Çarşamba, Mayıs 31, 2006

Kitap: Terror of History

Kitabin adi "Terror of History: Mystics, Heretics, and Witches in the Western Tradition", kotu bir sekilde cevirisem "Tarihin Teroru: Bati tarihinde Tasavvuf, Heretikler ve Cadilar". Kaliforniya Universitesi tarih profesoru Teofilo F. Ruiz, bugun akilcilik ve bilimselligi ile one cikan batinin gecmisini inceliyor bu kitapta... "Gectigimiz yuzyila bir bakin, basindan sonuna soykirimlar ile dolu bir yuzyil gorecekseniz. Peki neden?" diye soruyor profesor ve M.S. 1000-1100lerden baslayarak, Hristiyanlik ve Yahudiligin bati toplumundaki yerini, degisimini inceliyor.

Kitap adindan da anlasilacagi uzere 3 bolumden olusuyor. 1. bolumde, 1000-1100 lerden baslayan tasavvuf (mistisizim) akimlari ile azizler ve azizelerin cikisi, katolik kilisesinin, feodal yapi/kral ile catismasi (ve galibiyetini) gibi konularin yanisira dindeki degisimi, protestanligin cikisini, Ispanya basta olmak uzere Yahudilerin dislanmalarini konu ediyor.

Tasavvuf, kendini dinlemekle baslayan bir sey. Tum buyuk dinlerde var, ornegin Islam tarihinden ogrendigimiz Hz. Muhammed'in magaraya cekilmesi, kendini dinlemesi ve ardindan vahiy gelmesini dusunun (Profesor bu ornegi de veriyor). Tarih boyunca diger dinlerde de boyle bir "aydinlama" yasayanlara rastliyoruz.

Profesor, ilk konuyu anlatirken "tasavvuf ile dinden cikma arasindaki cizgi cok incedir" diyor ve heretikleri (kendi dininin inanclarina karsi cikan kisiler) anlatiyor 2. bolumde. "Dogma"nin, dinde yerlesen inanislar oldugunu, bunlarin disina cikilmasinin ve bu davranista israr edilmesinin sonucunun "heretik" olarak ilan edilmek oldugunu anlatiyor (Ornek: Pazarlari kiliseye gidenlere ayin sonunda bir parca ekmek ve sarap verilirken, "Isa'nin kani ve eti" deniliyor. Donemin katolik inancina gore bunlar temsili degil. Yani ciddi ciddi yediginizin Isa'nin eti, ictiginizin de onun kani olduguna inanmaniz gerekiyor. Aksi takdirde heretik tanimina giriyorsunuz. Ayni sekilde, dunyanin duz olduguna inaniliyorken hayir demeniz sizi heretik sinifina sokuyor).

Son konu ise Engizisyon (Inquisition) mahkemeleri ve cadi avi donemini, neden genellikle sehrin kenarinda yasayan yasli kadinlarin hedef alindigini vs. anlatiyor.

1453'de Istanbul'un dusmesi ile taa klasik Yunan doneminden kalma kitaplarin kacirilarak Italya'ya getirilmesi ve papa tarafindan tercume ettirilmesi ile Ronesansa katkisindan bahsediyor Profesor. Ayni zamanda, gazetelerde insanlarin "Yildiz Fali" koselerine bakip gulup gecmesine atifta bulunarak, "Istanbul'dan kacirilan kitaplardan ilk tercume edilen Corpus Hermeticum idi, o zamanlar falcilik ciddi bir muessese idi ve bilim ve akilcilik karsisinda gerileyip bugunku duruma gelinceye degin 200 yil boyunca hukum surdu" diyor.

Benim en cok ilgimi ceken bolumlerden biri Sabetaycilik ile ilgili bolum oldu. Ispanya'dan dislanan, Avrupa'nin hemen her yerinde eziyet goren Yahudiler, kendilerini vaat edilen topraklara dondurecek bir kurtarici, bir Mesih beklentisindedirler ve bu kurtaricinin Hristiyanlarin hesabina gore 1666 yilinda gelecegini hesaplamislardir (yalniz Hristiyanlardan farkli olarak Yahudiler 1626 diye hesaplamislar bu yili). Amma ve lakin simdi bir de Yahudi inanislarina ve nerden bu kaniya vardiklarina filan girersem bitmeyecek bu yazi :)

Neyse, olay cok kisaca soyle, Sabetay Sevi (soldaki resmi wikipedia'dan), 1626'da Izmir'de dogmus. Babasi, tipik dindar bir yahudi olarak yetismesi icin ugrasmis. Yahudi tasavvufuna ve Kabbala'ya merak salmis, genc yasta ogrenmis. Sabetay Sevi'nin yaz kis demeden denize girmek, bazen cok coskulu bazense depresif davranmasi gibi egzotik, anlasilamayan yonleri varmis.

