan, artik komsumuz zaten...

Gosteri saat 2'de basladi. Aslinda once Nitza adli bir sarkici hatun cikti ve mini bir konser verdi. Bizim ritimlerimizle benzerlikler vardi, darbukalar, davullar, baglama benzeri bir muzik aleti, keman, velhasil muzigi ilginc bir karisim. Cikista ben t-shirt alirken o da albumunu alanlarla muhabbet edip imza dagitiyordu. Biyografisinde yazdigina gore cok dil konusan, etnisitesi karisik bir hatunmus. Guzel bir web sitesi var...

Gosteriye gelince... Cirque du Soleil'in en yeni gosterisi Delirium. Oncelikle muzikten bahsedeyim... Varekai'daki muzikleri 1 yildir sikilmadan dinliyorum. Bu gosterideki muzikler hakkinda bir fikir edinmek isterseniz, Delirium sayfasindan dinleyebilirsiniz.

Diger gosterilerdeki gibi sirk ogeleri olaganustu idi. Ancak bir basket sahasi genisligindeki sahneyi muhtesem kullandilar. Isiklar ve projektorlerden tum sahneye yansitilan goruntuler ile sahnedekileri birlikte bir butun olarak tasarlamislar. Tepede gordugunuz resmi tarif etmeye calisayim...

7-8 metre genisliginde 50. uzunlugunda bir sahne dusunun. Seyirciler o sahnenin her iki tarafinda oturuyor, yanlar kapali. Resimde, bizim oturdugumuz taraftan, cekilen perdeye yansiyan goruntuyu goruyorsunuz. Sahnenin diger tarafinda da bir perde var ve o taraftakiler de bizim gordugumuz gibi bir goruntu goruyorlar. Oyuncular, iki perde arasinda sahnedeki yerlerini aliyorlar ve sizin dikkatiniz perdeye yansiyan goruntulerde iken gecisler yasaniyor. Gosteriye buyuleyici bir sureklilik, bir akicilik hakim. Sanirim 2 saat filan suruyor gosteri ama zaman nasil gecti anlayamadik.

Yan tarafta, sahneye yansitilan 'el goruntuleri' ile sahnenin icindekileri (balona bagli adam - Delirium onun hayalleri), cubuklar uzerinde yuruyen adam vs. birlikte hos bir kompozisyon olusturmus.

Gosteriden bazi goruntuleri, yine Delirium'un web sitesinin resimler bolumunde bulabilirsiniz.

Eger internet baglantiniz hizli ise, ana sayfadaki yuksek cozunurluklu macromedia flash gosterisini de izleminizi tavsiye edecegim.

****************
Gosteriden sonra 'aciktik, bir seyler yiyelim' dedik ve gecen hafta misafir oldugumuz sevgili Sibel Oz ve Ersin'in (Zeybek) ovguyle bahsettigi Paterson'daki Cafe - Teria'ya gittik. Hakikaten hos bir mekan olmus. Doner hic fena degildi ama lahmacun cok kitir kitir geldi, sevmedim.

Sonrasinda, Balkir'la, oldu olacak yine Sibel'in bahsettigi Lubnan restorani "Kamil" e gidelim dedik. Persembe gunleri cig kofte yapiyorlarmis ve cok guzel oluyormus. Kucuk hos bir mekan orasi da. Lubnan yemekleri bizim guneydogu sofrasina cok yakin. Ama biz yemek icin degil nargilesi icin gittik oraya. Ooole cesit cesit nargile sunmuyorlar, tek tip ama gayet guzel... Iste boooleee.

Pazar, Ekim 22, 2006

Film: Babam ve Oglum

The Moons & Stars Project tarafindan organize edilen Turk Filmleri haftasi Cumartesi gunu basladi. Saat 4'teki ilk gosteride once bu yil kaybettigimiz Arif Mardin'in anisina esi Latife hanimin yazdigi "Arif'i beklerken" adli kisa filmi izledik. Arif Mardin'in adini biliyorduk elbette ama bu film ile bir parca tanima firsati da yakalamis olduk.

Sonrasinda izledigimiz, Cagan Irmak'in yonettigi "Babam ve Oglum", goz yaslarini tutamayacaginiz hakikaten etkileyici bir film.

