Salı, Nisan 19, 2011

Madagascar ve Atlikarinca

Kede New York'taki ilk muzikaline (oyle diyelim) geldi: Madagascar Live. Gosteri saat 5'de basliyordu ve normalde benim onu hafta ici getirmem mumkun degil isten izin almadan. Sibel evdeydi o gun ve sagolsun Selin'le Lara'yi okuldan o alip getirdi. Yolda cok eglenmis kankiler. Ben de onlari otoparkda karsiladim. Trafik yuuznden anca yetisebildikleri icin etrafta dolastiramadik cocuklari direk salona girdik.

Ne kede ne de ben Madagascari seyretmemistik daha once. Fena bir deneyim degildi ama bu tur yapimlar icin biraz erkenmis bize. 1.5 saatin sonunda vardigimiz sonuc budur:)) Sahneye daha yakinda, en azindan salonda, oturmus olsak biraz daha farkli olurdu belki. Ama tee 4. kattan seyredince pek icindeymissin hissi vermiyor insana.

Ufakliklar yanyana oturmak istediler ama tam Laranin onundeki koltukta kocaman bir kadin oturuyordu, cocuk goremiyordu haliyle. Tiyatroya gittigimizde kede kadar olan cocuklara yukseltici vermislerdi, hic sorun olmamisti kimin arkasina oturdugu. Burada oyle bir sey de yok. Zorla ikna edip kucagima aldim ama cok istemedi. Bir yandaki koltuktan cok iyi gorebilirdi ama o zaman kankisiyle ayrilmak zorunda kalacaklardi. Yer isi biraz sorun oldu yani. Sonunda Selinle ayni koltugu paylasmaya karar verdiler ama o asil paylasma duygusu yaklasik 8-10 dakika surdu, sonrasinda totosunda kurt kaynayan taraflar bagimsizliklarini ilan etmeye kalkinca savas cikti.

Oyuna konsantrre olamadilar bir turlu. Hatta bir ara olaydan tumuyle kopup Sibel'in telefonuyla oynadilar. Ara sira ufak krizler patladi gene aralarinda. Bir biri bir digeri disari cikarildi hava degisimi icin. Neyse ki salon terketmeyi gerektirecek buyuklukte bir olay olmadan gosteri sona erdi, deriinn bir ohh cekildi.

Bu haftasonu, artik 3 yil 5 ay bilmemkac gunlukken, atlikarincaya binmeyi istedi. Bindi...ve hatta inmedi. Gormemisin atlikarincasi olmus modunda 8 kere bindi ustuste. Daha da inmezdi ona kalsa, o kadar sevdi.

Perşembe, Nisan 14, 2011

Kisa Kisa

Hergun yatmadan once mutlaka kitap okuyoruz. Pek degisik seylere takiliyor. Mesela: Cinderella. Cinderella'nin ayakkabisinin teki dusmus dedim, sag mi sol mu dedi. Ho? Sunca yildir Cinderella bilirim hic aklima gelmezdi sag mi dusmus sol mu diye merak etmek. Atiyorum bir tanesini, neden diye basliyor tabi. Tuzak soru:) Devam ediyoruz. Buyunun geceyarisi bitmesine takiliyor. Neden 12? Neden ha neden? Elalemin perisi 100yil uyutabiliyo bi prensesi de bunun buyusu niye bi gece bile dayanamiyor? Boyle beceriksiz perilerle nereye kadar? Bilmiyorum demiyoruz, hizlica bir cevap bulmaya calisiyoruz. Her soruya bilmiyorum olmaz cunku, sen de bi bok bilmiyosun demeyi akil ettigi gun carpar yuzume valla. Masal okuyorum ama sinava giriyormusum gerginligi icindeyim. Nereden soracagi hic belli degil:)

Buyuyunce ne olmak istiyorsun diye sordum birkac meslekten bahsettigimiz bir gun. Iya (inek - iya kaldi hayvanin adi) ve zurafa olmak istiyormus cunku onlari cok seviyormus. Inegi bastan beri pek seviyor da hakkaten, zurafayi bilmiyordum.

Sabahlari begenmedigi seyler giyersem bay bay opucugumu vermiyor. Gecenlerde yarim kollu bir kazak giydim, hic hoslanmadi. Neden uzun ya da kisa kollu degilmis. Yarim kolu ziyadesiyle sahsiyetsiz buldu sanirim.

Hamilelikte 7. ay dolmak uzere. Peppaya hala bir isim bulmus degiliz. Aramiyoruz da, tembellik diz boyu. Ilk cocukta daha hamilelikten once hazirdi ismimiz, bir kiz bir erkek ismine karar vermistik. Ikinci de kiz cikinca hazirliksiz yakalandik haliyle:) Arada kedeye soruyoruz ne olsun diye. En son 'ipod olsuuunn' dedi:) Ipodu cok seviyormus (arabada bir yere giderken seyredebiliyor). Neyse ki sevdigi seyi seciyor, ispanak olsun da diyebilirdi mesela.

Camasirlari kurutucuya kede atiyor bazen, isine gelirse. Bu haftasonu da o yapmak istedi. Aldigi camasirin ne oldugunu bagirarak anons edip oyle atiyordu makinaya. 'Benim pantalonuumm' 'babanin covabii' gibi. Benim pantalonumu alinca nasil bagirdi dersiniz: 'annenin cok buyuk pantalonuuu'. Cok buyukmus. Munasebetsiz cuce.

