Salı, Ağustos 29, 2006

Disci


Bugun disci randevum vardi. Neyse ki 6 aylik dis bakimiydi sadece. Hos onu bile mumkun oldugunca erteliyorum her seferinde. Disci fobim var cunku. Dis bakimini/temizligini bile anestezi ile yaptiraniniz var mi benden baska:)) Kaynak makinalarinin, cesitli insaat makinalarinin cikardigi sesler hep disciyi hatirlatir bana. Lise 2deyken kurumun discisine dis cekimi icin yapilan bir ziyaret sonrasi ayakta doktorla konusurken artik nasil siktiysam kendimi bayilmistim. Yere duserken duvarin kosesine carpmisim basimi, kafam yarilmis. Kendime geldigim zaman 5-6 kisi disci koltuguna yatiriyordu beni. Koltugun tepesindeki o isikti ilk gozume carpan ve ilk aklima gelen eyvah simdi de dolgu yapacaklar olmustu. Ancak biraz sonra basimin acaip zonkladigini ve beni koltukta tutmaya calisan kisileri farketmistim. Disci korkusu yuzunden hastanelik olmuslugum da vardir yani:) O sirada babami ofisinde bulamayip yana yakila binada onu aradiklari icin tum kurum ayaga kalkmisti.

Universite sinavi icin dersaneye giderken discilik yaz diye tutturmustu fen hocam. Sadece bana degil, o yil matematik/fen'den sinava girecek herkese tercih listesine disciligi de eklemeleri icin baski yapiyorlardi. Disciligin puani da dusuktu sanirim, ondan herhalde. Onemli olan bir yeri kazanmis olmamiz degil mi zaten dersaneler icin, neresi olursa olsun, yeter ki bu yil bilmemkac kisiyi universiteye soktuk afisindeki sayi fazla olsun. Fobimin de farkindaydi ustelik bu adam. Kendimi disci olarak dusunuyorum da pek egleniyorum. Artik kim kime bakardi bilmiyorum:) Bir arkadasimin ablasi disci olmustu ama kizcagizi kan tutuyordu. Ilk hastasinin yaninda kan gorunce bayilmis bizim doktor hanim. Rezalete bak. Hasta nasil bir sok yasamistir kim bilir. Aklima geldikce gulerim hala. Simdi nasil bir discidir, hala disci midir bilmiyorum.

Pazar, Ağustos 27, 2006

Yaz Yagmuru mu Yagmurlu Yaz mi


Gene yagmur yagiyor:( Bu yaz durmak bilmeyen yagmurlar ve asiri nemli sicaklar arasinda gecti resmen, cok sevimsiz. Surda yazin bitmesine zaten azicik kalmisken persembeden beri aralikli olarak yagmur yagiyor, gunes yok ortalarda. Hatta bugun henuz durmadi sanirim yagmur, disariyla goz goze gelmemeye calisiyorum.

Dun ogleden sonra yagmadi neyse ki de Mina ve Charles'la barbekumuzu yapabildik. Mina ve Charles Bridgeport, Connecticut'da oturuyorlar. Haftasonu trafigiyle onlara gidisimiz 2-2.5 saat falan suruyor. Dun yola cikarken bu sureyi kisaltmak icin fazlasiyla azimliydik. Hatta icgudulerimize kulak verelim diyip gps'i bile kapattik bir noktada. Nooldu, yol cok kalabalik hadi cikip aralardan gitmeyi deneyelim derken ara yollarda yarim saate yakin donup durup bir sonuca varamayip gene gps'i acip kalabalik dedigimiz yola geri donup pasa pasa gps'in verdigi yoldan gittik:) Gecenlerde bir haftasonu farkli ama yine kalabalik bir yolda bu yontemi denemis ve basarili olmustuk, bayagi kisaltmistik yolumuzu. Ama heryerde tutmuyormus demek ki bu yontem:)

Mina ve Charles'in evleri tam gol kenarinda. Cok da temiz bir gol, belirli araliklarla temizleniyor. Karsi kiyida plaj var hatta. Gecen yil gittimizde yuzmustuk, su soguktu ama o sicakta cok iyi gelmisti. Dun hava kapali ve serin oldugu icin tesebbus bile etmedik. Sabah kahvalti edip oyle cikmistik yola, cok buyuk hataymis. Arkadaslarimiz oyle guzel ve kapsamli bir sofra hazirlamis ki bir onceki aksam da yemesek olurmus:) Biz patlama noktasina gelmisken aaa doydunuz mu hemen daha biftekler var olmaz ki ama diyen Charles'i bir lokma daha yiyemeyecegimize ikna etmemiz biraz zaman aldi tabi. Yemek sonrasi Adil ve Charles laptoplara gomulup birbirlerini bulmusken bilgisayar muhabbeti yaptilar bolca, biz de Minayla disarida gole karsi aksamustunun tadini cikarttik. Sineklere karsi kullandiklari mumlar cok ise yaradi. Biraz ileride masamizi cevreleyen cok sayida minik sinek vardi ama hicbiri yanimiza yaklasamadi. Bir dahaki kabin haftasonumuz icin bu mumlardan alip goturecegim mutlaka.

Ahh, soylemeyi unuttum, teyze oluyorum:))))) Sevgili arkadaslarimiz Mina ve Charles'in kizlari kismetse yilsonunda katilacak aramiza. Isim secme calismalarina basladik. Anne Turk baba Nijeryali yasanan yer Amerika olunca her yerde rahatca okunabilecek, yazilabilecek, faul anlamlara gelmeyecek isim bulmak pek kolay olmuyor tabi. Neyse ki zamanimiz var, simdilik adi pumpkin:))

Ordan burdan sohbet ederken zaman gecivermis. Biz kahvelerimizi yudumlarken saat 11 olmustu nerdeyse. Donus iyiydi, daha bos olacagini dusundugumuz bir yoldan gitmek icin mesafeyi biraz uzattik ama yol acikti gercekten de, 1.5 saatten biraz az surdu donus yolu. Eve gelince farkettik ki cantamizi onlarda unutmusuz. Gecen hafta da kamerayi Yagmur'da unutmustuk. Her gittigimiz yerde birsey unutuyoruz bu ara. Bu sefer kamerayi unutmayalim diye odaklandik, canta kalmis.

Gecen hafta Yagmur'u yeni evinde ziyaret ettik. Balkon kahvaltisi yaptik Yagmur ve Enginle beraber. Engin sicak simit ve mangalda pismis sucuklarla mest etti bizi. O gun de cok sicakti, balkonda fazla oturamayip masayi da tuttugumuz gibi salona tasidik kahvaltimizi bir sure sonra. Ne kadar az esyam var deseniz de bu tasinma isleri bitmiyor bir turlu. Ivir zivir derken o kadar cok kutu cikiyor ki inanamiyor insan. Housewarming partisini yerlesme isi tamamen bittikten sonra yapacagiz.

Balkir da ev'lendi bu ay icinde. Henuz onun evini goremedik. Balkir'i da nerdeyse hic goremiyoruz bu ara yogun is temposu yuzunden:(

Vakfikebir Lisesi Grubu

Lisemin web adresini (www.vakfikebirlisesi.com) daha once burda duyurmustum. Dusundum ve dedim ki sitedeki ziyaretci defteri guzel bir sey ama iletisim icin yeterli degil. Mezunlari bir araya getirmek icin bir yazisma listesi olusturmak lazim ve bir grup kurdum: VakfikebirLisesi@Yahoogroups.com. Bakalim dusundugum gibi aktif bir listeyi hayata gecirmek mumkun olabilecek mi? :)

Pazartesi, Ağustos 21, 2006

Jay'de BBQ ve Filmler...