Daha once Turkiye'de tatildeyken bir kac bolumunu izleyip ilginc buldugumuz ancak devamini izleme firsatini bulamadigimiz TV serisi "Cemberimde Gul Oya" da ayni yonetmeninmis. O seride de yanilmiyorsam bu filmde oldugu gibi 12 Eylul donemine atifta bulunuluyordu.

Uzerinden 26 yil gecmesine ragmen bence, Turk aydini gibi Turk sinemasi da hala 12 Eylul ile dogru durust yuzlesmedi ancak boyle ucundan kiyisindan konuya dokunuyorlar. Belki de artik yapiliyor ama uzak kaldigimiz icin biz bilmiyoruzdur, kim bilir...

Neyse... Filmler, 11 ile 12. cadde arasinda, 181 Second Avenue, East Village'da sergileniyor. Onceki festivallerin tersine, bu sinema salonundaki koltuklar, "stadium seating" denilen cinsten, katlara dizili oldugundan filmin keyfiniz onunuzdekinin boyu ile ters orantili degil:)

Filme Emine Uygur ve Balca Bolunmez'le gittik ama cikista onlar kalmadilar. Onceki tecrubelerimden "Tai yiyelim" teklifine sicak bakamadim, ayrildik. Onun yerine, Bezen'le once Maia'ya gidip nargilemizi ictik.

"Chicken Tikka Massala" ya aserdigimizden, Maia'dan cikinca yakindaki bir hint restoranina gittik. Servis yavas mi yavas. Iyice acikmisiz. Yemekler gelmeden hemen once saat 8:45 demisti Bezen. Tabaklari silip supurdugumuzde 8:55 idi, yemeklere nasil saldirmissak artik:) fiyatlari Baluchi's in yarisi kadardi ama tavuk Baluchi's de yedigimiz kadar iyi degildi. "Cheese Nan" istemistik, pidenin arasina chedar eritmisler, o muhtesem olmus iste!

Cuma, Ekim 20, 2006

Iron Maiden


Iron Maiden konserindeydik. Biletleri almakta biraz gec kalmisiz cok yukarilardaydi yerimiz. Konser Continental Arena gibi buyuk bir spor salonunda olunca bu bayagi onemli oluyor. Su opera durbunlerinden edinelim birer adet diye dalga geciyorduk hatta. Konserin baslamasina yakin sansimizi daha asagilarda deneyelim dedik ama asagilardaki bolmelere sokmadilar, her bolmenin kapisinda biletlerdeki bolme numarasini kontrol eden bir gorevli vardi. Kendi bolumumuzde onlerde takildik biraz ama oturdugumuz her koltugun sahibi gelince kos kos tepemize tirmandik. Bir onceki konserlerini kacirmistik onun icin hic yoktan iyidir diyelim:) Salon baslarda cok bostu, hayal kirikligina ugratti bizi hatta. Sonra farkettik ki aslinda biz erken gitmisiz, 7.30da ordaydik:) Queensryche konserine nasil olsa on grup cikar diye biraz gec gitmistik ve konserin ilk 15 dakikasini kacirmistik, on grup yokmus meger. Bunda da ayni sey olur mu acep diye damladik erkenden. Olmadi tabi, adini ogrenmeye dahi calismadigim ingiliz bir grup cikti oncesinde. Daha cok firin ekmek yemeleri lazim, kotulerdi bence, neyse ki fazla kalmadilar sahnede.

Konser 9.15'de basladi, cok guzeldi, grup uyeleri hic degismemisler hala aynilar. Son albumleri A Matter of Life & Death'in tamamini calarak basladilar. O albumu dinlememistik henuz iyi oldu. Eski parcalarindan yeterince calmadilar diye soylendim ben tabi epeyce. Best of serilerini saymazsak 15'in ustunde albumu var adamlarin, herkese yaranmalari zor kabul ediyorum ama birkac tanecik daha calsalar noolurdu sankim. Bu yil gittigimiz konserleri hep oturarak izledik. Artik orta yas sinifinda oldugumuzun bir kaniti daha iste. Universitedeyken bu tur konserlere gittigimizde mutlaka ayakta ve en onlerde olmaya calisirdim. Oturanlar icin sunlara bak, madem oturacaktiniz gidip evinizde videodan izleseydiniz falan derdik. Cok acimasizmisiz:) Pek rahat oluyormus oysa ki, onume uzun boylu biri gecti derdi yok, itilip kakilma derdi yok, al birani yayil.