1648 yilina geldiginde, kendini Mesih ilan edivermis. Bu garip davranislari, karizmasi ve Kabbala bilgisi ile etkiledigi bir cevre olusmus ve git gide kendisine inananlar artmis. Bunun uzerine Koprulu Ahmet Pasa, Sabetay Sevi'yi yakalatip hapse attirmis ama kotu davranilmamis. Icerde kaldig surece unu de artmis. Ciktiktan sonra Osmanli icindeki vilayetlerde, Misir'da, Suriye'de ve Filistin'de epey bir dolasmis ve kendi propogandasini yapmaya devam etmis.

Cok uzatmayayim, 1666 yaklasirken ona inananlar, malini mulkunu satip Filistin'e goc etmeye baslamis. Beklenti son raddede imis! Gel gor ki 1666 geldiginde soylentiler 4. Mehmed'in kulagina gitmis ve Edirne'de Sabetay Sevi yeniden tutuklanmis. Padisahin huzuruna cikmis ve... Musluman olmus! Padisah, durumdan cok memnun olmus ve yeni adini Mehmet Efendi olarak koymus. Yahudi cemaatindeki hayal kirikligini tahmin edebiliyorsunuzdur...

Ancak bir sure sonra Sabetay Sevi ikili oynamaya baslamis. Padisaha, "yahudileri muslumanliga dondurecegim" diyerek yine yahudi seremonilerine katilmaya baslamis. Yahudilere de muslumanlari yahudilige dondurdugu iddiasinda imis. Sonucta ortaya Sabetay Sevi'ye inanan, musluman-yahudi karisimi bir grup cikmis ("donme").

Turkiye'de Soner Yalcin'in "Efendi" diye bir kitabi cikmisti, orda detayli bir sekilde bu konu anlatiliyormus, merak ediyorsaniz okuyabilirsiniz.

Blue Smoke


NY'da barbeku icin nereye gidilir? Hmm, cesit cok! Ama eger caniniz "rib" (kaburga) cekiyorsa listenin basina yazacaginiz bir yer Blue Smoke! Tam adresi, 116 East 27th Street New York. Park Avenue ile 27. cadde kesisimine yakin...

Biz sirketten birkac kisi gittik. Arkadaslardan bir tanesi 3-5 kere gitmis, cok ovdu. Blue Smoke, "Union Square Hospitality Group" adinda girisimci bir grubun NY'da actigi 5 kaliteli restorandan biri. 2002'de acildiktan bir yil sonra , Citysearch tarafindan yilin en iyi caz klubu ve en iyi barbeku yeri secilmis.

Tipik 4 tip rib sunuyorlar, o gune ozgu bir tip daha vardi. 6 kisiydik, hepsinden ismarladik. Daisy May'in Memphis Dry Rib'lerine dadandigim gunlerden beri (Yarin sirkete 40 Wall Street'teki Daisy May'den catering yaptiracagiz, bakalim mid-town'daki kadar guzel miymis).) baskasina donup bakmisligim yoktur ama daha once gelen arkadasin onerisine uyup "St. Louis Spareribs" istedim. Eti "juicy" (bunu nasil cevirecegimi bilemedim) sevenlere tavsiye ederim. Digerlerini de denedim, hepsi iyiydi ama bu benim damak tadima en uygun olani idi!

Yine bu gruba ait restoranlardan biri Union Square Cafe, 1997-2002 yillari arasinda 6 yil arka arkaya, sonra 2004'te bir kere daha, restoranlari degerlendiren Zagat'in 1. numarasi olarak bir rekor kirmis!

Amma ve lakin eger Steak ("biftek") yemek istiyorsaniz, benim bir numaram hala Keens Steakhouse! NY'daki en iyi en iyi 3 steakhouse'dan biri. 2 kisi gidip Porter House ve yanina da Kremali Ispanak ismarlayin, pisman olmazsiniz :)

Pazartesi, Mayıs 29, 2006

Yilin Ilk Piknigi - Yihuuu:)


Tatilden doneli iki hafta olmus, inanamadim. Iki gun once gelmisim gibi hissediyordum ben halbuki. Nereye gitti bu iki hafta hic anlamadim. Zamanin bu kadar cabuk gecmesi rahatsiz ediyor beni bazen. Yapmak istediklerime yetisene kadar yil bitiveriyor. Ama ama diye kalakaliyorum. Blogu bile guncelleyememisim nerdeyse bir haftadir, hic farkinda degilim o kadar zaman gectiginin.

