Pazar, Temmuz 31, 2005

Ringwood Parkinda Bisiklet Gezisi

Pazar gunu kahvaltidan sonra parkta guneslenirken Murat Kilic aradi, parkuru olan bir parka gidip bisiklete binelim dedi.

Ringwood parkinda karar kildik. Galiba 2 sene onceydi bir kere daha gitmistik o parka. Ama o seferinde sadece mangal yapip donmustuk.

Bu sefer, Bzen, Balkir Unur ve Dilara Erdem parkta yuruyus yapip fotograf cekerken Eda - Murat Kilic ve ben bisiklete bindik.

Aslinda internetten baktigimizda 25 mil uzunlugunda bir bisiklet yolundan bahsediliyordu ama baktik gorduk ki bisikletle o yolu gitmemiz mukun degil. Felaket kayalar, cukurlar var.

Bayagi bir cim alan ve cok guzel cicek bahceleri, selaleler iceren buyukce bir park Ringwood Parki.

Ilerleyen saatlerde ufak bir bisiklet kazasi gecirip ne olur ne olmaz diye yakinlardaki Chilton hastenesine gittik. Gayet guzel bir yer. Aksam arabada oturup yemek almaya giden cocuklari beklerken farkettim ki bayagi bir hastane elemani sigara iciyordu. Hastenanin disinda pufur pufur sigara icen doktorlari, hemsireleri gormek alisilmadik geldi. Sigaranin stres gideren bir tarafi var elbette ama diger zararlarini dusununce deger mi diyor insan ama dumandan bir turlu yakasini kurtaramayan biri olarak bu konuda en sok zevzeklik edecek kisi benim herhalde.

Pazar Kahvaltisi - Fotograf Muhabbeti

Pazar kahvaltisinin adresi belli: Lyndhurst Riverside Park. Artik rutine oturttuk. Pazarlari omlet - bagel - cay vs. kahvaltiliklarimizi alip parka gidiyoruz. Guzel bir mekan, pazar gunu tembellik etmek icin birebir!

Park, eve 2-3 km uzaklikta o yuzden ben bisikletle gidip geliyorum.

Yandaki resmi Ilkay Kazakci cekti, dolayisiyla bir o yok resimde. Galiba ayni pozu bir de resimde sagdaki, Sibel'in cocukluk arkadasi Munevver'in makinesi icin verdik.

Munevver'in Sony, guzel bir alet, gayet hizli cekiyor ama benim alacagim bir sey degil. Cunku benim Nikon CoolPix 5400'un en cok sevdigim ozelligi ekraninin govdeye bitisik olmamasi. Boylece mesela kalabalik ortamda onumu goremiyor bile olsam kamerayi basimin uzerine kaldirip, ekrani kendime cevirerek neyi cektigimi gorebiliyorum.

Coolpix'in en kotu ozelligi ise hafiza kartinin buyuklugu arttikca (benimki sadece 512MB) yazma hizinin acaip yavaslamasi. Butun resimleri FINE modunda cekiyorum. Bu en yuksek cozunurluk. Pek cok kisi bunun gereksiz oldugunu dusunuyor ama hard disk buyuklugu artik sorun degil, dolayisiyla resimleri kucultmek anlamsiz.

Ustelik bilgisayar ekranini kaplayan resim 640 x 480 pixel boyutlarinda idi; cunku 14", 15" lik monitorler kullaniyorduk. Simdi oyle mi? O zaman ki resimlere kucucuk kaliyor ekranda. O yuzden resim dosyasinda fazla bilginin zarari olmaz, cozunurluk ne kadar buyukse o kadar iyi...

Cumartesi, Temmuz 30, 2005

Elif & Simon ile BBQ

Arkadaslarimiz Elif ve Simon Cohn bize sadece 150m mesafede oturuyor. Cumartesi ogleden sonra barbeku yapacaklardi. 3 gibi onlara gittik. Balkir'i zaten taniyorlardi, Dilara ile tanistirdik. Elif'in ikiz kardesleri de dun aksam gelmisler. Montclair universitesinden tanistiklari arkadaslari ve bizim ekiple bayagi bir insan olduk.

Simon, resimdeki gorundugu gibi lezzetli etler pisirdi. Elif, harika mezeler hazirlamis ve dahi usenmeyip bir buyuk raki da almis. Amma ve lakin, acik bol gunes, lezzetli yemekler derken o buyuk hemen bitiverdi, bizim evden takviye ettik. Ogleden sonra baslayan eglence aksam 10'a kadar surdu. Kapi gicirtisina oynayan millet, boyle guzel bir ortamda cok fazla yerinde oturamadi tabii. Yediklerimizi eritelim diyip cimlerin ustune attik kendimizi :) Bir ara halay bile cektik. Cok eglenceli bir aksam oldu. Sanirim 10 gibi ayrildik ordan. Hmm, dusununce, 7 saat ne cabuk gecmis yahu...

Hambletonian Festivali


Rutherford, NJ 30 Temmuz 2005'deki Hambletonian Society tarafindan organize edilen Hambletonian festivali cercevesinde gecit toreni sabah 10'da Union Ave. uzerinde yapilacakti. Sabah, bagel arasi omlet, peynir vs. ve caylarimizi alip arkadaslarimiz Balkir Unur ve Dilara Erdem'le evin onune ciktik.

Balca'yla Haydar (Bolunmez) ogullari Batu ve Haydar'in annesi ile bize katildilar. Gecit toreni yaklasik yarim saat surdu.

Itfaiyeciler, polisler, NJ senatoru, Miss NJ (Julie Robenhymer), Hambletonian yarisini kazan jokeyler ve at egiticileri, Passaic Indian Bandosu, Ford Mustang Klubu vs. gecite katilanlardan aklimda kalanlar.

Yan taraftaki resimde Miss NJ onumuzden gecerken...


Wikipedia'ya gore Hambletonian cok meshur bir yaris atinin (1849-1876) adi. Amerika'daki 3lu kuoa yarislarinin ilki ve en prestijlisi Hambletonian (digerleri Yonkers Trot ve Kentucky Futurity). Hambletonian yarisi ve cesitli at yarislari, bize 5 dk. mesafedeki Meadowlands'de yapiliyor. Meadowlands Spor Merkezi, NJ Giants futbol takiminin ev sahibi oldugu Giants Stadium, NJ Nets'in maclarini oynadigi Continental Airlines Arena ve iste bu at yarislarinin yapildigi Meadowlands Racetrack'i iceren devasa bir spor kompleksi. Gecen hafta gittigimiz Cirque Du Soleil'in Varekai gosterisi de Meadowlands'in genis park yerinde kurulmustu.