Ondan iki gun sonra da Halloween konserine gidecektik, o tam anilari tazeleme konseri olacakti ama bi baktik iptal edilmis:( Heyecanla bekliyordum o konseri halbuki. Snifff seklinde biletleri iade etmeye gitigimde niye iptal edildigini sordum. Gisedeki kiz metalcilerden biri intihar etmis dedi. Ne!!! Nasil yani! Eve gelince ilk is sayfalarini kontrol etmek oldu, yok oyle birsey tabi ki. Kim yutturmussa bunu gisedeki kiza artik:) Saf saf soyluyor o da her sorana. Organizasyonla ilgili problemler diye yazmislar web sayfalarinda Kuzey Amerika ve Kanada konserlerinin iptal bahanesi olarak. Yeterince bilet satilmadigi ya da onlara pahaliya patlayacagi icin iptal edildigini dusunuyoruz biz. Keeper of the Seven Seas soyleyecektim ama bennn, sniff:((

Sevdigimiz gruplarin cogu Avrupa kokenli olunca da boyle oluyor iste. Biz gencken Turkiyeye ugramazdi cogu. Burasi da cok buyuk. Geliyorlar tabi ama hem Avrupa'daki konserleri kadar sik olmuyor bu, hem de taa kac saat mesafedeki yerlere geliyorlar bazen. Pink Floyd disinda da kimse icin bilmem kac saatlik yol gidemem valla, 2-3 saat bile olsa. Bir ara Manhattan'a da duserler nasilsa diye beklemeye geciyoruz o durumda:) Ha bir de gelenler ve bizim gidemediklerimiz var, U-2 gibi. Nasil bilet alamadik o konsere (konserlere hatta, birkac gun burdalardi) hala inanamiyoruz. Hazir omuz bulmusken aglayayim:) Son gunun biletleri ciktiginda Balkir ve ben ticketmasterin sayfasindaydik, gozumuzun onunde satisa cikti biletler ve alamadik. 3 dakika belki gecmisti bilet bitti yazisini gordugumuzde. Madison Square Garden'in biletleri bir kisi 8 taneden fazla bilet alamazken 2-3 dakikada nasil biter yaw, nasil alamamis olabiliriz cozemedim gitti. Yandaki konser fotosu baska bir konserlerinden bu arada. Bizim kucucuk makinamizin o kadar uzaktan hic sansi yoktu:)

Pazar, Ekim 15, 2006

Mamma Maia

Gecen yil Ingiltere'den gelip yazilim grubunun basina gecen Jim'in gelir gelmez duzenledigi Slate'deki ilk Bilardo turnuvasi gayet eglenceli gecince, bu yil ikincisini organize etti. "Arastirma" bolumunden ayrildigin icin hafta ici bana mesaj gonderip katilip katilmayacagimi sordu. Seve seve katilirim dedim...

Persembe aksami saat 6'da 54 W 21. Cadde'deki Slate'e vardik. Benim ortak rahatsizlanmis, dolayisiyla son dakika da Web tasarimi grubundan bir arkadasi davet etmis Jim. Onunla ortak olduk. Amerikan bilardosu oynaniyordu. Ben pek bilardo oynamayi beceremem, zaten bir iki disinda herkes eglencesine takiliyordu.

Bir yandan hamburger ve pizza atistirip sohbet ederken bir yandan da maclar yapildi. Ilk macimizi Ashish ve Dennis'e karsi oynadik ve 8-7 kaybettik. Ancak onlari da Cin mafyasi dedigim, benim eski takim arkadasim Kenny ile yazilimci kizlardan Hui-min ikilisi (ustteki resim), 8-6 yeniverdi. Son macimizda biz de bu ikiliyi 8-7 yenince, ust tura cikani belirlemek icin Kenny ve benim banttan top sektirme yarisina kaldi.