Tam bunlari yazarken disarida bando sesi duydum, aaa yuruyus bu saatte miydi diye disari firladim. Bugun Memorial Day - Anma Gunu. Tatiliz dolayisiyla:)) Boyle gunlerde kasabamizda hep gecit torenleri oluyor. Bizim apartman da yol ustunde oldugu icin on tarafa cikip kenarlara oturup izliyoruz. Kacta baslayacagini bilmiyordum, genelde yollari kapatiyorlar baslamadan bir sure once. Sabah disaridaydim ve ben donerken yollari kapatmamislardi henuz. Daha vardir baslamasina diyordum, hatta cay yapacaktim kendime yuruyusu izlerken icmek icin ama yanilmisim. Ben bandoyu duyup da apar topar ciktigimda yuruyusun yarisi bitmisti nerdeyse. Neyse, birazdan toplanma yeri olan parka gider biraz da orda resim cekerim belki.

Yaz tam olarak geldi buraya. Hatta agirligini birdenbire hissettirerek geldi. Son birkac gunku havaya bakinca bu yaz cooook zorlu gececege benziyor. Simdiden cok sicak, nem de hissettirmeye basladi kendini. Daha Hazirana bile girmedik yahu. Cuma aksami Eda-Murat Kilic bizdeydi. Ne zamandir izlemek istedigimiz Capote'yi seyredelim dedik. Havalar ilik sicak arasi gittigi icin klimayi da takmamistik henuz. Aksam o kadar sicak ve nemli oldu ki filmi her birimiz bir yere serilip bozulmus plak gibi cok sicaaaak diyerek izledik. Uyku da pek keyifli olmadi haliyle o aksam. Sabah ilk is klimayi taktik, artik rahatiz.

Cumartesi icin piknik planimiz vardi. Mangal sezonunu acma vakti gelmis. Cumartesi daha sabahtan nem hissettiriyordu kendini ama, bir de Cuma gece yagan yagmur yuzunde cimler henuz kurumamistir diyerek Pazara erteledik piknigi. Ama bu o gun de mangal yapilmasina engel olmadi tabi. Balik ye etkinligi icin ilk denememizi Eda ve Muratin bahcedeki mangalinda yaptik. Emine ve Murat da geldi. Hava da bizden yanaydi o aksam, balik, salata ve sarap uclusu harikaydi. Yemek sonrasi film seyrederiz diyorduk ama hava oyle guzel sohbet de oyle keyifliydi ki kimsenin aklina kalkip da iceri girmek gelmedi.

Piknik sezonu acilisi icin Ringwood Eyalet Parki'ni sectik. Cok buyuk bir park orasi, birden fazla piknik alani var. Biz Shepperd Golu'nun yanindaki yere gittik. Daha oglen olmamisti gittigimizde ama yine de bayagi kalabalikti. Mangalcimiz Engin basina nasil bir is aldiginin farkinda mi bilmem ama bundan sonraki tum pikniklerde mangalci olma olasiligi cok fazla:)) Cok guzel pisirdi herseyi, biz de afiyetle yedik. Ogleden hemen sonra park iyice doldu, artik masa falan kalamdigi icin yerlere ortu serip yayilanlar da vardi. Bir ara cevremizdeki tum mangallar ayni anda yakilinca dumandan zehirlenecegiz falan zannettik hatta:)

Shepperd Lake kucuk bir gol. Bir kenarina kumsal yapmislar, isteyenler orada gunesliyor ve yuzme icin ayrilan alanda yuzebiliyor. Ayrica kayik veya su bisikleti kiralayip golde gezinebiliyorsunuz. Ben gitmisken biraz da yuruseydik dedim ama yemekler, sicak falan derken kimse yanasmadi. Onu bir baska haftaya biraktik artik. Onumuzdeki iki haftasonu iki piknik/mangal daha var, sezonu hizli actik bu sefer:))