Perşembe, Temmuz 28, 2005

Aksamdaaan Aksama

Bu aralar sirketlerin kazanclarini acikliyorlar, dolayisiyla islerimiz yogun, gec saatlere kadar calisiyoruz. Ama dun aksam (27 Temmuz 2005), 7 gibi ciktim; BLVD'a gittim. Sirket o gece, stajerlere veda partisi icin BLVD'i kapatmis.

Her stajere agbilik/ablalik yapan biri oluyor ("buddy"). Bizim gruptaki Michigan Universitesi'nde okuyan stajer cocuga da ben agbilik yapiyorum. BLVD oldukca buyuk bir yer. Icerde sanirim 200-250 kisi vardi. Acik bufe pek bana hitap etmedi ama ne zaman yemekli bir sey olsa, mutlaka "Kosher" (domuz eti icermeyen, yahudilerin dinlerine uygun yemeklere verilen ad) yiyecek oluyor. Herhalde fazla yahudi yoktu ki bayagi bir "Kosher" kalmis; ben onlara yazildim; gayet iyiydi...

Bugun'de yine 7 gibi ciktim; Bezen her Newark donusu yanlis yola saptigi icin Dilara Erdem'i karsilamaya havaalanina birlikte gittik; kaybolmadan da donduk :)

Pazartesi, Temmuz 25, 2005

Film: Suspect Zero


Gecen yildan kalma izlenecekler listemizden bir filmdi Suspect Zero, Pazar aksami (24 Temmuz 2005) nihayet oturup izledik.

Basrol oyuncusu Aaron Eckhart, benim aklimda The Pledge filmindeki tolu ile kalmis ama daha once seyrettigimiz The Missing ve Paycheck filmlerinde de oynamis. Paycheck'te kotu adam rolunde idi; net cikarttim ama ama diger filmde ne rolundeydiyse hic aklimda kalmamis.

Neyse, filmde Aaron Eckhart, problemli bir FBI gorevlisi. Kendisine surekli isledigi cinayetler ve gonderdigi fakslarla ipuclari gonderen Ben Kingsley'nin durumu ise biraz karisik ve durumu netlestirmenin yolu isledigi cinayetlerdeki kisilerin hayatini arastirmakta yatiyor.

Bastan gayet ilgimizi cekti ama bittiginde harika bir film izlemisiz izlenimine kapilmadik. Sanirim filmin ortasinda ara verip iste cikan bir sorunu cozmekle ugrasmam biraz filmin buyusunu bozdu... 7/10

Pazar, Temmuz 24, 2005

Cirque Du Soleil - Varekai


Cumartesi aksami, Meadowlands - East Rutherford'daki Cirque Du Soleil'in Varekai gosterisine gittik.

Balkir Unur, Stamford'dan geldi. Balkir'in ekstra bileti vardi. Emine - Murat Uygur'a sorduk, onlar gormus ama yegenleri Isik gormemis; onu goturduk.

Sirk Giants Stadyumun hemen yanina kurulu ve bu ayin sonuna kadar burda olacaklar. Cirque Du Soleil Las Vegas'daki gosterileri ile meshur oldu. Varekai, Romen Cingenelerinin dilinde "her nerde ise" anlamina geliyormus ve bu gosterilerin sadece bir tanesi.

Pek cok insan Las Vegas'a artik sadece kumar oynamaya degil de bu pahali gosterileri izlemek icin gidiyor. Sirketin kurucusu ile yapilan roportaja gore milyar dolarlik bir is kolu haline gelmis. Fransizca isimler vs. de Kanada'nin etkisi.

Kucukken TRT 1 de her pazar, "Pazar Sirki" verirlerdi ve hic hosuma gitmezdi, halen de pek hazettigim bir sey degil. Bu gosteride de sirk ogeleri var elbette ama kostumler, renkler, muzikler, ortam vs. tarifi zor bir guzellik!

Çarşamba, Temmuz 20, 2005

Dedim nedir durum? Dedi 'Normal'...

Is yerinde 'Performans Degerlendirme' sezonundayiz. Herkes kendisini degerlendirmesini istedigi kisileri seciyor. Bazi kurallar var tabii; su kadar kisi senden alt seviyede; su kadar ust; su kadar esit falan filan. Hafta sonu 'mutlaka yazmam gerekenleri' bitirdim.

Son iki gundur aksam 9'lara kadar kalip digerlerini yaziyorum. Bu aksam, ekipten bir arkadas daha kaldi. O da, veritabaninda Turkiye'den 3 bankanin (Garanti, Is, Akbank) gecmis hisse seneti bolunmelerinin uygulanmasi ile ugrasti. Normalde aksam kalinca pek bir sey siparis etmem ama bugun onunla a uyup Koodo Sushi'den dragon roll siparis ettim, felaket sistim :(

Bu degerlendirme isinde gizlilik esas; web sayfasindan degerlendirmeyi yapip gonderiyorsunuz; hic kimse degerlendirmeyi yapani bilmiyor. Kendi kendini de degerlendiriyorsun; sunu iyi yapiyorum; bunu gelistirmem lazim vs.. Sonra herkesin muduru bunlari toparlayip degerlendirip; kimisini oldugu gibi kimisini kisaltip rapor haline getiriyor.

Soylendigine gore bunlarin sonucu ne kadar prim alacagimizi etkiliyormus. Valla gecen sene ben yeni baslamistim; hic kimse beni tanimiyordu. Beni taniyanlar bilir ki; beni tanimayanin sevecegi bir adam degilimdir. Hos taniyanlarin da kolay sevecegi biri degilimdir ya :) Ama mudurum dahil bir iki kisi bendeki cevheri kesfetti tabii :))

Velhasil bana gore icinde gayet adaletsiz kotu seyler de yazan bir rapor gelmisti. Ben bile kendime, 'Gelisme Gostermesi Gerek' diyerek 5 ustunden 2 vermistim; tabii 'salaksin olum' laflari yedim ama zam ve primi alinca gorduk ki sonucta olay mudurlerde bitiyormus; gerisi biraz hikaye...