Bu top sektirme soyle bir sey: yan yana iki top koyuluyor, ikimiz ayni anda toplara vuruyoruz. Toplar karsi banta carpip geri geliyor. Kimin topu vurusu yaptigimiz banta daha yakin durursa o kazaniyor. Her 3 denemede de benim vurdugum toplar 2-3 tur atti bantlarda :) Bezen, elinin ayari yok derken hakliymis netekim...

Saat 9 gibi sampiyonluk maci basladi. Giydigi kirmizi sik bilardo eldiveni ile iddiali oldugu belli olan, eski ekibimden Jose ve onun kadar iyi olmasa da gayet iyi oynayan yazilimcilardan bir arkadastan olusan takim, eski patronum Jay ve ortagini her iki sette de yenip sampiyon oldular (ustteki resim, Jose tebrikleri kabul ederken).

Ben de maclari izlerken sohbet ettigim bir iki arkadasa, cikista Nargile icmeye gitmeyi teklif ettim. McDougal - Bleecker kesisimine yakin bir yerde, Luxor adinda bir nargileci var. Gayet kucuk bir yer. Bir kac kere gitmistik ayni ekip. Yalniz, bu sefer bir baktik ki 10-15 kisi gelirim diyince nasil sigacagiz diye kara kara dusunurken, yazilimci arkadaslardan Rebecca, Maia'ya gitmeyi onerdi.

Maia aslinda bir Turk restorani, daha dogrusu bir meyhane. Turkiye Yeni Turku, Mercan Dede, Husnu Senlendirici vs. geldi oraya. Ayrica pek cok aktivite duzenliyorlar. NY City Guide'da yuksek not almis, Rebecca'nin (yanda) sikca ugradigi guzel bir mekan.

Neyse, taksilere atlayip gittik. Ilk iki ekip vardiginda zaten 12 kisi olmustuk. Daha sonra gelenlerle bir ara 20 kisiye yaklastik. Yine Rebecca'nin onerisi ile Raki istedik. Sanirim O'nun disinda herkes ilk kez denedi rakiyi. Raki servisini yapmak, siparisleri soylemek bana kaldi. Turk restoranina gelince bir cesit ev sahibi oluverdim :)

Efe Raki'nin icindeki alkol miktarini gorunce biraz tirsti bir kismi ama zaten carpmasin diye az koydum. Hepsinin de gayet hosuna gitti. Hayatinda ilk defa dumanli bir sey icen Sam'in hali hepimizi yerlere yatirdi :) Muzik, nargile, raki derken dansoz cikti. Bizimkilerin bir kismini da kaldirdi. Hoplayip zipladik, gobek attik. Gece saat 1.30 gibi ekibin cogu hala ordaydi, ben artik ciktim.

Gece boyunca resim cekmistim. Soz verdigim gibi gece eve varinca Web'e yukledim. Tumunu gormek icin tiklayin...

Pazartesi, Ağustos 21, 2006

Jay'de BBQ ve Filmler...

Cumartesi gunu, bizim mudur Jay'in (gerci artik baska bir gruba gececegi netlestigi icin Eda Kilic'in muduru sayilmaz) Long Island'daki evinde barbeku'deydik. Bu pazar gununu ise "oturduk film izledik..." seklinde ozetlemek mumkun.

Jay'in BBQ'su gecen seneki gibi, eglenceli gecti. Bu seferde gecen seneki gibi bbq basinda ve langirt (foosball) oynarken cekilmis resimlerimizi koyuyorum. Tiplerdeki degisimi gormek ilginc oluyor :)
Gecen sene pek yapmamistik ama bu sene bayagi basket meraklisi tip vardi, dolayisiyla, mac yaptik, bizdeki adi neydi unuttum ama burda "HORSE" dedikleri bir oyundan oynadik. Kurallari basit, biri basliyor ve istedigi yerden istedigi sekilde bir atis yapiyor. Eger basket yapabilirse, ondan sonra gelenler aynisini yapmak durumunda. Yapamazlarsa, bir harf aliyorlar. Eger arkadan gelen kisi yapamazsa, ondan sonra gelen kendi istedigi atisi yapabiliyor. 5 harf alip HORSE'a ulasan oyundan cikiyor...