Salı, Mayıs 23, 2006

YE # 11 - Balik


Denizden ne ciksa yer misiniz? Ben yerim valla:) Duyan da her gun balik yapiyorum zannedecek. Is pisirmeye gelince elli tane bahanem hazir tabi. Bunlarin en cok kullanilani da guzel balik tarifimin olmamasi. Iste bu bahaneyi ortadan kaldirmak adina, bu ayki ye etkinliginin ev sahibesi olarak deniz urunlerini sectim. Formda olmayi iyice on plana cikardigimiz su yaz aylarinda saglikli ve hafif beslenmek icin baliktan daha iyisi olabilir mi? Herkesi bekliyorum, yoklama yapicam:) 19 Haziran'da sayfanizda yayinlayacaginiz tariflerin linkini o tarihe kadar bezenhn@yahoo.com adresine bekliyorum. Sayfasi olmayanlarin tarifini ve resmini hindistan cevizlerinde yayinlayacagiz. Haydi bakalim, pamuk eller mutfaga:))

Pazartesi, Mayıs 22, 2006

Ubuntu...


Ubuntu ne yaaa? seslerini duyar gibiyim :) Ubuntu benim son takintim. Ara ara cesitli linux versiyonlarini denerim. Epeydir adini duydugum ama denemedigim bir Linux versiyonu Ubuntu.

Kurdum ve gordum ki denedigim diger linux versiyonlarina (Mandrake/Mandriva, RedHat/Fedora) gore kullanmasi acaip kolay. Menuleri, ikonlari ve dahi goruntusu super! En cok hosuma giden taraflarindan biri de guncelleme kolayligi.

Dusunun Windows 95 kullanirken, 2000'e veya XP'ye gecis yapmak nasildi? Bir gecis yolu vardi hep ama her zaman guzel guzel surumu terfi ettirmek mumkun olmayabiliyordu ve genellikle diski formatlayip kuruyorduk di mi? Denedigim Linux versiyonlarinda durum oyleydi. Mesela Fedora 3'den 4'e mi gececeksin? Buyuk bir ihtimalle bir format atip bastan basliyordun.

Ubuntu oyle degil, tikir tikir guncelliyor kendini. Yeni versiyon mu cikti, yukleyiveriyor ustune. Eskileri de siliveriyor... Niye XP kullaniyorum diye dusundum, baktim vazgecemedigim programlar var:
Outlook 2003 -> 10 yillik e-mail gecmisim Outlook'un .pst dosyalarinda
Quicken 2006 -> Para isleri icin sart
DVD Shrink -> Film kopyalayabilmek icin

Gerisi o kadar onemli degil. E bunlardan ilk ikisini diger makinede calistirdigim Windows 2003 Servera yukledim. Amma ve lakin, DVD yazici yok o bilgisayarda. Windows programlarini Linux uzerinde calistirmak icinde Wine diye bir emulator programi varmis, simdi onla ugrasiyorum. Belki de Windows XP yerine Ubuntu kullanmam mumkun olacak, du bakalim...

Not: Nasil gorunuyor ekran? Fethiye Marinasi ile Ubuntu Linux daha bir guzel :)

[Guncelleme - 05/22/2006] Necdet Yucel'in blogunda okudum gezegen.linux.org.tr diye bir yer varmis: "Gezegen Linux, Türkiye'de Linux ve Özgür Yazılım konusunda çalışmalar yapan arkadaşlarımızın web üzerindeki günlüklerini bir tek sayfadan okumamızı ve kendi dünyalarına ulaşmamızı sağlayan basit bir web sitesidir" diyorlar. Pek begendim, linux ilginizi cekiyorsa bir bakin derim.

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

Tatilden Kalanlar


Kurkcu dukkanimiza geri donduk, artik yeniden Rutherford'dan bildiriyoruz:) Tatil guzel ve kisaydi her tatil icin soylenebilecegi gibi. Ama islerimi biraktigim yerden devralip tatil oncesi temposunda calismaya donunce sanki hicbir yere gitmemisim, hep burdaymisim gibi hissetmeye basladim:)) Arada kaynayip gitmeden kalan 1-2 animizi da ekleyelim simdi. En son yelkende kalmisiz. Fethiye fatihimiz sevgili Tolga Fethiye'nin hakkini veriyor valla. 2 yil onceki son ziyaretimizden bu yana bir yelkenli edinmis, kucuk, 2 kisilik. Bu konuda tamamen bilgisiz ve terminoloji cahili oldugumu belirteyim once, uyarmadi demeyin sonra:)) Hazir Tolga'nin yanindayken sorup ogrenseydim birkac sey di mi ya, dar alanda suya dusmeme cabalari icinde hic aklima gelmedi valla:)