[UPDATE - Adresleri duzelttim]
Neyse! Bu arada Ilkay Kazakci kardisimin Turkiye'den doktor arkadasi Erduran Boyunegmez ile bu blog sayesinde tanismistik. O da sevmis blog isini ve blogger.com'dan bir blog acmis kendine. Bir bakin: http://erduran.blogspot.com

Bugunun eglencelik linki...

Bugun ortaliklarda dolasan eglencelik bir link. Komutlarinizi girin (run, sit, fly etc...) ve bakin bakalim 'tavuk' n'apcak?

[GUNCELLEME] Himmm, forward olayindan killandigimdan, galiba artik pek kimse bir sey gondermiyor; bu yukaridaki link epey bir suredir dolasiyormus ortalikta da haberim yokmus. Onu birak bir de buna bak dediler: Lord Dart Vader aklinizdan geceni tahmin ediyor (valla)...

Pazar, Temmuz 17, 2005

Film: The Machinist ve Bad Education

Cumartesi aksami, film izlemek icin Eda ve Murat'in evine gittik. Bodrum kat, Murat'in sinema mekani: Projektor ve home theather sistemi orda kurulu. Iki tane film goturmustuk, The Machinist'i izlemeye karar verdik.

The Machinist, ya da orijinal adi ile "Maquinista, El (2004)" filminin en vurucu yonu, bas aktor Christian Bale'in bu rol icin gunde sadece bir ton baligi ve bir elma yiyerek 180 pound'dan (benim simdiki kilom ~80 Kg) 120 pound'a (~54 Kg) dusmesi. Bu film tarihinde bir rekor!

Christian, bu filmin hemen ardindan cektigi Batman filmi icin yeniden 180 pound'a cikmis. Film'da tam bir yuruyen iskelet goruntusunde, insan gozlerine inanamiyor...

Film Ispanya'da cekilmis ama Los Angeles'ta cekilmis havasi veriliyor. Bir yildir hic uyku uyuyamamis bir makine tamircisinin icini kemirenlerin konu edildigi guzel bir film...8/10


Bad Education, orijinal adi ile Mala educación, La (2004), daha once Hable con ella (2002 - Talk to her) ve Todo sobre mi madre (1999 - All about my mother) gibi filmlerini begenerek izledigimiz en meshur Ispanyol yonetmenlerinden biri olan Pedro Almodóvar'in bir filmi.

Filmin basrol oyuncularindan Gael García Bernal da 1978 Meksika dogumlu, genc yasina ragmen, Amores perros (2000 - Life is a bitch; bu film Turkiye'de galiba Paramparca Asklar Kopekler adiyla oynadi), Y tu mamá también (2001), Crimen del padre Amaro, El (2002 - The Crime of Father Amaro) ve son olarak Che Guevara'yi canlandirdigi Diarios de motocicleta (2004 - Motorcycle Diaries) gibi pek cok ses getiren iyi filmlerde rol aldi.

The Crime of Father Amaro filminde oldugu gibi bu filmde de kilise ve ikiyuzlu papazlar yerden yere vuruluyor ve film boyunca homoseksuellik isleniyor. Bu filmlerin cok ses getirmesinin bir sebebi de sanirim koyu katolik ve maco diye bilinen Ispanyollari en zayif yerlerinden vurmasi. Sanki Ispanyollar bu iki konuya takmis gibiler; cunku son zamanlarda izledigimiz hemen hemen tum Ispanyolca filmlerde bu konulara gondermeler var. Velhasil bu filmi de begendik...8/10

Ekiple Eglence

Benim de icinde bulundugum New York'taki yazilim destek ekibi mudurumuzle birlikte 5 kisi. Bizim mudurun mudurune (Kevin) bagli iki kardes grubumuz daha var. Biri hemen yanimizdaki 5 kisilik Sunucu Destek (Server Administration) grubu, digeri ayri bir binadaki 6 kisilik Kullanici Destek (Workplace) grubu.

Carsamba gunu pizza gunumuzdu, 3 ekip bir araya geldik. Ilk defa votkali pizza ismarlanmis, en gozde pizza o oldu. Ekipten biri Wisconsin'li, oranin muhtesem peynirleri var. Gelirken 'super sharp cheddar' ve 'super super sharp cheddar' peynirlerinden getirmis. Millet pizza'ya yumulunca pek peynire sira gelmedi. Bir tanesi hic acilmadi, parasini verip onu aldim. Bezen de cok begendi.


Persembe gunu ayni ekip bu sefer Chelsea Piers'a gittik. Isten 6'ta ciktik ve tam yarim saat bos taksi bulmaya calistik. Once yemekler yendi, biralar ismarlandi, is stresi atildi ve keyifler yerine geldi. Sonra bowling salonuna gectik. 3 ekip 2 saat bowling oynadik, bir yandan da surekli pizza ve bira geldi. Kevin'in video-kamerasi ile fotograflar cekildi.

Gece 11'de artik kalkalim dedik. 6 tane taksi cagirdik ama bayagi bir yogunmus taksiler bekleyebilirsiniz dediler. Yine de 15 dk. sonra ilk taksi geldi ben de digerlerine taksilerin gelmeye basladigini haber verip ilkine bindim, Jersey City'de oturan 2 arkadas da benimle geldi. Onlar benimle gelince yoldan sirketi arayip, 1 taksiyi iptal ettik.

Ertesi gun ise geldigimde Kevin benim masamda oturmus bizimkilerle muhabbet ediyordu. Gorunce "hah iste dustun elime" dedi. N'oldu falan dedik, meger bir sekilde 4 taksi gelmis ve hepsi kapilmis. Herhalde yanlis hesaplamisiz, Kevin'a taksi kalmamis. Soyledigine gore, bati yakasindaki Chelsea Piers'dan dogu yakasindaki sirkete kadar yurumek zorunda kalmis ve gece 1'de eve varabilmis. Fotograflari da SharePoint'e koymus, acaip komik cikmisiz. Gece ilerledikce hepten kopmus herkes zaten epey bir e-mail trafigi dondu; eglendik...