Burasi Amerika, bedava bir sey yok. 1. oyunu 5$'a oynadik, ben kazandim :) Yenilen pehlivan gurese doymazmis, 2.yi iki kat ya da hic (double or nothing) oynadik. Alttaki resimde solda gorulen Barry kazandi. Ben 2.oldum ama dedik ya burasi Amerika 2.ye bir sey yok :)


Neler izledik? Milla Jovovich'in oynadigi yine bir cizgi romandan uyarlanan, "Ultraviolet". Film gecenlerde izledigimiz Charlize Theron'un oynadigi "Æon Flux" ile benzesiyor aslinda. Savas sahnelerini izlerken Bezen'e, bizim filmlerde kotu karakterler siraya dizilir, sonra teker teker, bazen iki kisi birlikte ama mutlaka sirayla saldirirlardi filmin kahramanina, bu hollywood filmlerinde ise once bir halka olup etrafini sariyorlar ama onlar da teker teker ya da ikiser ikiser saldiriyorlar...

Equilibrium filminde sikca gordugumuz savas sahnelerini bu filmde de goruyoruz. Gerci ben benzetmeyi yaparken farketmemistim ama her ikisinin de yonetmeni Kurt Wimmer imis.

Viruslu filmler bunlar :) Efenim bir virus var ortada. Hizli, kuvvetli asker yapalim diye insanlarin genleri ile oynarken ipin ucu kaciyor ve yeni bir tur cikiyor ortaya. Bir savasta hayatta kalmalarini saglayacak cesitli gucleri oluyor bu yeni turun ama yasam sureleri kisaliyor. Filmin kotu karakteri bir doktor, kahramanimiz da ona karsi savasan bir gerilla grubunun icinde.
AeonFlux'da kahramanimiz Aeon'un da doga ustu gucleri var, o da bir gerilla gurubunun icinde, o da kotu bir doktora karsi savasiyor. Her ikisi de cok iyi korunan doktorun motosiklet maskeli, siyah giyinen ordusunu dagitiveriyorlar gerektikce :)

Bilim Kurgu sevdigim bir tur ama bu filmleri yaratici yapmak, iyi kurgulamak icin ugrasmis gibi durmuyorlar. Zaten imdb'ye bakarsaniz her ikisi de oldukca dusuk not almislar; gayet ortalama filmler cunku...

Biraz daha yaraticilik lazim ama Hollywood, bir konuya yapistimi, orijanllikten uzak bir birinin kopyasi n tane film yapip suyunu cikartacak illa.

Bu da bizi diger filmlere getiriyor. Final Destination (2000), yaratici bir filmdi. Turunun ilk ornegi idi. Film cok basarili olunca n'oldu? Final Destination 2 (2003) ve Final Destination 3 (2006) cekildi. Konu degismedi. Biri, olay olmadan once kendinin icinde oldugu bir grubun oldugunu goruyor ve panikleyip olay cikartiyor. Baskalari oluyor ama bir grup kurtuluyor. Sonra kurtulanlar teker teker oluyor. Ilk filmde, kazada olecekleri sirada oluyorlar hepsi. 2.de tersten. 3.de cekilen resimlerdeki ipuclari, ters duz yapan hollywood'un cozumu olmus. Velhasil, cekimler ve efektler guzellesmis ama artik bir sure sonra supriz kalmiyor isin icinde. 2.yi 3.den daha cok begendim...

Orjinal konu diyince, Lord of The Rings serisi ile tanidigimiz Viggo Mortensen'in oynadigi ve David Cronenberg'in yonettigi gecenlerde izledigimiz A History of Violence, bana ilginc geldi (film Almanya'da yapilmis galiba). Sonucta bir macera filmi ama girisi ve gelisimindeki masumiyet ve siddet cok etkileyici bir sekilde islenmis. Filmin basinda bir katliam yapmis, ufacik bir cocugu oldururken gosterilen 2 katilin, kahramanimizin restoraninda olay cikartmasi ve akabinde gelisen durum cok beklenmedik ve dolayisiyla guzel :)

Velhasil direktor cok onemli mirim!