Gun bulutlu baslamisti ama oglene dogru bulutlar yerini gunese birakmisti artik. Paragliding'den erken dondugumuz icin ogleden sonraya da yelken programi koyduk, sportifligimiz tavana vurdu o gun:) Marinaya indik. Yelken diger buyuk teknelerin arasinda kalmis, onu ordan cikartmak gerekiyor. Ne nasil yapilir en ufak bir fikrim yok tabi, yardim etmeyi gectim engel olmamaya calisiyorum. Tolga dengeli durmamiz gerektigini, bir yana fazlaca kayarsak suya devrilecegimizi soyledi. Dengeyi bozmayacagim ya her adimi saatlerce dusunerek atiyorum. Buyuk tekneden bizim minik yelkene inmem bir samataydi zaten. Yelken yanastirilamadi bir turlu, ben de dengesiz olacak diye adim atamiyorum falan derken neyse sonunda suya dusmeden yerimi aldim. Bir kisim medya an be an goruntulemis bunu, butun kabileye izlettirecek sanirim, cok egleniyo konu acilinca:) Acilirken 1-2 ufak problem daha yasadiktan sonra sonunda hersey kontrol altina alindi, ben de rahatladim, iyice kaptirdim kendimi hatta sonrasinda, kaptandan gecer not bile aldim:)) Fazla ruzgar yoktu ama yine de cok eglenceliydi. Ikinci turda benim yerimi Adil aldi, ruzgar daha iyiymis onlar gezerken.

Tolga'nin arkadasi Hanzi ile tanistik marinada. Hanzi Alman. 6 yil once kendine bir tekne ararken gordugu bir satilik tekne ilani uzerine daha once adini bile duymadigi Izmir'e gelmis, ordan da tamirine yardim ettigi bir teknenin sahibinin Fethiye'yi gorme teklifini kabul edip pesisira kendi teknesiyle Fethiye'ye gelmis ve o gun bugundur Fethiye'de yasiyor. Ne guzel di mi.

Donuste aksam yemegi icin hazirlanirken elektrikler kesiliverdi. Disari cikinca gorduk ki tum ilcede kesilmis. Ama halk aliskin sanirim, dukkanlarin cogunda lux lambalari cikivermisti ortaya. Ertesi sabaha kadar gelmemis. Bolgede o kadar uzun sureli kesinti olmadigi icin birkac komplo teorisi de uretilmis ama bilemiyoruz artik neydi sebep.

Hizlica yenen aksam yemeginden sonra kendimi Ankara'ya donus otobusunde buldum (bak gene aklima geldi simdi, niye Dalamandan Ankaraya ucak yok yaaa). Ertesi aksam da Adil geldi. Adil Izmir uzerinden geldi, direk ucak bulamayip Istanbul aktarmali ucmak zorunda kalinca sure olarak otobusten pek asagi kalir yani olmamis yolculugunun. Son alisverisler, arkadaslarimizin bazilariyla bir araya gelmeler, gelemediklerimizle telefonda gorusmeler, bavul hazirlama falan derken son iki gun uctu gitti zaten. Bu hizli surec icinde Cafe Kafa'da nargile keyfi asla ihmal edilmedi ama. Kardesim surekli oraya takiliyormus, o goturdu bizi de oraya. Ankara'da olup da Kafa'ya gitmedigimiz gun olmadi sanirim, aksam saatlerinde orda olan ortaklarindan Cem'le kanka olduk nerdeyse:) Eskiden Misir'a gidiyorduk nargile icin, Cafe Kafa da ona oldukca yakin bir yerde ve ortamini daha cok sevdigimiz icin Misir'i bir anda terkettik:)

Bu tatil de boyle bitti iste...

Pazar, Mayıs 14, 2006

Galatasaray ve Trabzonspor'a Tebrikler

2 hafta once Turkiye'ye vardigimizda Trabzonspor - Fenerbahce macini yakalayabilmistim. 3-2 yenildik ama cok guzel bir mac seyrettik. Hemen 2-3 gun sonrasinda da Besiktas ile oynadi Fener ve nerdeyse kazaniyordu. Iyi futbol oynuyorlar, Galatasaray'i da yendiklerine gore sampiyonlugu hak ettiler, alsinlar diyordum.