Cumartesi gunu, bizim mudur Jay'in (gerci artik baska bir gruba gececegi netlestigi icin Eda Kilic'in muduru sayilmaz) Long Island'daki evinde barbeku'deydik. Bu pazar gununu ise "oturduk film izledik..." seklinde ozetlemek mumkun.

Jay'in BBQ'su gecen seneki gibi, eglenceli gecti. Bu seferde gecen seneki gibi bbq basinda ve langirt (foosball) oynarken cekilmis resimlerimizi koyuyorum. Tiplerdeki degisimi gormek ilginc oluyor :)
Gecen sene pek yapmamistik ama bu sene bayagi basket meraklisi tip vardi, dolayisiyla, mac yaptik, bizdeki adi neydi unuttum ama burda "HORSE" dedikleri bir oyundan oynadik. Kurallari basit, biri basliyor ve istedigi yerden istedigi sekilde bir atis yapiyor. Eger basket yapabilirse, ondan sonra gelenler aynisini yapmak durumunda. Yapamazlarsa, bir harf aliyorlar. Eger arkadan gelen kisi yapamazsa, ondan sonra gelen kendi istedigi atisi yapabiliyor. 5 harf alip HORSE'a ulasan oyundan cikiyor...

Burasi Amerika, bedava bir sey yok. 1. oyunu 5$'a oynadik, ben kazandim :) Yenilen pehlivan gurese doymazmis, 2.yi iki kat ya da hic (double or nothing) oynadik. Alttaki resimde solda gorulen Barry kazandi. Ben 2.oldum ama dedik ya burasi Amerika 2.ye bir sey yok :)


Neler izledik? Milla Jovovich'in oynadigi yine bir cizgi romandan uyarlanan, "Ultraviolet". Film gecenlerde izledigimiz Charlize Theron'un oynadigi "Æon Flux" ile benzesiyor aslinda. Savas sahnelerini izlerken Bezen'e, bizim filmlerde kotu karakterler siraya dizilir, sonra teker teker, bazen iki kisi birlikte ama mutlaka sirayla saldirirlardi filmin kahramanina, bu hollywood filmlerinde ise once bir halka olup etrafini sariyorlar ama onlar da teker teker ya da ikiser ikiser saldiriyorlar...

Equilibrium filminde sikca gordugumuz savas sahnelerini bu filmde de goruyoruz. Gerci ben benzetmeyi yaparken farketmemistim ama her ikisinin de yonetmeni Kurt Wimmer imis.

Viruslu filmler bunlar :) Efenim bir virus var ortada. Hizli, kuvvetli asker yapalim diye insanlarin genleri ile oynarken ipin ucu kaciyor ve yeni bir tur cikiyor ortaya. Bir savasta hayatta kalmalarini saglayacak cesitli gucleri oluyor bu yeni turun ama yasam sureleri kisaliyor. Filmin kotu karakteri bir doktor, kahramanimiz da ona karsi savasan bir gerilla grubunun icinde.
AeonFlux'da kahramanimiz Aeon'un da doga ustu gucleri var, o da bir gerilla gurubunun icinde, o da kotu bir doktora karsi savasiyor. Her ikisi de cok iyi korunan doktorun motosiklet maskeli, siyah giyinen ordusunu dagitiveriyorlar gerektikce :)

Bilim Kurgu sevdigim bir tur ama bu filmleri yaratici yapmak, iyi kurgulamak icin ugrasmis gibi durmuyorlar. Zaten imdb'ye bakarsaniz her ikisi de oldukca dusuk not almislar; gayet ortalama filmler cunku...

Biraz daha yaraticilik lazim ama Hollywood, bir konuya yapistimi, orijanllikten uzak bir birinin kopyasi n tane film yapip suyunu cikartacak illa.

Bu da bizi diger filmlere getiriyor. Final Destination (2000), yaratici bir filmdi. Turunun ilk ornegi idi. Film cok basarili olunca n'oldu? Final Destination 2 (2003) ve Final Destination 3 (2006) cekildi. Konu degismedi. Biri, olay olmadan once kendinin icinde oldugu bir grubun oldugunu goruyor ve panikleyip olay cikartiyor. Baskalari oluyor ama bir grup kurtuluyor. Sonra kurtulanlar teker teker oluyor. Ilk filmde, kazada olecekleri sirada oluyorlar hepsi. 2.de tersten. 3.de cekilen resimlerdeki ipuclari, ters duz yapan hollywood'un cozumu olmus. Velhasil, cekimler ve efektler guzellesmis ama artik bir sure sonra supriz kalmiyor isin icinde. 2.yi 3.den daha cok begendim...

Orjinal konu diyince, Lord of The Rings serisi ile tanidigimiz Viggo Mortensen'in oynadigi ve David Cronenberg'in yonettigi gecenlerde izledigimiz A History of Violence, bana ilginc geldi (film Almanya'da yapilmis galiba). Sonucta bir macera filmi ama girisi ve gelisimindeki masumiyet ve siddet cok etkileyici bir sekilde islenmis. Filmin basinda bir katliam yapmis, ufacik bir cocugu oldururken gosterilen 2 katilin, kahramanimizin restoraninda olay cikartmasi ve akabinde gelisen durum cok beklenmedik ve dolayisiyla guzel :)

Velhasil direktor cok onemli mirim!

Baska ne izledik bu aralar? Japon gerilim filmi (butun korku filmleri Japonlardan mi cikiyor nedir) Pulse'in orijinalini izledik (5/10). Hollywood versiyonu da var tabii. Bezen her seferinde Hollywood yapimlarinin orijinallerden daha iyi oldugunu iddia ediyor.

Samuel L. Jackson ile Eugene Levy'nin aksiyon-komedi filmi "The Man", basit bir konu uzerine kurulu. Beklenmedik bir sey yok ama kimi yerlerinde kahkahalarla guldugumuz cok sikilmadan izlenilebilecek bir film (6/10).

Ayni turden bir baska film daha izledik: Robert Downey Jr. ve Val Kilmer'dan "Kiss Kiss Bang Bang(2005)". Gayet zevkle izlenilebilecek bir film (8/10).

In the Mood for Love (2000), 1960 Hong Kong'unda geciyor ve iki komsunun, eslerinin bir birlerinin sevgilisi oldugunu farketmeleri seklinde ilginc bir konu uzerine kurulu. Filmi izlerken, bazi bolumlerini daha once izlemisim gibi geldi. Tabii bu supriz degil, cunku yonetmeni Kar Wai Wong, daha once seyrettigim 1994'de cektigi Chung hing sam lam (Chungking Express) ve 2004 cektigi 2046 gibi filmlerinde bazi ortak ogeleri kullaniyor. Her ucunde de oynayan Tony Leung Chiu Wai benim gayet begendigim bir aktor!


Baska bir ornek... 2046'da bir sahnede kahramanimiz bir oyku anlatiyor: "Eskiler, bir sirri saklamak icin, yuksek bir tepeye cikar ve yalniz bir agac bulurlarmis. Sonra, o agacin icinde bir oyuk acar ve onun icine o sirri fisildarlar, sonra da baska hic kimse duymasin diye, camurla o kovugu doldururlarmis". In the Mood for Love filminde, kahramanimizi bunlari yaparken goruyoruz... Hong Kong'a gittigimde gordugum yerleri animsattigi icin sanirim ben en cok ChungKing Express'i sevdim.

Serinin ucu de iyi filmler. Izledikten sonra insanin icinde garip bir bosluk oluyor... Bir seyler eksik kalmis hissine kapiliyorsunuz...