Aksam bir ara bowling skorbordu bozuldu. Bir gorevli geldi ve aleti uzunca bir cubukla alttan bir yerinden ittirerek resetledi. Bir de baktik ki ne gorelim, 486SX 25MHz'lik bir bilgisayarmis alet. Asagidaki resimde cok belli olmuyor ama bilgisayar reboot ederken goruluyor.

Salı, Temmuz 12, 2005

Topluma Hizmet Gunu...

Bana gore nasil yardimseverlik Turk toplumunu tanimlayan ozelliklerden biri ise gonullulukte Amerikan toplumunu tanimlayan ozelliklerden biri. Irili ufakli gonulluluk uzerine insa edilmis binlerce yardim organizasyonu var! Calisanlarinin icinde bulunduklari topluma (Community) gonullu hizmet etmesi, ozellikle buyuk sirketler tarafindan da desteklenen bir sey. Yilda bir gun, ise gitmek yerine, sectiginiz bir CTW (Community Team Work) Projesinde calisiyorsunuz. Sirket yonetimleri tarafindan cok desteklenen bir olay.

Gecen yil oldugu gibi bu yilda Javits Center'daki Yiyecek Fuarinin bitisinin ardindan firmalarin bagisladigi yiyeceklerin toplanmasi projesini sectim. Bu isi City Harvest orgutluyor. Yilin en buyuk organizasyonu bu. City Harvest, her gun gonulluler araciligi ile NY'daki restoranlardan, meyve sebze hallerinden vs. yiyecekleri topluyor ve sehirdeki barinaklarda (shelter) yasayan insanlara dagitiyor. Normalde haftada 25 ton yiyecek toplaniyor ve 250,000 kisiye ulasiyor bu yiyecekler. Sadece bugun toplandigimiz yiyecek miktari ise 50 tonun uzerinde. 10 Milyon New York'lunun 1 milyonu bu yardima ihtiyac duyuyor!...

Fuar bugun saat 4'te bitti. 2'de orda olmam gerekiyordu ama bilgisayarin basindan kalkamayinca evden ciktigimda saat 1:50 idi. Ama o saatte trafik olmadigindan 10 dk. sonra sehre vardim. Tabii en buyuk sorun park! Javits Center 5 blok kaplayan devasa bir yer ve yakinlarinda sokaga park etmek mumkun degil, dolayisiyla ilk buldugum otoparka'a girdim. Tum gun park $20 yaziyordu. NY icin fena rakam degil.

Saat 4'de fuar biter bitmez iki kata dagildik. Eski sirketim Morgan Stanley'den tanidik bir iki sima gordum. Bizim Goldman Sachs Yatirim gurubundan da 2 yazilimci arkadasa rastladim. Credit Suisse First Boston den de gelen epey bir gonullu vardi ve toplamda 300 kisiye yakindk sanirim. Saat 6'ya kadar hummali bir sekilde teker teker once bizim sorumlu oldugumuz standlari bitirince de etraftaki digerlerini gezip bagislanan bozulabilecek ve dayanikli yiyecek malzemelerini topladik.

Bozulabilecek yiyecekler 2 saat icerisinde toplanip buzdolabi olan kamyonlara yuklenmek zorunda. Once onlari daha sonra da kalanlari belirlenen alanlara yigdik. Saat 6 civarinda alt kat tamamen bitti. Ekip kaptanlari telsizlerle haberlesip kendi ekiplerinde bosa cikanlari yardima ihtiyaci olan diger ekiplere dagitti. Kamyonlar geldi ve fork-liftlerle yiyecekler yuklenmeye baslaninca yapacak bir sey kalmadi.

Gecen yil 65 ton yiyecek toplamistik, bakalim bu yil ne kadar olacak...

Bugun de bitti...

Bugun ofisten iki kisi Lasik ameliyati olmayi dusunduklerini soyleyip bilgi istediler. Inglizce blog'daki linki gonderdim. Bu ara en sik kullandigim laf, "bloga yazdim, gidin bakin" olmaya basladi :))

Is cikisi bir kac kisi, ofise yakin bir bara takildik ama ben 7.30 express otobusunu yakalamak istedigimden cok kalamadim. Eve girdikten iki dk. sonra Bezen geldi. Meger o benden yarim saat once otobuse binmis ama Manhattan'i New Jersey'e baglayan Lincoln Tunelinde kaza olmus ve bayagi bir beklemisler otobuste...

Tatilimiz geldi bu aralar... Bir cruise (gemi muhabbeti) yapsak mi diye dusunuyorduk. Isten daha once gemi yolculuguna cikan arkadaslarla konup bilgi aldim. Bezen'de bir haftadir internetten epey bir arastirdi, sonucta degmeyecegine karar verdik. Bezen simdilik Jamaica'yi arastiriyor, bakalim ne cikacak...

Eve gelince, aksam ustu ugrastigim bir (ksh) unix korn shell scriptini biraz daha iyilestireyim diye ofise baglandim. Fena takildim, 'hah bu iyi oldu' dedigimde baktim gece yarisi olmus. Allahtan yarin ise gitmiyorum, ogleden sonra saat 2'de Fancy Food Show kapanisina Javits Center'da olmam gerekiyor CTW (Community Team Work) icin. Ne oldugunu sonra yazarim.

Pazar, Temmuz 10, 2005

Yazin ortasina geldik...

Evet yazin ortasina geldik ama havalarin bundan haberi yok galiba. Temmuz'la birlikte Kasirga sezonu acildi. Asagilarda, Kuba tarafinda bir yerlerde yine bir kasirga var bu aralar. New York'a yagmuru geldi hafta ici. Iki kere is cikisi islandik.

Cumartesi sabahi Balkir Unur ve ailesi kahvaltiya geldi. Balkir'in annesi, ablasi Arzu, enistesi Murat ve yegeni Zeynep iki haftaligina onu ziyarete geldiler. Bizimki her yere otobus trenle gittigi icin pek yollari bilmiyor, ha bire kayboluyorlar. O yuzden gelmeleri nerdeyse ogleni buldu. Balkir'in annesinin dogum gunu idi. Pastamizla ona supriz yaptik :) Resim cekenin resmi olmazmis, bu resimde de maalesef resmi ceken Murat yok.