Taa ki bugun gazetelerde bazi Fener taraftarlarinin Denizli macina giderken kavga cikartmasi ve ayirmaya calisan birinin bicaklanmasi olayini okuyuncaya kadar. Fanatizme karsiyim. Trabzonspor'u tutarim ama taraftari taskinlik yapinca kizarim. Bu olayi okuyunca icimden, "bu taraftar sampiyonlugu gormesin, bir cana kiyacak kadar gozu donmus bu insanlar bu mutlulugu hak etmiyor" dedim. Rasyonel bir dusunce olmadiginin farkindayim (Bezen de Fenerli) ama olaya acaip kizdim. Herhalde bu insanlara birini oldurmek aci vermiyor...

NY'a inerken kaptan pilot beklenen anonsu yapti: "Fener Denizli ile 1-1 berabere kaldi. Galatasaray, Kayseri'yi 3-0 gecti ve sampiyon oldu". Buyuk bir alkis koptu. Tebrikler Galatasaray!

Bizim takim da Besiktas'a yine bir 90.dk golu ile 2-1 yenilmis ama Galatasaray Kayserispor'u yendigi icin 4. olmus ve UEFA'ya gidiyormus. Besiktas'i yenip 3. olmalarini yeglerdim ama saglik olsun.

Cumartesi, Mayıs 13, 2006

Paragliding


Bu seferki Fethiye tatili bircok ilkten olustu bizim icin. Paragliding ve yelken de bunlardan. Once paragliding. Son iki yildir her tatile cikisimizda yapalim diye karar verip sonra bir sekilde bir turlu gerceklestiremiyorduk. Aslinda bu sefer de olmayacakti az daha. Ankara ve Trabzonda biz oralardayken hava isinmak bilmedi, gunesin yuzunu Fethiye,de gorduk ancak. Orda da ilk uc gun gayet gunesliydi. Hadi yarin paragliding yapalim diye karar verdik, aksamdan aradik yerimizi ayirttik falan, sabah bir kalktik ki her taraf bulut, disarisi serin, gunesten eser yok. Hava kapali oldugu icin iptal edilebilirmis.

Bizim ucusa yaklasik iki saat vardi o sirada. Belki acar, acar acar, ama niye kapali ki zaten canim, sanki su kosede acti biraz diye diye cama yapisip gokyuzunu kontrol ettik bir sure. Sonra da olursa olur olmazsa da naapalim artik diyerek bulusma yerine gittik. Korktugumun aksine bizi almaya da geldiler. Yukari cikalim orda bakariz dendi. Bu arada da hava yavas yavas acmaya basladi hakkaten. Oludeniz'e gittik ve orda islemleri yapip araba degistirip yukari cikmaya basladik. 1700 m'yi donerek giden daracik ve bozuk bir toprak yoldan ciktik. Yol fazla dardi bizce, ucurumunun tam kenarindan gidiyormusuz gibiydi yol boyu. Hani o yolu tekrar kamyonetimsi araclarla geri inmektense atlayarak gelmek cok daha guvenli:))

Yolda durup tulumlarimizi giydik. Yukari ciktik, ikiserli ekiplere ayrildik ve ucus hazirliklari basladi. Tulumlarin diz kisimlarinin yirtik pirtik olmasi kafamizda soru isaretleri uyandirsa da onlarin iniste ayaga kalkilmasi gerektiginde korkup da kalkmayanlar yuzunden olduguna ve onlarin dediklerini uygularsak hicbir sorun cikmayacagina cabuk ikna olduk:))

Oludeniz'in paragliding icin dunyanin sayili yerlerinden biri oldugunu onceden duymustuk. Yolda ucus ekibiyle sohbet ederken son zamanlarda bu konuda sorunlar yasandigini ogrendik. Onlarin anlattigina gore, onceden Cevre Bakanligi'nin denetimi altindaymis oralar. O zaman duzenli bakim yapiliyormus, yollara bakiliyormus, yukaridaki tuvaletler iyi calisiyormus, hersey daha duzenliymis ve ucus icin odenen giris ucreti de 12.5 ytl imis. Daha sonra bu isler ihale ile ozel bir sirkete devredilmis ve hersey kotuye gitmeye baslamis. Tuvaletlerin calismasini birakin su bile yok. Yollara bakim yapilmaz olmus, ucus ucretleri de 50 ytl'ye kadar cikmis. Oyle olunca protestolar baslamis, gelenlerin sayisi iyice azalmis, kafileler yeni rotalar belirlemeye baslamis kendilerine. Bunun uzerine fiyatlar 25 ytl'ye inmis ama hala alana hic bakim yapilmiyormus. Hakkaten oyleyse cok uzucu gercekten.