Cuma, Ağustos 18, 2006

Web 2.0 / Faydali Siteler


Sanirim 4-5 sene onceydi, Yahoo'da Faydali-Siteler diye bir gruba uye olmustuk, hakikaten gayet faydali sitelerin adreslerini ogreniyorduk. Ama Google oyunun kurallarini bastan asagi degistirdi...

Azcik internet teknolojisi ile alakaniz varsa "Web 2.0" lafini duymussunuzdur bir yerlerde... Cok kaba bir tanimla, wiki'ler gibi, bu okudugunuz bloglar gibi kullanicilari ile etkilesen dahasi kullanicilarinin bir biri ile etkilestigi ve sosyal aglar kurdugu web ortamlarindan bahsediliyor. Bir iki gundur en iyiler siralamasinda gordugum ve hakikaket begendigim, bazilarini zaten kullandigim linklerden sadece bir ikisini asagiya yazacagim.

Tamam, tamam "once bir gaz ve toz bulutu vardi..." diye baslamadan bir sey anlatmayi becerebilecegim gunler de gelecek elbet :)

Digg.com ... Bu aralar, Teknoloji haberlerini takip etmek icin kullaniyorum. Kullanicilarinin bu haber onemli okunsun veya yaramaz diye isaretlemesi ve yorumlar yapmasiyla calisan harika bir yer..
Pandora.com ... Sevdiginiz bir sarkici ya da grubu seciyorsunuz. Cizgisi onlara yakin gruplardan sarkilar caliyor. Peki yakin gruplari nasil belirliyorlar? Calan sarkiyi begenip begenmediginizi isaretleyerek siz belirliyorusunuz. Zevkinize uygun yeni sarkilar ve gruplari ogrenmek icin ideal...

Digg kadar faydali bulmasam da bugun millet nereye akiyormus diye baktigim diger bir adres del.icio.us/popular

Bir de henuz pek bir faydasini goremedigim ama du bakalim dedigim LinkedIn.com var: Is dunyasinda baglantilar kurmak icin tasarlanmis bir sosyal ag.

Listeyi uzatmayayim daha. En iyisi, toplu listelere goz atmak:

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

Vakfikebir

WikiMapia, Wikipedia gibi kullanicilarin katkisiyla olusturulan bir harita. ABD'nin kimi kentlerinde alis-veris merkezlerinin isimlerine kadar her sey girilmis.

Turkiye'de durum ne diye bir bakayim dedim. Buyuk sehirlerin bir kisminin yani sira Trabzon ve ilcelerinden Besiktuzu ve Vakfikebir tanimlanmis.

Uydu resimleri gayet yeni ve sasirtici derecede yakin. Hatta is arkadasima gosterdim, o da Iowa'daki cifligini gostermek istedi ama detay seviyesi Vakfikebir''den daha azmis :)

Oldu olacak, Kemaliye Ilkokulu ve Vakfikebir Lisesini isaretleyeyim dedim (yandaki resimde soldaki ilkokul, sagdaki lise). Ilkokulun hemen dibinden baslayip guneye dogru uzanan bahce, bizim bahcemiz :) O yesilligin icinde gorulen (pek belli olmasa da) apartman da benim dogup buyudugum yer.

Tabii evin okullara bu kadar yakin olmasi supriz degil. Arazi dedemlere aitmis, okul yapilmasi icin devlete bagislanmis. Zil calinca evden cikmak gibi bir luksumuz vardi ama pek istenilecek bir durum da degil: Eve geldiginizde, annenizin "tahtaya kalktin, 3 kere parmak kaldirdin" gibi gozlemlerini aktarmasi cazip geliyor mu? :)

Bu arada Wikimapia'da okullarin yerini isaretlerken, kacta kurulmustu bizim lise bir bakayim dedim. Meger bir web sitemiz varmis artik: www.vakfikebirlisesi.com. Bravo valla!

[Guncelleme - Aralik 2006]

Nazar mi degdi ne? Lisenin sitesi 1 aydir ulasilamiyor :(
Google'da bir grup kurdum

http://groups-beta.google.com/group/vakfikebirliler veya
http://groups.google.com.tr/group/vakfikebirliler

adreslerinden ulasilabiliyor. E artik lisenin sitesi de ayakta olmadigina gore nasil duyuracagiz bilmem...

Salı, Ağustos 15, 2006

Bir gun maraton kosabilecek miyiz?


Pazar gunu yorgunlugundan sonra bugun canim hiiic mi hic gym'e gitmek istemiyordu. Bezen'e "yahu ustumde acaip bir tembellik var" dememle, "hadi hadiii, yurutecem seni Avrupanin kaldirimlarinda, biraz antreman yap" diyip beni kapi disari etmesi bir oldu.

Kos demesi kolay ama kosmak kolay is degil tabii. Ama azmin elinden bir sey kurtulmazmis (bende de cok var ya). Bu seneki Corporate Challange kosusunda 2 mil (3.2Km) kosunca dilim disari cikmisti. Gerci gecen ay nasil becerdiysem bir 3.5mili (5.6 Km) 31 dk.da kosmuslugum var ama ondan sonra sadece 1 kere daha 3.5 mil kosabildim. Garip bir sekilde 2 milde omzum agrimaya basliyor.

Neyse, yeni kulakliklari gym'in TV gurultusunde test etme hevesi ile kosu bantina ciktim. Merak edenler icin soyleyeyim, kulakliklar bu testi de basari ile gecti. 40dk kosu + 5 dk soguma toplam 45 dk kostum.

Isin guzel yani, 3 mili gectikten sonra kosu bantinin hizini 6.1mil/saat'ten 6.5 mil/saate cikarttim ama yine de zorlanmadim. 40 dk'nin sonunda 4.14 mil (6.6Km) kosmusum.

Hayatta bir kere olsun maraton kosmak gibi bir idealim var. Iyi guzel de be kardesim, maraton dedigin 26 mil, sen kosmussun 4 mil, yas olmus 35 ne is diyeceksiniz... Bu memlekette, yaslaninca insanlar kendilerine daha iyi bakiyorlar. Haziran ayinda Time dergisinde, "The Marathon Generation" basligi altinda bir yazi yayimlandi.

Deniyor ki, bugun ABD'de maraton kosanlarin 40 yas insanlarin sayisi 1980'de %26 iken bugun %46'ya ulasmis. Yine yaziya gore, 1896'dan beri kosulan dunyaca unlu Boston maratonunu bitirenlerin %20si, 50 yas ustu imis. Yaaa... :)

Damlaya damlaya gol olur mu acep?

[GUNCELLEME]
Dedim ki bu konuyu takip etmek ve dahi yeni bir durum oldugunda kayit altina almak lazim.
21 Agustos 2006: 50dk, 5mil (8km)

Avrupa Avrupa Duy Sesimizi...


Bezen, epey bir zamandir Fransa, Fransa diye sayikliyordu. Sonunda bu sonbaharda, 1 - 10 Eylul arasi Fransa'ya gitmeye karar verdik. Amma ve lakin, tum tatili oraya gommeyelim, gitmisken bir de Belcika'ya gidip sevgili dostumuz Beyhan Saglam'la hasret giderelim diye dusunduk.

Normal'de sabah 8'de isbasi yapiyorum ama bu sabah icin gec kalacagimi arkadaslara bildirip yerime birini ayarladiktan sonra sabah 9 gibi Manhattan'a vardik. Belcika konsoloslugu, 54. sokak ile 6. cadde arasinda 1330 numarali binada imis. Hafif bir yagmur vardi savah ama biz sehire vardigimizda kesilmisti. Times Square'e, 2 yila yakin calistigim Morgan Stanley'nin binalarina bakip nostaljik bir havada konsolosluga kadar yuruduk.