Kahvaltidan sonra biz de onlarla cikip Jersey Gardens'a alisverise gittik.

Elliptikte 1 saat kalmaya basladigimdan beri spor ayakkabilarimin aslinda pek bu ise uygun olmadigini kesfettim. Ama artik internette arastirma yapmadan bir sey alamaz hale geldigimden, sadece piyasada neler varmis, fiyatlari neymis inceledim. Sonra eve gelince bir sure Runner's World dergisinden kort/kosu ayakkabisi alirken nelere bakmak lazim okudum. New Balance 800 MX'in yanisira Asics ve Adidas'in iki modelini deneyecegim tekrar... Bu arada yazilarin birinde ilginc gelen bir bilgi gordum: "Ayakkabi almaya gittiginizde en uzun parmaginizla ayakkabinin ucu arasinda ~1cm olmali. Buna dikkat edin cunku ayakkabi numaranizi bildiginizi sanirsiniz ama yaniliyor olabilirsiniz cunku yaslandikca ve kostukca ayaklariniz buyur" yaziyordu...

Cumartesi aksami sinemaya gidelim diyorduk ama evden cikmak gelmedi icimizden. Eda ile Murat geldi; The Jacket'i izledik. Bu filmle ilgili izlenimlerimiz asagidaki yazida var.

Pazar sabahi, Bezen Paterson'daki Star Pide'den iki pide aldi, kahvaltida cayla harika gitti. Aksam ustu, Demir adinda bir bebekleri dunyaya gelen arkadaslarimiz Anil ve Ozlem'i gormeye Bloomfield a gittik. Ve bir hafta sonu daha bitti...

Film: The Jacket ve Presumed Innocent


The Jacket, Ilk korfez savasinda yaralanan bir askerin, halusinasyon ile gercek, gecmis ile gelecek arasinda gidis gelisini oykulendiren ilginc bir film. 1973 dogumlu bas aktor Adrien Brody nin izledigim ilk filmi bu (evet The Pianisti hala izlemedim). Keira Knightley'i ise en son King Arthur filminde izlemistik. Bu tip filmlere iyi giden bir yuzu var. Aslinda bu acidan Adrien Brody de iyi bir secim olmus. Onun da uzgun bir yuzu var...7.5/10

Presumed Innocent 1990 yapimi, Harrison Ford'un pek gozde oldugu donemlerden bir film. Film'de Harrison Ford, cozmeye ugrastigi cinayeti islemekle suclanan bir dava avukati rolunde. Filmin gelisimi ile supriz iliskiler zinciri ortaya dokuluyor ve gittikce daha heyecanli bir film haline geliyor. Filmdeki tek heyecanlanmayan kisi ise Harrison Ford, film bitse de gitsek havasinda :) Sonucu cok guzel baglamislar, sirf bu yuzden bile izlemege deger...8/10

Cumartesi, Temmuz 09, 2005

Film: Hide and Seek ve Donnie Brasco


Hide and Seek bir gerilim filmi. Film'de Robert De Niro nun kizini oynayan 11 yasindaki Dakota Fanning, War of the Worlds filminde de Tom Cruise in kizi rolunde.

Film IMDB'ye gore pek tutulmamis gorunuyor ama bence kotu degil. DVD'sinde 4 alternatif bitis koymuslar. Guzel olmus...7.5/10

Donnie Brasco gercek bir hikaye uzerine kurulu bir film. Al Pacino alisik oldugumuz ana gangster tipinde degil de daha asagilardaki birini canlandirirken, asil vurgu orgute sizan FBI ajani Joseph D. 'Joe' Pistone'i canlandiran Johnny Depp uzerinde. Filmin sonunda yaptiklarindan oturu ajana madalya ve 500$ odul veriliyor ve adamin bunun karsiliginda odedigi bedeli dusunuyorsunuz! Buyuk ozveri...

3 yil boyunca her an desifre olma ve oldurulme ihtimali var. Karisi ve 3 cocugu dogru durust yuzunu goremiyor. Topladigi deliller ve sahitligi ile 200 mafya elemani tutuklaniyor...

Pistone artik baska bir isimle bir yerlerde yasiyor. Amerikan hukumeti ona hizmetlerinden dolayi 500$'lik odul ceki veriyor ama mafya onu oldurene 500,000$lik odul vaad ediyor!

Ote yandan, bir Sopranos fanatigi olarak filmi cok iyi bulmadigimi soylemeden de gecemiyecegim...7/10

Cuma, Temmuz 08, 2005

Alan adi degisiklikleri...

Gecen aylarda yazmistim... Bir yanlis anlama yuzunden adimiza kayitli hindistan.net alan adi yenilenmedi ve birileri aldi. O gitmis ama Turkiye'de iken mp3lerimi paylasmak icin kullandigim scorion.net adresi bosa cikmis. Hem onu hem de hindistan.us adreslerini satin aldim.

Çarşamba, Temmuz 06, 2005

Google Earth Plus

Google'dan cok hos ve bedava bir program daha!

Google Earth Plus

Eger bilgisayarinizin spesifikasyonlari tutuyorsa mutlaka deneyin. Google Maps ve Google Local'in etkilesimli, bilgisayariniza indirip kurabileceginiz bir program. Efektler olaganustu guzel.

Program acildiginda donen bir dunya goruyorsunuz. Sonra bir adres girdiginizde, uzaydan hizla o adrese yakinlasiyor. Cok etkileyici ve hos yapmislar! Ayni sekilde baska bir adres girdiginizde bulundugunuz adresten oraya ziplar gibi goturuyor sizi. Bedava, deneyin, deneyin!

Bedava Muzik MP3leri

BBC'nin http://www.bbc.co.uk/radio3 sitesinden baslayarak ulasabileceginiz mp3lerle ilgili bir yaziyi Ingilizce blog'a astim, ilgilenenler icin adres:
http://sc0ri0n.blogspot.com/2005/07/free-music-downloads-from-bbc-others.html

Ozellikle klasik ve caz sevenlerin hosuna gidecegini saniyorum...