Baska ne izledik bu aralar? Japon gerilim filmi (butun korku filmleri Japonlardan mi cikiyor nedir) Pulse'in orijinalini izledik (5/10). Hollywood versiyonu da var tabii. Bezen her seferinde Hollywood yapimlarinin orijinallerden daha iyi oldugunu iddia ediyor.

Samuel L. Jackson ile Eugene Levy'nin aksiyon-komedi filmi "The Man", basit bir konu uzerine kurulu. Beklenmedik bir sey yok ama kimi yerlerinde kahkahalarla guldugumuz cok sikilmadan izlenilebilecek bir film (6/10).

Ayni turden bir baska film daha izledik: Robert Downey Jr. ve Val Kilmer'dan "Kiss Kiss Bang Bang(2005)". Gayet zevkle izlenilebilecek bir film (8/10).

In the Mood for Love (2000), 1960 Hong Kong'unda geciyor ve iki komsunun, eslerinin bir birlerinin sevgilisi oldugunu farketmeleri seklinde ilginc bir konu uzerine kurulu. Filmi izlerken, bazi bolumlerini daha once izlemisim gibi geldi. Tabii bu supriz degil, cunku yonetmeni Kar Wai Wong, daha once seyrettigim 1994'de cektigi Chung hing sam lam (Chungking Express) ve 2004 cektigi 2046 gibi filmlerinde bazi ortak ogeleri kullaniyor. Her ucunde de oynayan Tony Leung Chiu Wai benim gayet begendigim bir aktor!


Baska bir ornek... 2046'da bir sahnede kahramanimiz bir oyku anlatiyor: "Eskiler, bir sirri saklamak icin, yuksek bir tepeye cikar ve yalniz bir agac bulurlarmis. Sonra, o agacin icinde bir oyuk acar ve onun icine o sirri fisildarlar, sonra da baska hic kimse duymasin diye, camurla o kovugu doldururlarmis". In the Mood for Love filminde, kahramanimizi bunlari yaparken goruyoruz... Hong Kong'a gittigimde gordugum yerleri animsattigi icin sanirim ben en cok ChungKing Express'i sevdim.

Serinin ucu de iyi filmler. Izledikten sonra insanin icinde garip bir bosluk oluyor... Bir seyler eksik kalmis hissine kapiliyorsunuz...

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Redemption Lounge


Dun aksam sevgili Gilda haydi yaz partisi yapiyoruz diyip topladi yine hepimizi. Tatilde olanlarin sayisi bayagi fazlaymis, sayimiz her zamankinden azdi o yuzden ama nerden baksan 40-50 kisi gelmisti. Secilen bar, Redemption, benim is yerime cok yakindi. Onceki seferlerden tecrube ettigimiz icin bu sefer oncesinde birseyler yiyip oyle gidelim dedik. Adil gelip beni isten aldi, Engin ve Yagmur'la da Sushi You'da bulustuk. Oldukca kucuk bir yer orasi ama cok sevimli bir yer ve sushileri muhtesem. Tikabasa yiyip yeter artik kalsin bunlar da bitiremiyoruz dedigimiz noktada cikip Redemption'a yoneldik.

Kizgin kumlardan serin sulara dalma hayaliyle kapidan iceri nerdeyse kosarak girdik ama ama o da ne. Klima calismiyor!!! Sistemlerinde bir bozukluk varmis, klimalar calismiyormus. Kenarlara vantilator koymuslar ama onlar da tam karsisinda olmadiginiz surece hic ise yaramiyor. Icerisi saunadan hallice yani. Ona ragmen tiklim tiklimdi o da ayri tabi. Tam da yerini bulmusuz:)) Bize ayrilan kisima gectik, soguk birer bira edindik ama ih iih olacak gibi degil, cok sicak. Egleniyor muyuz aci mi cekiyoruz belli degil, dedik gitme vaktidir. 45 dakika anca kalmisizdir herhalde iceride. Fotograf cekmek bile gelmedi icimden, makinayi hic cikarmadim cantamdan. Merhaba, naber, gorusuruz, bay bay seklinde gecen kisa ve hizli muhabbetlerden sonra Numan ve Yesim'le beraber disari attik kendimizi ve Numan'lara gittik. Soguk iceceklerimizle keyifle yayildik koltuklara. Oh be, dunya varmis:))