9:30'da vize islemleri basliyormus, bizde 9:35'de vardik. Bizde evrak islerine Bezen bakiyor. Ne istiyorlarsa hazirlamis. Normal seyler istemisler, yalniz eger basimiza bir sey gelmesine karsin 35000$lik uluslararasi bir saglik sigortasi istiyorlarmis. Benim sigortam, Oxford, NY, NJ ve Connecticut bolgesindeki en guclu, en iyi sigortalardan biri ama uluslararasi filan degil. Bezen'in pek kaale almadigimiz sigortasi, Guardian, ise baska bir ulkedeki kazalari da kapsiyormus.

Velhasil, 2 dk bekledikten sonra bir bayan geldi, evraklarimiza bakti. 91$ basvuru ucretini takdim ettik. Iceriye gitti, 1 dk sonra geri dondu ve
- "Cuma'ya yetistirebilirim belki ama yarin ve obur gun yokum, Pazartesi alsaniz olur mu?" diye sordu.
- "Eee, oluur. Vize verildi mi simdi, bileti alalim mi?" diye sorduk.
- "Evet, pazartesi biri gelip su fisi gosterip alabilir" dedi.

Boylece vize isi hepi topu 5 dk filan surmus oldu! Schengen vizesi verdikleri icin hem Belcika, hem de AB'ye uye Ingiltere disindaki diger ulkere (yahu araya bir de Hollanda/Almanya sikistirabilsek ne guzel olurdu) gecebilecegiz.

Yalniz bu son tantanalar yuzunden havaalani can sikici boyutlara gelmis. Bakalim ne olacak...

Bisikletle Manhattan Turu

Baslik olayi ozetliyor :) 7 Mayis'ta NY'un 5 bolgesini kapsayan 42 millik bir bisiklet turu vardi. O zaman katilamamistik. Bir iki hafta once Eda ile Murat Kilic Manhattan'in batisini boylu boyunca yer alan bisiklet alanini test edip gayet begenmislerdi.

O gunden beri, batidan asagi inip dogudan yukariya cikarak tum Manhattan'i turlayalim diyorduk. Kismet 13 Agustos Pazar gunune imis...

Murat Uygur kardesim Turkiye'den yeni geldi ama ayaginin tozu ile katilirim dedi. Bizim Ford Explorer'in bagaji genis, arka koltuklari da yatirinca rahatca hem Murat'in hem de benim bisikleti yukleyebildik.

Murat Kilic'in (evet Murat enflasyonu var arkadas cevremizde, bir ara diger bir Murat daha geldi biz bisikletleri yuklerken 3 tane oldular) Toureq'inin de bagaji genis ama bisikletlerin on tekerleklerini sokmek gerekti.

Neyse, ogleden sonra saat 2'de Washington Koprusu'ne cok yakin bir yere park ettik ve bisiklet turumuza basladik. Washington Koprusu'nun uzerinde bisiklet yolu var ancak kopruye inis ve cikislarda bisikletleri tasimak gerekiyor. Tasimak dediysem, sirtimiza almamiza gerek yok, raylar koymuslar kolayca tasiyabilelim diye.

Bisiklet yolu oldukca kalabalik idi bati yakasinda. Murat Uygur'la ben yaklasik 15mil oldukca hizli bir tempoda gittik. Murat Kilic'in bisikletin arada bir zincir sorun cikartinca Eda'yla biraz geride kaldilar.

Hava muhtesemdi belki de yazin en guzel gunlerinden biri idi. Cimlerde guneslenenler, piknik yapanlar, balik tutanlar, kosan, bisiklete binen, kitap okuyan... Manhattan ahalisini seyrettik bir yandan da. Gay'lerin mekani Chelsea'de yiyecek su takviyesinde bulunduk, o arada geldi Kilic cifti.

Manhattan'in en altina varip doguya donduk. Seaport'ta durduk bu sefer Kilic'lar bir seyler atistirdi. Ondan sonra bir daha durmadik. 45-60. cadde arasinda bisiklet yolu olmadigi icin sehir icinden gitmek zorunda kaldik. Dogu tarafi pek sakindi. Yine kosan, bisiklete binen , balik tutan insanlari gorduk dogu nehri kenarindaki bisiklet yolu boyunca ama cok tek tuk. Hayat batidaymis!

Harlem'e vardigimizda nehir kenarindaki bisiklet yolunun sonuna ulastik. Ordan Siyahlarin hakim oldugu Harlem ve sonra hispaniklerin yerlesik oldugu Spanish Harlem bolgelerinden gecip tekrar George Washinton koprusune vardik. Manhattan'da boyle yogunlasmalarin oldugu pek cok bolge var. Yol boyunca bu farkliliklari gormek mumkun.

Benim GPS'e gore, yaklasik 5 saatte 35 mil (~56Km) yapmisiz. Eda bu sene 40 yapalim diyor, bakalim...

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Ondan Bundan


En sevdigim ikinci parmak arasi terligim artik yok, uc hafta kadar oluyor. Terlik diyince de hep evde giyilen terlikler geliyor aklima. Burda o tur ayakkabilarin hepsinin adi sandalet, eh oyle diyelim o zaman. Bir gun yandan kopuverdi. Gecen yaza kadar bu parmak arasi zimbirtilardan kesinlikle giyemiyordum, garip geliyordu parmagimin arasinda birsey olmasi. Gecen yaz bir alistim ki sormayin, yazi onlarla tamamladim. En sevdigim ve artik tek kalana da ayni sey olursa ya diye alternatif aramaya basladim artik kislik ayakkabilarin boy gostermeye baslamis oldugu ayakkabicilarda. Aldo'da buldum bir tane, gumus rengi, gayet sade, ince, oyle afilli birsey degil yani. Aldik giymeye basladik, daha haftasi dolmadan ic kismi soyuldu, aluminyum folyoyla kaplamislar galiba:) Goturdum degistirdim, bir hafta gecmedi ikincisinde de ayni sey. Haydaa, ne bu yaw haftada bir sandalet mi degistirecegim ben. Ilk Aldo alisverisim pek zevkli bir tecrube olmadi yani. Simdi bir daha bunlardan ayakkabi alacak olsam elli kere dusunurum. Web sayfalarindan resmini koyayim dedim bunu sakin almayin diye ama bulamadim. Web sayfasi da tamamen kislik ayakkabi nerdeyse:) Iade ettim bu sefer, haftada bir gelemeyecegim siz bu ayakkabiyi alin en iyisi diyerek.

Arka bahcedeki agaclardan birinin yapraklarinin cogu sararmis. Bir tek o oyle, digerleri hala gayet yesil ama o agaci gorunce yazin bitiyor oldugunu, lahana modunda kat kat giyinmemiz gereken gunlerin pek de uzakta olmadigini farkediyorum. Durduk yere bunalima girdim yaz bitiyor diye:)

Yaprak sarma yapmaya kalktim, cildirmis olmaliyim. Gecenlerde basimi dolaba carpmistim, ondan kaynaklaniyor saniyorum. Boyle delice birsey yapmaya niye kalkisayim ki yoksa. Oyle kalem inceliginde falan birsey cikmadi tabi, durumden hallice post-modern sarmalarim oldu:) Neymis, oyle hersey denenmeyecekmis, haddimi bilecekmisim. Turk bakkallarinda var iste boy boy cesit cesit konservesi, al pasa pasa ye:))

Prison Break'in reklami vardi biraz once. Haftaya ucuncu sezon basliyor, sabirsizlikla bekliyorum.