Tatil Sonrasi Ofis

3 gunluk tatil sonrasi, 'elimi incittim, yarin gelmiyorum' dedigim icin ise gidince 'tamam, kendini incitmene gerek yoktu, 1 gun daha tatil verirdik' gibi epey bir espri geldi tabii :)

200 kusur e-mail birikmis bir gunde. Sabah onlari okuyup gundemi yakalamaya calismakla gecti. Bir ara 4. kattaki hemsireye ugrayip elimi yeniden bandajlattim...

Bir langirt masamiz var ofiste; bizim mudurle hemen hergun bir kac kere ziyaret ederiz.
Oglen vakti "hadi" diyince, "yok elim kotu, oynamayayim bugun" dedim. "Ha anladim hikayene sadik kalma pesindesin" dedi :)) "E hadi ama tek kolumla oynayacagim, kaybedersen nasil aciklayacaksin bilmem" dedim ama 7-3 ondeyken 10-7 kaybettim...

Temmuz'un 6si bugun ama hala ara ara sagnak yagmura tutuluyoruz. Bugun de 7'ye dogru isten cikarken basladi. Biraz bekledik, diner gibi olunca ciktik ama. 7:30'daki son ekspress otobusu yakaladim. Bindim bir de baktim Bezen Hindistan koltuklarin birinde kitabina dalmis. Guzel bir haber; bugun Bezen'in kardesi Engin, ABD icin turist vizesi aldi, pek mutluyuz netekim!

5 Temmuz Film Gunu

Elimi incittigim icin evde kalinca bugun bari bir kac film izleyeyim dedim. Bezen Hindistan 'The Ring' daha once seyretmis ve cok begenmisti. Ben de izleyeyim dedim.

The Ring



Ovuldugu kadar varmis; guzel bir gerilim filmi ve ozellikle Mulholland Dr. filminde oyunculuguna bayildigim Naomi Watts bu filme cok cok iyi gitmis 8.5/10

Sonra, oldu olacak bu filmin orjinalini izleyeyim dedim ve 1998'de Japonya'da cekilen Ringu filmini izledim. Hollywood yapimi olanini daha cok begendim. Japon versiyonu gecen yil izledigimiz guzel bir korku filmi olan The Grudge ile benzerlikler tasiyor. Iki kultur arasindaki farki gormek acisindan da ilginc oldu. Japon versiyonunda basrol oyuncusu kadin kadar erkek arkadasi da etkili, hatta gizemi cozme isini daha cok o ustune aliyor. Oysa Amerikan versiyonunda kadinin daha agir bastigi goruluyor.

Neyse, o bitince arkasindan, o filmin devami olan Ringu 2 yi izledim. Biraz fazla uzatmislar ve cok iyi baglayamamislar gibi geldi. Oldu olacak olayin baslangicini irdeleyen 3. filmi de izleyeyim dedim ama DivX'ini indirmistim o filmin ve alt yazisi yokmus...

Aksam'da bir turlu vakit bulup izleyemedigim American Pie 2 yi izledim. American Wedding kadar iyi bulmadim ama yine de kimi bolumlerinde gulme krizleri geldi. Guzel bir seri!

Allamuchy Park'ta 4 Temmuz

Pazartesi 4 Temmuz oldugu icin ABD'de tatil idi. 4 Temmuz 1976, Amerika'lilarin Ingilizler'den bagimsizliklarini ilan ettikleri gun (Independence Day).

Biz de tum hafta sonu, 4 temmuz barbekusuz olmaz diye diye hazirlandik. Pazartesi epey bir telefon trafiginden sonra 2 yil once grupca gittigimiz 45 dk uzakliktaki Allamuchy Parkina gitmeye karar verdik.

Velhasil aradik baktik ki, "guzel havalarda kapali ortama gitmeyi reddediyorum" diye bana bahaneler bulan Ilkay Kazakci Bey "Turkiye'de dugun filan derken cok yiyecegiz, hazirlanalim" diye kalkip gym'e gitmis. Ustelik, bir de yuklenmis ki ne yuklenmis, sonunda "halim yok, basim donuyor" dedi, park ve dahi barbekuyu es gecti.

Neyse, benim bisikletle, Haydar Bolunmez kardesin bisikletini ve dahi bir suru zimbirtiyi bizim Ford Explorer'in bagajina tikistirdik. Eda - Murat Kilic ta yetisti ve 2:30 gibi toplanip yola ciktik.

Allamuchy Park - Yanmayan Ocak...


Parka vardigimizda ben daha kahvalti etmemistim, haliyle hemen ocagi yakalim dedik ama nalet alet yanmadi bir turlu ugrastirdi biraz.

Allamuchy Park, NJ - Eda - Bezen


Resimde, arkada Murat ile Haydar ocagi alevlendirmeye calisirken, Eda ile Bezen kahvalti etmenin rahatligi icinde gorunuyor:)

Neyse, ocak yandi, etler pisti, afiyetle yenildi icildi ve koltuklarimiza kurulduk; muhabbet fasli basladi. Eda ile Murat'in 8. evlilik yildonumunu de kutladik.



Sonra, harekette bereket vardir diyip Haydar, Eda, Murat ve ben bisikletlere bindik ve 2 yil once gittigimiz bisiklet yolundan ilerlemeye basladik.

Allamuchy Park, NJ - Bisiklete binme vakti


Yola ciktiktan az sonra eldivenlerimi takmayi unuttugumu farkettim. Almak icin donmedim; kotu bir kararmis! Cakil yiginlarini gorunce aklima geldi, Haydar'a memleketle ilgili bir animi anlatiyordum. Birde on teker bir tasin uzerinden sekti ve kendimi yerde buldum. Yer keskin taslarla doseli oldugundan sol bacagim ufak tefek cizikler olustu. Sag kol bilegimide ve sol avucumun icinde 2cm capinda bir alan soyuluverdi.

Mecburen geri donduk. Yikadik, temizledik, eve varinca da bandajladik. Baslarda keyboard kullanirken bazi parmaklarim aciyordu. Mudurume telefon edip, takim arkadaslarima ertesi gun ise gelemeyecegimi yazdim...

Pazartesi, Temmuz 04, 2005

Odalarda Isiksizim...