Cok guzel bir deneyim oldu. Ilk basta bulutlarin arasindan gecip ardindan acikliga ciktik. Manzara muhtesemdi. Yaklasik 1 saat surecegini saniyorduk ama Adil yarim saatte ben de 40 dakikada asagi indik. Kalkista da iniste de hic sorun yasamadik. Cok sevdik bu isi. Adil yukarida bol bol resim cekti. New Jersey'de de var midir acaba? Donunce arastiracagiz:))

Yarin sabah eve donus yolculugumuz basliyor. Artik yelken ve diger aktivite izlenimleri eve dondukten sonra...

Fethiye ve Kas Izlenimleri


Sozde sik araliklarla guncelleyecektik blogu ama Fethiye gunleri oldukca yogun gecince guncelleme de bugune kaldi. Ilk gun biraz dinlenip otobus yorgunlugunu attiktan sonra Gocek'e gittik. Can arkadasimiz Hatice Askar su anda Gocek'te bir site insaatinda calisiyor. Mart 2007'de bitmesi planlanan yazliklar yapiyorlar. Iki haftada bir pazar gunu tatil oluyorlarmis sadece, aksamlari da gec saatlere kadar calisiyorlar, pek fazla goremedik o yuzden onu. Ama ilk gunumuzde bizim icin erken cikti. Tolga ve Hatice ile beraber ilceyi gezdik, sahilde yemek yedik. Yemege Hatice'nin is arkadaslari da katildi, en son bolge ve santiye dedikodularini ogrendik:))

Ertesi sabah kahvalti icin Kaya koyune gittik. Acik hava, yayildigimiz sedirler, gozleme ve ayran! Iste tatil bu:)) Tam karsimizda eski Rum evlerinin kalintilari duruyordu. Adille Tolga gazete ve cay ile kahvalti sonrasi keyfi yaparken, fazla yerinde oturamayan ben kalintilarin arasina attim kendimi. Anlatildigina gore cok eskiden tepenin arka tarafindaki koyun orda bulunan deniz feneri kapatilip, gemiler karaya oturtulup soyulurmus.

Oralara kadar gidip de Saklikent'i gormemek olur mu? Bizce de olmazdi. Ama evdeki hesap pek carsiya uymadi ne yazik ki. Saklikent'e ilk kez gidecektik. Tolga da daha once hep yaz aylarindan gitmis, dolayisiyla su seviyesinin az olacagini dusunuyorduk. Ustumuzde bermudalarla gittik. Surpriiizzz, su seviyesi yuksekmis:))) Yukari sivamaya calistigimiz sortlar biraz komik gozukecek ama eh olur o kadar artik dedik, cahilligimize verir biraz gulerler bize:) Biraz da islaniriz olmadi. O kadarla bitmedi ama. Hani bizim gibi baska Saklikent cahilleri varsa diye yaziyorum mutlaka denizde giyilen ayakkabilardan olsun yaninizda. Yerdeki o ufak ufak taslar acaip can yakiyor. Inatla devam etmeye calistik ama cok canimiz yandi, baktik ki boyle ilerlemenin anlami yok, vazgectik. Geri donelim dedik, ah uf sesleri arasinda geri donmeye calisirken benim ayagim kaydi, dengemi kaybettim. Dustum dusecegim diye debelenirken Adil gelip kurtardi beni:) Saklikent'e ayak basmis ama yuruyememis olarak geri donduk, bir dahaki sefere artik.

Sali aksamlari Tolganin hali saha maci varmis. Adil de oynamaya niyetlenince futbolcularimizi vaktinde maca yetistirmek icin biraz acele etmemiz gerekti. Donus yolunda Tlos'a cevresinden dolanip soyle bir goz attik. Oraya gitmisken Yaka koyunde bir alabalik ciftliginde o anda tutulmus baliklar ve yine nerdeyse gozumuzun onunde toplanan yesilliklerle aksam yemegimizi yiyip futbol macina yetistik. Bizimkiler iyi ter attiar ama yenildiler ne yazik ki.