American Idol'un 6. etap on elemeleri komsu kasabamiz East Rutherford'da yapildi bugun. Continental Arena da sabahlari ise giderken otobus yolumuz uzerinde. Genelde konser ya da mac oldugu zamanlar trafik tikaniyor. Bu sefer de trafik kotu olur diye endiselenmistim ama gayet guzel akti hem sabah hem de aksam. Tek gunluk bir elemeymis zaten.

Pazar, Ağustos 13, 2006

Bilgisayar dedigin...

Bizim gibi 8086lar ile calismis, artik eski sayilabilecek, epey gormus gecirmis kusak icin bile gayet heyecan verici gelismeler olabiliyor bilgisayar dunyasinda...

Gecenlerde, Apple onumuzdeki baharda piyasaya surecegi Leopard sisteminin demosunu yapti ve gazetelerde bu Apple Vista 2 yi'yi gostedi gibi basliklarla sunuldu. Hakikaten cok hos, goze hitap eden yenilikler var. Microsoft hala Sonbaharda Vista'yi cikartmakla ugrasiyor ama orijinal planlarindaki 3 ozellikten 2sini yediler bile.

Bu arada en heyecan verici, en guzel goruntuler bana gore Linux'den geliyor. Size bir link verecegim: http://www.ehomeupgrade.com/entry/2915/linux_xglcompiz_graphics

Gidip, videolari teker teker inceleyin ve soyleyin bakalim hangisi en guzeli. En ustteki compiz, Linux uzerinde kullanabileceginiz bedava bir yazilim. Gorunce dudadim ucukladi ve hemen bugun kurdum: (http://sc0ri0n.blogspot.com/2006/08/compiz-on-ubuntu-dapper.html).

Olaganustu effektler var. Bilgisayar kullanmanin keyfine variyorsunuz :)

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

Kulaklik meselesi

Rio kulakliklarim bozuldugundan ve aldigim 2-3 cesit Koss kulaklik hic te istedigim gibi cikmadigi gunden beri, adam gibi bir kulaklik alayim diyordum. Epey bir aradim, taradim. Gurultuyu azaltan kulakliklara (Noise-Cancelling earphone) goz diktim ama onlarda kocaman oluyorlar.

Bir de Shure marka kulakliklar gozume carpmisti. Daha cok profesyonel olarak muzikle ugrasan insanlar kullaniyormus. normalde 20-30$ dunya kadar kulaklik varken bunlarin en dusuk E2C modeli 100$. Hafta sonu, Simon'la konusurken "ben gecerlerde E2C aldim, boyle bir sey olamaz. Noise cancellation filan hikaye, kulakligi takinca dunya ile iliskim kesiliyor" dedi.

Duramadim, dun hemen bir Best Buy'a ugradim. Fiyati E2C'nin 2 kati olmasina ragmen gorunumunu daha cok begendigim E3C modelinden aldim. 113dB'lik ses uretebiliyor. Harika bir sey, ne otobus, ne metro gurultusu, sadece muzigi duyuyorsun. Paraya kiyabiliyorsaniz kesin tavsiye ederim.

Pazartesi, Ağustos 07, 2006

Biz Gideriz Ormana Hey Ormana


Sonunda gunlerdir bekledigimiz haftasonu geldi...ve hemen gecti. Bu haftasonu icin New York'un yukarilarinda Catskills daglarinda bir kabin kiralamistik 6 kisi. Pepacton Cabins. Tum hafta heyecanla liste cikartip, is bolumu yapip, alisverisleri ve hazirliklari tamamladiktan sonra Cuma aksami saat 7 gibi iki arabaya dolusarak yola ciktik. Ekibimiz 3 takimdan olusuyordu: biz cevizler (San Sebastian), Eda-Murat Kilic (Orange) ve Elif-Simon Cohn (The Mohicans). Kabinler ormanin icindeydi. Delaware nehrinin dogudaki koluna bakiyordu. Yola cikmadan once tam adresi alip yolu gps'e indirmek istedik ama ormandaki bazi yollar haritada yokmus o yuzden yaklasik bir adres girdik gpslere, web sayfasindan nasil gidilecegini de bastik. Yaklasik 3 saatlik yolculuktan sonra kabinimize ulastik.

Web sayfasindaki resimlerden neyle karsilacagimizi az cok biliyorduk, cok ama sevimliydi kabinimiz:) 6 kisi icin gayet ideal. Daha fazla kisi olunacaksa ek bir kabin kiralamakta fayda var. Bir goz odacik zaten. Ufak ama tam techizatli bir mutfak vardi. Buzdolabi, mikrodalga, kahve makinasi, mini firin, ocak, kapkacak, tencereler, tavalar, bardak, catal kasik vs. Hepsi mini oldugu icin gayet guzel sigmisti oraya, kalabalik yapmiyordu hic. 24 saat sicak suyumuz da vardi, daha ne isteriz. Kenarda cift kisilik bir yatak, giriste acilinca cift kisilik yatak olan bir futon ve tuvalet/banyo icin ayrilan bolmenin tepesinde dik oturamaycaginiz kadar tavanla ic ice ama yatmak icin gayet ideal iki kisilik bir yatak daha, ranza gibi. Biz o tepedeki yere gonullu olduk Adille.

Ranzalari cok severim ben. Kardesimle uzun sure ranzada yattik. Oda yetersizliginden ayni odayi paylasmistik yillarca. Eh ranza da yerden acaip kazandiriyor tabi. Erdek'teki kamplarda da hep ranza vardi. Yalniz ustte yatmam lazim benim ranzada. Oyle. Isik hiziyla kapardim ust kati hep:)) Cok zevklidir ust kat. Tum odaya hakim olursun bir kere. Yari beline kadar sarkip asagidakiyle konusmak da eglencelidir. Bak simdi kamplarimiz geldi aklima...O da baska bir yazinin konusu olsun, kabinimize doneyim ben yine.

Algonkin idi efenim kabinimizin adi. Toplamda 6 kabin var. Hepsi yanyana ama dip dibe degil. Herkesin oldukca buyuk alani var. Kabinler birbirlerinden agaclar ve uzun calilarla ayriliyor. Hepsi nehre bakiyor. Kabinleri Jeff ve Annie cifti isletiyor. Jeff ve Annie'nin evleri de kabinlere cok yakin. Buyuk ahsap evlerini cevreleyen ve her yani ciceklerle yesilliklerle dolu olan verandalarini cok kiskandik. Yil boyunca orada yasiyorlarmis. Annie lisede sosyal bilimler ogretmeniymis ve emekli olmasina iki yil kalmis. Okul 30 mil otedeymis, ozellikle kisin gidip gelmek cok zor oluyor dedi, ama orda yasamaktan cok memnun. 3 kopekleri birkac tane de kedileri vardi. Kopekler ilk basta cok havladilar ama aslinda cok canayakin hayvanlar. Oyun istedikleri icin havliyorlarmis. Pek cabuk isindik birbirimize.