Gecenlerde "Flash Oyunlari" baslikli bir yazi yazmistim. Bir iki arkadas takilmis. Hatta bahane oldu Ilkay Beyin bir arkadasi ile (Erduran) tanistik bu sayede. CanimGrubum@YahooGroups.com diye bir e-mail grubu var, tesadufen gordum. Orda bir ara takilmis insanlar, her hafta bir 'oda' problemi yayinlanmis. Bir sonraki hafta da odadan cikmayi basaranlar listeleniyor ve cozumler yaziliyo, tabii becerebilen olursa...

Kolleksiyonculuk tarafim tuttu mesajlari taradim ve bazi oda problemlerini toparladim:

Crimson Room
http://www.fasco-csc.com/works/crimson/crimson_e.php

Viridian's Room
http://www.fasco-csc.com/works/viridian/index_e.php

Maama's Room
http://www.maama.com/download/socute/view.php?id=000091

Swan's Room
http://mofuya.com/flash/swan.htm

Blue Chamber
http://www.fasco-csc.com/works/bluechamber/index_e.php

The Doors
http://alt.tnt.tv/games/thedoors/

Dr. Metro
http://www.xylo.co.jp/animetion/game/orignalgames/drmetoro/drmetoro.html

Bazilarinin cozumlerini de bu yaziya 'comment' olarak postalayacagim...

Pazar, Temmuz 03, 2005

Haftasonu ve Filmler...

WAR OF THE WORLDS

Cumartesi oglenden, aksama n'apalim demeye basladik ve 10 matinesine War Of The Worlds filmine gitmeye karar verdik. Aradik, Murat Kilic "ben gelirim" dedi. Gec gittigimiz 'Batman' filminde Eda'nin uyudugu soylentileri cikmisti ama O da gelirim dedi. Ilkay Kazakci kardesimizden ise gelmesini istemisler, sabahin kor kokunde kalkmis gitmis. O kadar erken kalkinca gelmez diyorduk ama o da istekli cikti.

Neyse, ogleden sonra 2 saat ben gym'de spor yaparken Bezen Hindistan "Cache Hunting" sitelerini dolasmis. Nutley'de Kingston parki civarinda gizlenmis bir 'cache' varmis, GPS'e indirdik koordinatlarini. Kilic familyasi ile aksamustu, bisikletle parklarda turlamaya sozlesmistik, Bezen'de o arada gizli cache'yi aramaya karar verdi. Ilkay'da hevesli cikinca ikisi, ellerinde GPS bu gizli kutucugun pesine dustu.

Biz bisikletle epey bir dolastik, hava kararirken donus yolunda Bezen ve Ilkay'i bulduk. GPS'e gore nehir yataginda bir yerlerdeymis bu gizli kutucuk ama sinekler rahat vermemis, baska zamana biraktilar...

Neyse, filme gelelim. ABD'de maalesef biletler numarali degil: 'erken gelen oturur' hesabi var. Sanirim bunu, insanlar erken filme gelsin, reklamlari vs. izlesin, bir seyler yesin icsinler diye yapiyorlar. Biz de filmin baslamasina 20 dk kala gittik ama salon neredeyse doluydu. Ilkay onlerde, cikisa yakin bir yere oturdu. Biz de ikiser ikiser dagildik.

Film, H.G. Wells'in (1866-1946), 1898 yilinda yazdigi ayni adli roman uzerine kurulmus. Ilki 1950'lerde cekilmis. Yine daha once izleyip begendigim Time Machine filmi de yazarin 1895'de yazdigi bir baska kitaptan uyarlanmis.

Iki saatlik film bitip disari ciktigimizda Kilic familyasi filmi begendiklerini soylediler. Biz de begendik. Yalniz bir gariplik gormustum ki IMDB'de gaf diye yazmislar: Tripotlar cikmadan hemen once tum elektrikli cihazlar bozuluveriyor. Ama sonra birinin kamera ile tripotlari cektigi goruluyor, sanki bir kurgu hatasi var orda...Notumuz: 8/10

Gel gor ki Ilkay kayip! Bekledik biraz cikmayinca herhalde beklemeyip eve gitti dedik. Aradik ki meger bizimkinin uykusu gelmis, filmi de begenmemis ortasinda cikmis, eve gitmis. Ama Ilkay Bey'in filmi sevmemesi kistas degil; cunku neyi seviyorsun sorusuna cevabi su: "James Bond ve ya onun gibi.." :)

The Missing

Pazar sabahi, ehem oglen diyelim biz, New York Health Club'in New Rochelle'deki 'ozel plaj'ina gittik. Harbiden ozel plajmis; cunku plaj filan yok ortalikta! Guya 'olimpik havuz' da ana baba gunu. Bezen yuzdu biraz, ben sadece guneslenmeyi tercih ettim. 2-3 saat takilip ciktik; ruzgardan farketmemistik ama biraz daha kalsak soyulacak derecede yanacakmisiz zaten.

Eve gelince son gelen filmlerden The Missing'i izleyelim dedik. Tommy Lee Jones 59 yasinda ma hala boyle hareketli filmler cekebiliyor. Hos Space Cowboys gibi yalan filmler de cekti ama baska pek cok filmini severek izledim. Bunlardan en net aklimda kalan sahne, Blown Away filminde U2'nun muzigiyle bir yandan bomba hazirlarken bir yandan kendinden gecmis dansedisidir, ne zaman U2 dinlesem aklima o gelir netekim!

Ve Cate Blanchett! Gecen hafta sonu O'nu The Aviator filminde izlemistik. Yine hafta ici bir medyumu canlandirdigi "The Gift" filmini gormus ve her iki filmde de begenmistim. Sonucta film bir western ama onda da siritmamis; becerikli bir hatun. Ilginc bir benzerlik, 'The Gift' filminde agir bir guneyli aksani ile konusuyordu. Bunda da biraz egitimsiz bir guneyli aksani kullanmis. Filmin aman aman bir tarafi yok ama kotu de degil, o yuzden notumuz 7/10.

Cuma, Temmuz 01, 2005

Sandra Day O'Connor

Sandra Day O'Connor 1981 yilinda Ronald Reagan tarafindan "Supreme Court" (bizdeki Anayasa mahkemesi) uyeligine atanmis ABD tarihindeki ilk kadin yargic. 24 yil sonra bugun kendini emekliye ayirdi ve tum gun televizyonlarda bu konu konusuluyor...