Televizyona pek asina degil kede. Yani kendi kontrolunde olmayan birsey seyretmeye asina degil diyeyim. Eskiden Barney izliyordu televizyonda ama onceden kaydedilmis oluyordu. Istedigi bolumlerin istedigi kisimlarini izliyordu, istemezse geciyorduk, ayni yeri defalarca tekrarlayabiliyorduk falan. Bilgisayarda da durum ayni. Simdi seyrettigi seyler youtube'da zaten. Evde de televizyon yok artik, hic acilmiyor. Bilmiyor haliyle. Aileler buradayken Turk televizyonu aliyoruz sikilmasinlar diye, babam bir cizgi film bulmustu ona oradan. Cizgi film istedigi yerde durdurulamayinca kiyamet kopmustu. Bu dedigim yeni degil, 2 ay once falan. Sonra unuturuz diye yazayim istedim.

Salı, Nisan 05, 2011

Son Zamanlar

Uc silahsorlerden kedenin dogumgunu Kasimda olmustu. Diger silahsorlerden Leyla'ninki gecen haftasonu Selin'inki de bu haftasonuydu. Okulda da ayni sinifta bu bucurler, yapisik ucuz modunda geziyorlar. 5 dakika sonra birbirlerini bogazlamaya kalkabilirler tabi o ayri:)

Son iki haftasonumuzun birer gunu dogumgunleriyle gecmis oldu. Aslinda hepi topu 1.5 saat suruyor biryerlerde yapilan partiler ama sonrasinda da cocuklar oynamaya devam ediyor tabi. Gecen haftaski parti tam kedenin ogle uykusu saatine denk geliyordu tabi uyumadan gitti bizimki. Cocuk muzesindeydi. Parti sonrasinda 1.5 saat daha oynadilar. Daha da oynarlardi onlara kalsa ama bir araya gelince tabi ki bogaz konulu sohbetlere baslayan biz buyukler yemek plani yapinca cikmak zorunda kaldilar. Kede yolda bi 15 dakika uyudu, sonra tarafimizdan zorla uyandirilarak restauranta sokuldu. Haliyle pek sinirliydi, ne derse he dedik. Istedigi tatliyi secebilecegini ogrenince keyfi yerine gelmeye basladi (rusvet 101). Kankasi da gelince tam oldu. Nerdeyse tum grubun yemek yiyesi varmis, restauranti istila ettik resmen.

Ertesi gunu parklarda gecirdik. Kede ortamdaki tum ordek ve kazlara cheerios yedirmeyi gorev bildi. Yemeyenlerin pesinden kostu, gaga gagaya kavga eden 2 kaza bagirip aralarina girdi torbasiyla. Hatta arkada kaldigi icin cheerios yakalayamayan ve vazgecip yuzmeye niyetlenen iki ordegin arkasindan gole daldi 5 derece hava sicakliginda:) Yanimizda yedek corap ve ayakkabi olmayinca o noktada park etkinligi sona ermis oldu. 'Neden baska covap getivmedin ki' diye de soylendi bana yolda:) Ne bileyim hayatim senin ordek beslemeyi bu kadar ciddiye alacagini. Getiririm bir daha elbette.

Bu haftasonu olan dogumgunu kapali bir oyun alanindaydi. Kucukler icin jungle gym yapmislar, her tarafi kapali, tirmansinlar atlasinlar ziplasinlar, kaysinlar...dusseler de mindere dusuyorlar zaten. Cocuklari oraya saldik ve kendimizi eglendirdik. Basketle basladik, air hockeyle devam ettik. Biz 10 kisi oyle kaptirmisiz ki kendi aramizdaki turnuvaya cocuklarin iceri gittigini bile farketmedik. Bi sure sonra bi baktim bi sessizlik var salonun obur tarafinda. Meger cocuklari iceri goturmusler, onlar pizzalarini yemis, pasta kesilmis, pasta yemeleri de bitmek uzereymis. Gidip pastadan tirtikladik sonra cocuklar oyunlarina biz oyunumuza geri donduk. Baska parti de yokmus arkamizdan rahat rahat oynadik:) Kedenin saclari sirilsiklamdi terden cikarken.

Bir de tiyatro sikistirdik araya. Kede ilk tiyatrosuna gitmis oldu. Click Clack Moo. Oyun guzeldi, o da sevdi. Biz kedeyle birsey seyrederken konusuruz genelde. Ne olmus, niye olmus falan. Burada da durum ayniydi haliyle. Tiyatroda sessiz olunuru anlatmaya calistik ama 'neden?' diye baslayinca (sonu gelmiyor o nedenlerin) gordum ki bunun anlatilacagi yer oyun sirasi degil, oncesinde anlatmaliydik. Onun hizasina inip kafami kafasina dayadim, sessizce konusmaya basladik. Ben fisildayarak konusunca o da bana uydu neyse, kafa kafaya fisildaya fisildaya hem sahneleri degerlendirdik hem seyrettik. Izleyicilerin cogu cocuk olunca cit cikmayan bir ortam da degildi haliyle.