Hizlica yerlestik, Murat'in getirdigi hoparlorlere mp3 calarlarimizi baglayip muzigimizi actik, sivrisinek ilaclarimizi surunduk ve fenerlerimizi alip disari attik kendimizi. Cogunluk bira esliginde verandada oturmayi tercih etti. Yasadigimiz yerlerde cok fazla isik ve haliyle isik kirliligi var tabi, ormanda gece gokyuzunun ne kadar guzel gorundugunu ve aslinda ne kadar cok yildiz oldugunu farkettik yeniden. Ortalik da zifiri karanlik oluyormus gercekten. Elif'le bahcemizde ufak bir yuruyus yapip fenerimizin cok solgun isiginda bahcenin sonunda bos bir arazi olarak dusundugumuz kisma gecip gecmemeyi dusunduk ve sonra nerdeyse hicbicrsey goremedigimiz icin vazgectik. Akillica bir kararmis, sabah gorduk ki bizim o bos arazi zannettigimiz yer aslinda nehirmis:)) Gece gece islanmak pek hos olmazdi muhtemelen. Geceyarisini gectiginde ertesi gunun yogun bir gun olacagini birbirimize hatirlatip yatmaya karar verdik ve iceri gectik. Tabi iceride de kakara kikiri derken uyku moduna gecmemiz en az 1 saat surmustur herhalde.

Sabah 8.30da kalkip disari ciktik, orman havasini ve manzarasini icimize cektik bir sure. Acikhava insani aciktiriyor gercekten. Ilk kabin deneyimimiz oldugu icin tecrubesizlik vardi tabi. Ozellikle yiyecek konusunda. Ne ne kadar yenir kestiremiyor insan. Fazla olmasi hic olmamasindan iyidir demisiz hepimiz, abartmisiz azicik(!!), evin ici yiyecek doluydu. Hani fazla dolu bavulu kapatmak icin ustune oturup ziplariz ya benzerini buzdolabina yaptik biz de kapanmasi icin:)) O kadar sey getirmisiz ama bizim erkekler icin ana kahvalti malzemesi sayilan yumurtayi getirmemisiz. Neee yumurta yok mu oldu ucu birden, inanamadilar. Biz de onlara inanamadik:) Bir kus sutu (ha bir de yumurta:))) eksikti masada sadece. Kahvalti boyunca da ahh simdir bir de yumurta olacakti ki lafi dusmedi agizlarindan. Neymis yumurtasiz sucuk olmazmis.

Disaridaki masada kahvaltimizi edip gunesin tadini cikardiktan sonra aktivitelere gectik hizlica. Pazar ogleden sonra gercek hayata geri donmemiz gerekiyordu, o yuzden sadece Cumartesimiz vardi bircok etkinligin sigdirilmasi icin. Ilk aktivite bisiklet ve hiking oldu. Eda, Adil, Murat ve Simon bisiklet grubuydu, biz de Elifle yuruyus grubundaydik. Saatlerimizi ayarladik, belli bir saatte kabinde bulusmak uzere sozlestik ve her grup kendi guzergahina gitti. Bisiklet grubu ormanin icinde uzun ve camurlu bir yol bulup o camurlari ozellikle sicrata sicrata ocuklar gibi senmisler, ust bas batmis bir halde ama yuzlerinde koca bir gulumsemeyle geldiler geriye. Biz de kah yoldan kah nehir kiyisindan kah ormanin icinden yuruyerek, bir ara nehir kiyisinda mola verip fotograf cekerek yuruyusumuzu tamamladik. Donus yolunda bisiklet grubuyla karsilastik.

Soguk birseyler icildi, duslar alindi, bir onceki aksamdan kalan borekler ve kurabiyeler hizlica atistirildi, mayolar giyildi ve ogleden sonrasinin etkinligi olarak kano pesine dusuldu. Jeff kamyonetiyle bizi ve kanolari nehrin ucuna tasidi. Ordan geriye donmemizin yaklasik 3 saat alacagini soyledi. Kanolarimizi suya indirdik, basladik kurek cekmeye. Nehir durgundu aslinda ama duz gitmek icin ne kadar ugrasirsak ugrasalim akinti bizi kenara bir yere ativeriyordu. Simon ve Elif daha once de kano yapmislar, tecrubeli olduklari her hallerinden belliydi, hic problemsiz gidiyorlardi onde. Biz dort karacahil arkadan zikzak cizerek, arada kenarlara carparak gidiyorduk anca. Bir ara Murat ve Eda'nin kanolari devrildi. Nehrin derinligi cogu yerde bilek ve diz hizasi arasinda gidip geliyordu. Cok az yerde boya yaklasmistir herhalde. Bazen o kadar siglasiyordu ki kanoyla gecmek icin dogru noktayi bulamayip karaya oturuyorduk. Adil'cim kanoyu iterek suya sokuyordu yeniden oyle durumlarda. Goz gore gore oturduk birkac tanesinde, kanoyu yeterince hizli ceviremedik cunku baska yone:) Guzergahimizin sonlarina dogru nehrin daha hareketli ve bolca akintili bir yerinden Muratlarla beraber gecmeye calisirken (beraber gecersek daha guvenli olacagi gibi yanlis oldugu ortaya cikan bir kaniya kapilmistim ben) elimize yuzumuze bulastirdik. Bizim kano suyun ortasina dogru gelen koca agac kutugune bas kismindan carpti, yana dondu ve devrilmis agaclarin arasina girdi bizimle beraber, orda da kaldi. Muratlarin kanosu o kutuge ortadan carpip ikinci kez tepetaklak oldu. O karmasada Eda'nin suya dusen sarongunu bulamadik. Diger herseyi bulduk, hatta Muratin tisortunu metreler sonra yanimizda yuzerken bulup kurtardik ama Edanin sarongu gitti ne yazik ki. Simon ve Elif her iki devrilmede de onlerdeydi, suya dusenleri toplaya toplaya geldiler yanimiza ikisinde de. Ondan sonra baska bir vukuat olmadan varis noktamiza ulastik neyse ki. Gercekten de 3 saat suruyormus yol.

Kanolari teslim ederken devrilip devrilmedigimizi sormus Elif'e Jeff. O da devrildigimizi soylemis. Jeff, tek kisilik kanolarda cok devrilme oldugunu ama bizimki gibi buyuk kanolarda pek devrilme olmadigini, sadece bir sure once gelip kalan Turklerin kanoyu devirdigini soylemis:)) Rezalete bak:) Bizim de Turk oldugumuzu soyleyememis Elif:))) Adama iyi malzeme olurduk herhalde:) Sonuc: kano: 1 bizim karizma: 0.

Duslar alindi ve aksam yemegi hazirliklarina girisildi. Orda bir hafta bile kalsak ac kalmazdik herhalde, o kadar cok yiyecek vardi. Bir kismi hic dokunulmadan geri geldi. Gun boyu ordan oraya kostururken bayagi acikmisiz, gozumuz donmus hatta, simdiye kadar gordugum en hizli mangali hazirladik. Cok kisa bir surede mangal yakilmis, etler ve sebzeler pisirilmis, masa hazirlanmis, biralar, saraplar ve raki dizilmis yemege baslanmisti bile. Keyifli bir yemekten sonra odun arayisina gecildi. Gece kamp atesi yakmak istiyorduk ama odun yoktu. Jeff ve Annie kamp atesi icin odun da satiyormus ama gecen ayki yagmurlarda nehir tasmis, yerden bayagi yukariya yapilmis olan bizim kabinleri bile su basmis ve o arada arka tarafta duran odunlari da alip gitmis sel sulari. Arka tarafta birkac parca odun bulduk ama yasti onlar da. Gene de aldik getirdik bahcemizde ates yakmak icin ayrilan alana. Simon ve Murat yakindaki kasabaya gidip odun almaya karar verdiler.