ABD'yi bilmeyen biri icin bu olayin onemini kavramak biraz zor ama uzun vadede pek cok insanin hayatini etkileyebilecek bir konu! Neden mi? ABD bir hukuk ulkesidir ve ABD’yi ABD yapan temel oge Anayasasidir. Bu anayasayi yorumlayan 9 tane yargic, tum Amerika’lilari etkileyecek kararlar alirlar. Ancak, ABD’nin dunyadaki konumu dolayisiyla bu kararlar bazen sadece Amerika’lilari etkilemekle kalmiyor. Bunu birazdan acacagim ama biraz geriye gidip Amerikan tarihinin belki de en unlu davasi ‘Roe vs. Wade’ ve Sandra O’Connor’in davadaki rolunden bahsedelim..

Sandra O’Connor, Ronald Regan tarafindan bu goreve getirilirken, muhafazakarlari gozetecek, Cumhuriyetcilerin cizgisinde biri olarak dusunulmus. Gel gor ki, verdigi oylarin 2/3u muhafazakar yargiclarla ayni yonde olsa da bazen liberal yargiclarla birlikte olmus ve genelde 4-4 esitligi bozup karari belirleyen kisi olmus. Farkli zamanlarda farkli taraflarla birlikte olmasi yuzunden ‘swing vote’ yani ‘sagi-solu belli olmayan oy’ olarak adlandiriliyordu.

Roe vs. Wade’e gelirsek…ABD'deki devletcikler (eyaletler) kendi kanunlarini cikartirlar. Mesela, Texas kurtaji yasaklamis. 1970 yilinda Sarah Weddington adinda genc bir bayan avukat, muvekkili bekar bir bayan olan Norma McCorvey’in tecavuze ugrayip hamile kaldigi ve Texas kanunlari yuzunden kurtaj olamamasi nedeniyle magdur oldugu iddiasi ile bir dava acar. Bu gibi davalarda kurban elbette kimligini afise etmek istemiyor, o yuzden mahkeme, Norma McCorvey yerine takma bir isim kullaniyor: Jane Roe.

Sonradan davaya baska magdurlar da katiliyor. Dallas savcisi Henry Wade de kanunu savunan taraf oluyor (Roe Wade’e karsi – Roe vs. Wade). Bu dava ile ilgili yaziyi Wikipedia’da ve milyonlarca web sitesinden okuyabilirsiniz. Kisa keselim, Anayasa mahkemesi protestolar sunlar bunlar dinlemez ve 22 Ocak 1973 senesinde, 7-2 Roe’nun tarafini hakli bulur, kurtaji yasaklamanin anayasaya aykiri olduguna hukmeder.

O gun bugundur bu dava ABD’de turnusol kagidi muamelesi gorur. Kisisel ozgurluk, secme hakki diyen Demokratlar Roe’nun tarafini, ‘degerler’ diyen hristiyan muhafazakar Cumhuriyetciler ise Wade’in tarafini tutar. Is burda bitmemis tabii. O gun bugundur hristiyan – evangelist – muhafazakar taraf bu hukmun degistirilmesi icin ugrasiyor.

Amerika 1950’lerin Amerika’si degil. Gittikce saga kayan, sahinlesen, ‘Corporate America’ lafinin hakkini vermek istercesine buyuk sirketlerin daha da buyuyup gucunu arttirdigi, kisisel hak ve ozgurluklerin daha da azaldigi bir ulke olma yolunda gidiyor.
Bundan 40-50 sene once tum Anayasa Mahkemesi uyeleri Liberal iken, Demokrat baskanlar cok seslilik adina kendi donemlerinde Muhafazakar isimleri aday gostermisler. Muhafazakarlarin ne yaptigini soylemeye gerek yok. Yavas yavas liberaller sahneden cekiliyor ve daha muhafazakar bir yargic toplulugu tum Amerikalilarin hayatini degistirecek kararlar aliyorlar. Simdiye kadar ki tum denemelerde 5-4 Roe galip geldi ve 5. kisi Sandra O’Connor oldu.

Bir ilginc not daha dusup, biraz daha genis acidan bakalim. Gecenlerde CSI'in bir bolumunde Grissom soyle bir laf etti: “ Ne oldugumuz hic degismez ama kim oldugumuz surekli degisir”. Jane Roe yani Norma McCorvey de George W. Bush gibi sonradan ‘dine’ doner, koyu bir hristiyan olur ve kurtaja karsi cikanlarin safina katilir. Aslinda tecavuze ugramadigini ve avukatinin kendisini kullandigini iddia etti. Hatta bir iki yil once kararin iptali icin anayasa mahkemesine basvurdu ama basvurusu ‘makul bir zamanda’ itiraz etmedigi gerekcesi ile kabul edilmedi.

Konu elbette sadece kurtaj degil. Daha bir iki gun once ‘MGM vs. Grokster’ davasinda teknoloji firmalarini ve programcilari uzen, Hollywood’u sevindiren bir karar cikti Anayasa mahkemesinden. Bu karara gore, lisansli bir urunu kopyalama ya da kanunsuz bir sekilde dagitimina izin veren teknolojileri ureten firmalar, bu urun yasal amaclar icin de kullaniliyor olsa bile dava edilebilecekler. Aslinda cok basite indirgedim, daha karisik bir durum ama sonucta Cumhuriyetcilerin arkasinda oldugu is dunyasinin sevindigi bir sonuc.

Ote yandan, 1984 yilinda Universal Studios, betamax’in kopyalamaya izin vermesi sebebiyle Sony’e karsi actigi davada Sony vs. Universal City Studios Anayasa Mahkemesi ‘kisisel kullanim amacli olarak Televizyon yayinlarinin kopyalanmasinin yasal olduguna’ karar vermisti. Dedigim gibi Anayasa mahkemesinde alinan bir karar o andan itibaren insanlarin hayatini etkilemeye basliyor. Bu kararin ardindan piyasaya cikan tum ‘kayit’ cihazlari bu karardan etkilendi. Gittikce muhafazakarlasan bir anayasa mahkemesinden boyle bir karar cikmasi belki de artik daha zor.

George W. Bush ortadan birini secer mi gibi anlamsiz ve iyimser sorular soruluyor ama Bush’un seceresi ortada. Koyu muhafazakar ve parti cizgisinde birini aday gostereceginden eminim.