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Geisha ve Ramakien


Canim arkadasim Dilara buradaydi gecen hafta. Isten gec geldigim ve erken yattigim icin topu topu birkac saatimiz oluyordu aksamlari sohbet etmek icin. Bilgisayarin basina hic oturmadim o yuzden gectigimiz hafta boyunca, arkadasimla gecireyim istedim tum zamanimi. Cumartesi aksami Turkiye'ye ugurladik Dilara'yi. Buraya her geldiginde ya da ben Turkiye'ye gittigimde aklini celmeye calisiyorum buraya yerlesmesi, en azindan denemesi icin. Yilda bir biraraya gelince pek etkili olmuyor tabi bu ama azimliyim:))

Pazar gununun nerdeyse tamamini Manhattan'da gecirdim. Lincoln Center Festivali'nin son gunuydu bu Pazar ve iki gosteriye biletim vardi. Lincoln Center ozellikle yazin sik gittigim bi ryer. Bazi aksamlar swing gecesi oluyor. Disaridaki meydana sahne kuruluyor ve isteyen ciftler orada dansediyorlar. Bu ay da yine meydanda acikhavada cesitli konserler ve gosteriler olacak. Birkac tanesini not ettim takvimime. Isten makul saatlerde cikmayi basarirsam gidip izleyecegim.

Pazar gunku gosterilerin ilki Geisha'ydi. Hevesle bekliyordum bu gosteriyi, Geisha danslariyla ve japon muzikleriyle dolu bir 1.5 saat gecirecegimi saniyordum. Sonuc: hayal kirikligi ve muz kabugu:( Geisha, tum gosterinin sadece dortte birinde sahnedeydi herhalde. Sahnenin kosesinde geisha dansederken shamisen calan ve sarki soyleyen bir muzisyen vardi. Geisha'yi Kabuki gelenegine gore giyinen ve danseden erkek bir sanatci canlandiriyordu. Erkek oldugu gosteri sonunda sahneye ciktiginda anlasildi tabi. Dansederken farkedilmiyordu. Gosterinin buyuk kismi konusma ie gecti, beni hayal kirikligina ugratan kisim da burasi oldu zaten. En kalabalik aninda uc kisi oluyordu sahnede: geisha, muzisyen ve hem geisha'nin sesi olan hem de farkli pekcok karakteri dillendiren bir aktris. Konusmalar sirasinda oyle ilginc hikayeler falan da anlatilmadi geishalar ve onlarin kulturune iliskin, arada bazi bilgileri cekip aliyorduk konusmalarin icinden ama bana yeterli gelmedi. Biraz uzun bir 1.5 saat oldu benim icin:(

Aksamki gosteri Ramakien'di. Iki gosteri arasindaki yaklasik 3 saatlik boslugu sehirde en sevdigim yerlerden biri olan Central Park'da gecirdim. Bu park her zaman guzel, her zaman huzurlu, orda olmak beni her zaman mutlu ediyor ama hafta sonlari ayri bir senlikli. Hemen her kosede bir aktivite var. Elimde buzzz gibi bir smoothie, kulagimda su ara favori grubum Blackmore's Nights'in son albumu yesillikler icinde uzuuuun bir yuruyus yaptim, sagda solda rastladigim ufak gosterileri seyrettim, paten icin ayrilan alanda dansederek paten kayanlari izledim, biraz fotograf cektim ve ikinci gosteri icin salonun yolunu tuttum.

"Ramakien: A Rak Opera" tam adi. Ramakien, 2000 yillik epik bir Hint hikayesi olan Ramayana'nin Tai versiyonu. Gosteride, bu hikayenin icindeki bir bolum anlatiliyor (the Floating Princess). Rak Tai dilinde sevgi anlamina geliyormus. Bol bol Tayland dansi seyredip Tayland rock muzigi dinledim. Arkadaki perdede Ingilizce altyazi geciyordu, ne olup bittigini anlamak kolay oldu o sayede. Tai klasik maske dansi ve orkestra da vardi. Neyse ki bu gosteri eglenceliydi de gunumu bosa harcamisim hissine kapilmayip eve keyifli dondum.