Elleri bos donduler ne yazik ki. Yakit fiyatlarina burda da zam gelmeye basladigi icin kasaba halki kisin yakmak uzere odunlarini biriktirmeye baslamis ve artik satmiyorlarmis. Normalde sominelerde kullanilan turden birkac odun bulabilmisler sadece. Ha bir de yumurta almislar:)) Sagdan soldan toparlayabildigimiz her turlu tahta parcasini bir araya getirip atesimizi yaktik. Hikayeler anlattik, sarkilar soyledik. Saatin iyice gec oldugunu farkedince yan kabinlerden kafamiza ayakkabi vs yememek icin sarki faslina son verdik. Son olarak da uzun sislere gecirdigimiz sucuklari pisirdik atesimizde. Pide esliginde pek guzel gittiler gece gece.

Bir onceki gun yorulmusuz bayagi, ertesi sabah kalkmak ve erkekleri uyandirmak biraz zor oldu. Universitedeki izci kamplarimizda iki tencere kapagi kullanilirdi bu is icin:) Cadirindan firlamayani gormedim hic:)) Sirf onu calan olabilmek icin erken kalkmaya calisirdi herkes. Hayir, biz bu gaddar yontemi kullanmadik:) Daha sakin ve uzun bir kahvalti yaptik bu sefer. Simon voleybol topu getirmis, kahvaltidan sonra cok uzun sure voleybol oynadik. Digerleri gune sakin devam etmeye karar verince Edayla bisiklete bindik biraz, sonra da yuruyus yaptik. Erkekler de poker oynamislar. Saat 5'de kabini bosaltmamiz gerekiyordu. Evdeki hesap carsiya uymayip mangala baslamakta fazla gecikince ufak bir telas yasandi. Mangal yakildiginda saat 4'du zaten. Sonucta hersey iyi gitti, yaptik, yedik, topladik, toparlandik, bulasiklarimizi bile yikadik ve 5.30'da kapiyi cekip cikmistik.

Donus yolunda dondurma krizine girdik. Gpsler bir konuda daha yararli olduklarini kanitladilar. Yol ustunde nerde dondurmaci oldugunu arattik gpslerden. Ilk denedigimiz dondurmaciyi bulamadik bir turlu. Gps geldiniz iste burasi diyordu onun soyledigi yere gittigimizde ama orda dondurmaci falan yoktu:) Pes etmedik ikinci yere gittik, bu sefer zafer bizimdi:)

Sonbaharda tekrar gitmeyi dusunuyoruz. Bu sefer hangi yiyecegin ne kadar yenecegini, borek ve kurabiye gibi soguk yenebilecek yiyeceklerin daha fazla olmasi gerektigini, o kadar cok sebze ve meyveye gerek olmadigini, yumurtayi unutmamayi ve en onemlisi daha cok sivrisinek ilaci goturmemiz gerektigini biliyoruz. Iki gun boyunca mutemadiyen off sikmamiza ragmen kazanan taraf sivrisinekler oldu. Sikmadiginiz noktayi bulup ordan saldiriyorlar, Adil tam gozunun kenarindan isirildi mesela:)) Yeterince sik ve cok sikmadik belki de ama sinekler yerine kendimizi telef etmeyelim dedik fazla sprey kokusuyla:)) Bir yandan da sinek isiriklarimi kasiyorum bunlari yazarken. Gelecek sefere cephanemiz daha saglam olacak, gorur onlar:)

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Redemption Lounge


Dun aksam sevgili Gilda haydi yaz partisi yapiyoruz diyip topladi yine hepimizi. Tatilde olanlarin sayisi bayagi fazlaymis, sayimiz her zamankinden azdi o yuzden ama nerden baksan 40-50 kisi gelmisti. Secilen bar, Redemption, benim is yerime cok yakindi. Onceki seferlerden tecrube ettigimiz icin bu sefer oncesinde birseyler yiyip oyle gidelim dedik. Adil gelip beni isten aldi, Engin ve Yagmur'la da Sushi You'da bulustuk. Oldukca kucuk bir yer orasi ama cok sevimli bir yer ve sushileri muhtesem. Tikabasa yiyip yeter artik kalsin bunlar da bitiremiyoruz dedigimiz noktada cikip Redemption'a yoneldik.

Kizgin kumlardan serin sulara dalma hayaliyle kapidan iceri nerdeyse kosarak girdik ama ama o da ne. Klima calismiyor!!! Sistemlerinde bir bozukluk varmis, klimalar calismiyormus. Kenarlara vantilator koymuslar ama onlar da tam karsisinda olmadiginiz surece hic ise yaramiyor. Icerisi saunadan hallice yani. Ona ragmen tiklim tiklimdi o da ayri tabi. Tam da yerini bulmusuz:)) Bize ayrilan kisima gectik, soguk birer bira edindik ama ih iih olacak gibi degil, cok sicak. Egleniyor muyuz aci mi cekiyoruz belli degil, dedik gitme vaktidir. 45 dakika anca kalmisizdir herhalde iceride. Fotograf cekmek bile gelmedi icimden, makinayi hic cikarmadim cantamdan. Merhaba, naber, gorusuruz, bay bay seklinde gecen kisa ve hizli muhabbetlerden sonra Numan ve Yesim'le beraber disari attik kendimizi ve Numan'lara gittik. Soguk iceceklerimizle keyifle yayildik koltuklara. Oh be, dunya varmis:))

Red Hat Enterprise Kursu

Bu hafta boyunca Red Hat Enterprise Sistem Yoneticisi kursundaydim. Simdiye kadar katildigim teknik kurslarin en iyisiydi diyebilirim. Hocamiz, Red Hat'ten gelen gayet bilgili, sempatik bir adamdi.

Kurs aslinda 4 gun, 5.gun ise bilgisayarin karsisina oturtup 2 bolumluk bir test yapiyorlar.
1. bolumde, bilgisayari bozup veriyorlar ve tamir et diyorlar. Benzer sekilde cesitli kosullar verip sunlari sunlari yap diyorlar. Nasil yaptigin onemli degil ama sonucun aynen istedikleri gibi olmasi gerekiyor, yoldan puan kirilmiyor ya da sonuc tam istedikleri gibi degilse not alamiyorsunuz. Bu ilk bolumu %100 basarmak gerekiyor.

Sonra ikinci bolum geliyor. Yazili sorular var ama coktan secmeli degil. Yaniti bilmeniz gerekiyor. Onda da %70 basarili olmak gerekiyormus. Sirket beni sadece dersler bolumune yazdirdigi icin sinava katilmiyorum. Aslinda 350 dolar verip sinavi alabilirim. Gecersem, Red Hat Sertifikali Teknisyen oluyorum (RHCT). Bir ustu de Red Hat Setifikali Muhendis sinavi (RHCE). O da 750 dolarmis.

Sadece muhendislik sinavina girmek mumkun, cunku o sinav RHCT de sorulan sorular + daha zorlari seklinde oluyormus; o yuzden 3 sonuc soz konusu. Basari durumuna gore RHCE, onu alacak kadar iyi olmayan ama RHCT siorularini bilenlere RHCT sertifikasi veriyorlar. Onu da gecemezseniz 750$ yaniyor.

Bugun son dersten sonra, bir program yuklediler. Soyle bir sye. Programin seviyeleri var. Calistirinca 1 seyleri bozuyor ve sizden tamir etmenizi istiyor. Becerebilirseniz, bir sonrakiye geciyorsunuz ama hepsini gecmek zorunda degilsiniz. 3 bolumde 4,2 ve 3 soru vardi. Ilk iki sorular Teknisyen seviyesi, sonrakiler Muhendislik seviyesinde sorulardi.

Ilk soruda gayet orijinal bir cozum urettim. Yola degil sonucta problemin cozulup cozulmedigine baktiklari icin gecmis kabul ediyorlar. Linux bilgim cok iyi olmasa da unix uzerinde shell ve perl ile bolca script yazdigim icin problemi cozerken, komutlari kullanmak yerine bozulan scripti tamir ettim :)

Hoca, son boot sorusu icin 'cok zorlanacaksiniz' tahmininde bulundu. 'Bash' kabugunu kirmislar, dolayisiyla makine acilmiyordu. Aslinda kirmak ta denmez sadece ismini bash.gotcha yapmislar. Script bilmeyenler sorunun nedenini anlamakta cok zorlandi, bashi yuklemeye filan kalktilar ama benim icin kolay bir soru oldu.

Tum problemleri cozebilen sadece 2 kisiden biri oldugum icin gurur duydum kendimle :) O gazla Red Hat'in kursu almaya niyetlenenler icin seviye tespit sinavlarini yaptim bu aksam. Sonuclari scorion.net'e yazdim. Ilginc olan, daha zor olan yoneticilik sinavi sorularindan aldigim puan linuxe giris sinavindan aldigimdan daha yuksek oldu.

Sirkette Linux Enterprise kurulu ama sadece serverlar da desktopta ben hala Ubuntu kullaniyorum :)

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Sicak Cok Sicak Cok Cok Cok Sicak

Bu nedir yaw, bu ne sicaktir. Dun 110 F (yaklasik 44 derece)ydi. Bugun de asagi kalir yani yok, hatta birkac derece fazla olduguna dair soylentiler var. Florida'da Houston'da falan nasil yasiyor bu insanlar aklim almiyor valla. Biz uc gunde hasat olduk, eyaletce felaket olmus havasindayiz, onlar bunu tum yaz cekiyorlar. 1-2 hafta once yine boyle bir sicak dalgasi gelmisti - o bunun yanina bile yaklasamazdi gerci, 100u gormemistik onda - Queens'de 25.000 evi kaplayan bir alanda elektrikler gitti ve yeniden gelmesi tam 5 gun surdu. 5 gun elektrik olmamasi burasi icin buyuk bir skandal, ayaklanma sebebi valla. Yardim orgutleri soguk su, sut, sandvic dagitti durdu ordakilere. Sicaktan elektrik telleri yanmis, anca tamir edebildiler.

Onun tam ustune bu sicaklar gelince ya Queens'deki olay tum Manhattan'da olursa diye herkesi bir telas aldi. Belediyeye ait binalarda termostatin 78F (25 derece) ayarlanmasi sart kosuldu, diger isyerlerini zorlamadilar ama hepsinden rica edildi. Bizim bina da buna uyanlardan. Lobideki isiklarin sadece dortte biri yaniyor hafta basindan beri, klimalar da 78F'e ayarlandi. Gerci burdakiler aliskin degiller buna, sicak geliyor onlara 78, soylenip duruyorlardi baktim bugun 76ya indirilmis:) Isitici calistirmadan, suveter giymek zorunda kalmadan iceride oturabilmek hos oldu dogrusu. Ben cok memnunum bu uygulamadan:))

Boyle gunlerde serinleme merkezleri devreye sokuluyor bir de. Dun baktim bizim binada da her apartmana yazi asmislar, bizim kasabadaki serinleme merkezi kutuphane olmus ve aksam 9'a kadar acik kalacakmis. Sicaktan bunalanlar oraya gidip serinleyip dinlenebilecek. Ozellikle yaslilara cok dikkat ediliyor boyle durumlarda. Manhattanda da cok sayida boyle merkez var.

Geisha ve Ramakien


Canim arkadasim Dilara buradaydi gecen hafta. Isten gec geldigim ve erken yattigim icin topu topu birkac saatimiz oluyordu aksamlari sohbet etmek icin. Bilgisayarin basina hic oturmadim o yuzden gectigimiz hafta boyunca, arkadasimla gecireyim istedim tum zamanimi. Cumartesi aksami Turkiye'ye ugurladik Dilara'yi. Buraya her geldiginde ya da ben Turkiye'ye gittigimde aklini celmeye calisiyorum buraya yerlesmesi, en azindan denemesi icin. Yilda bir biraraya gelince pek etkili olmuyor tabi bu ama azimliyim:))

Pazar gununun nerdeyse tamamini Manhattan'da gecirdim. Lincoln Center Festivali'nin son gunuydu bu Pazar ve iki gosteriye biletim vardi. Lincoln Center ozellikle yazin sik gittigim bi ryer. Bazi aksamlar swing gecesi oluyor. Disaridaki meydana sahne kuruluyor ve isteyen ciftler orada dansediyorlar. Bu ay da yine meydanda acikhavada cesitli konserler ve gosteriler olacak. Birkac tanesini not ettim takvimime. Isten makul saatlerde cikmayi basarirsam gidip izleyecegim.

Pazar gunku gosterilerin ilki Geisha'ydi. Hevesle bekliyordum bu gosteriyi, Geisha danslariyla ve japon muzikleriyle dolu bir 1.5 saat gecirecegimi saniyordum. Sonuc: hayal kirikligi ve muz kabugu:( Geisha, tum gosterinin sadece dortte birinde sahnedeydi herhalde. Sahnenin kosesinde geisha dansederken shamisen calan ve sarki soyleyen bir muzisyen vardi. Geisha'yi Kabuki gelenegine gore giyinen ve danseden erkek bir sanatci canlandiriyordu. Erkek oldugu gosteri sonunda sahneye ciktiginda anlasildi tabi. Dansederken farkedilmiyordu. Gosterinin buyuk kismi konusma ie gecti, beni hayal kirikligina ugratan kisim da burasi oldu zaten. En kalabalik aninda uc kisi oluyordu sahnede: geisha, muzisyen ve hem geisha'nin sesi olan hem de farkli pekcok karakteri dillendiren bir aktris. Konusmalar sirasinda oyle ilginc hikayeler falan da anlatilmadi geishalar ve onlarin kulturune iliskin, arada bazi bilgileri cekip aliyorduk konusmalarin icinden ama bana yeterli gelmedi. Biraz uzun bir 1.5 saat oldu benim icin:(

Aksamki gosteri Ramakien'di. Iki gosteri arasindaki yaklasik 3 saatlik boslugu sehirde en sevdigim yerlerden biri olan Central Park'da gecirdim. Bu park her zaman guzel, her zaman huzurlu, orda olmak beni her zaman mutlu ediyor ama hafta sonlari ayri bir senlikli. Hemen her kosede bir aktivite var. Elimde buzzz gibi bir smoothie, kulagimda su ara favori grubum Blackmore's Nights'in son albumu yesillikler icinde uzuuuun bir yuruyus yaptim, sagda solda rastladigim ufak gosterileri seyrettim, paten icin ayrilan alanda dansederek paten kayanlari izledim, biraz fotograf cektim ve ikinci gosteri icin salonun yolunu tuttum.

"Ramakien: A Rak Opera" tam adi. Ramakien, 2000 yillik epik bir Hint hikayesi olan Ramayana'nin Tai versiyonu. Gosteride, bu hikayenin icindeki bir bolum anlatiliyor (the Floating Princess). Rak Tai dilinde sevgi anlamina geliyormus. Bol bol Tayland dansi seyredip Tayland rock muzigi dinledim. Arkadaki perdede Ingilizce altyazi geciyordu, ne olup bittigini anlamak kolay oldu o sayede. Tai klasik maske dansi ve orkestra da vardi. Neyse ki bu gosteri eglenceliydi de gunumu bosa harcamisim hissine kapilmayip eve keyifli dondum.