Bu tatilde yine ilk kez Kas'a gittik. Yolda Kaputas'da mola verip biraz resim cektik, o masmavi denizi seyrettik bir sure. Gunubirlik Kas gezimizde oncelik tabi ki guneslenmek ve denize girmekti. Kucukcakil plajina gidip gunes goreninden iki sezlong bulduk kendimize. Orasi ayni zamanda Cinarlar Kafe/Bar'a aitmis. Genelde bu tur isletmelere ait olan yerlerde gordugumuz uygulamanin aksine, orda kaldigimiz birkac saat boyunca garsonlar bir kez olsun gelip de e hadi artik birseyler yiyip icmeniz lazim ne alacaksiniz falan demedi. Sadece siz cagirirsaniz geliyorlar yoksa kesinlikle gelip basiniza dikilmiyorlar. Cok hosumuza gitti. Kas'i cok sevdik. Sakin, huzurlu, temiz bir yer.

Google Trends ile egilimler

Fethiye'de gecirdigimiz harika gunleri yazmayi, Bezen hanim ustlendi. Normalde teknoloji ile ilgili haberleri Ingilizce bloguma giriyorum ama Google'in *trends* (egilimler) adini verdigi yeni bir hizmeti ile kim hangi kelimeleri arastiriyormus diye bakmak, bana hos bir eglence olarak geldi, paylasayim istedim...


Yukaridaki resimde, http://www.google.com/trends sayfasina gidip mp3 anahtar kelimesini vererek, nerelerden bu kelimeler ile arastirma yapildigini goruyoruz. Gordugunuz uzere, mp3 denince Izmir tum dunyayi sollamis.

Birden fazla kelime de yazabilirsiniz (nba,shakira,tax cuts) ancak o durumda 1.kelimenin en cok arandigi sehirde diger kelimelere olan ilgiyi goruyorsunuz. Yok eger teker teker yazarsaniz o zaman sadece o kelimenin tum dunyadan nerelerden aranmis goruyorsunuz. Yani tek tek yazmak daha mantikli.

Hadi size eglence, teker teker sunlari deneyin bakalim :) Net, Internet, Kadin, Erkek, Woman, Man, technology, science...

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

Fethiye'deyiz!


Sabah 7:15'de nihayet Fethiye'ye vardik. Tolga Sevinc kardesim bizi karsiladi eve geldik. Salondan gorulen yukaridaki muhtesem manzarayi seyredip, kahvalti edecegiz...

Pazar, Mayıs 07, 2006

Fethiye Yollarinda...

Saat 5:30am, gun agariyor. Bir kac kisi haric, otobustekilerin hepsi uyuyor. Bezen otobus tutmasin diye hap aldi. Yan etkisi uyku. Gozunu acamiyor. Benim saatlerim hepten sasti. Hepi topu 2 saat uyuyabildim, donuste bende mi alsam :)

2sn once oldugu gibi virajlarda ustteki raflardan dusen esyalari saymazsak gayet sakin bir yolculuk oldu simdiye kadar.

Epey bir yol "duble" olmus. Daha dun sabah, ODTU Mezunlari Dernegi Visnelik Tesislerinde bulusup, Pazar brunch'inda bu konudan bahsetmisti sevgili Ozcan Yalcinkaya agbimiz. Esiyle Kayseri'ye gidip gelmisler hafta ici ve yollari cok begendigini soyledi. Nermin Fenmen ve Zeki Sagay hocalarim ise yollarin oldukca kalitesiz yapildigini ve bazi yerlerde daha simdiden bozulan asfaltin ustune bir kat daha asfalt dokuldugunu anlattilar.

Dil sinavina katilip geri donenler yuzunden otobusler dolu dolu. Zar zor en arkanin bir onundeki koltugu alabildik. Dolayisiyla yolun durumunu gozlemleyemedim. Yolculuk suresine bir etkisi olmasa da, bozuk ta olsa duble yol trafigi daha guvenli hale getirmistir sanirim. Ahh bir de bir seyi yaparken ucuzcu, vur-kacci zihniyetten kurtulsak!

Sogut diye bir yerden geciyoruz simdi. Ilginc bir manzara var. Hemen yanimizda yukselen dag, tamamen taslarla, kayalarla ortulu. Blackberry'nin bir de fotograf cekme ozelligi olsa, simdi cekip bu yaziyla postalayabilirdim. Iste o zaman harika bir mobil-blog yazma araci olurdu bu alet :)

Yeniden Ankara :)


Trabzondan donduk, 1 saat sonra Fethiyeye otobusumuz kalkiyor, arada hemen blogu guncelleyeyim istedim. Dalamana Ankaradan ucak yok, acaip sinir bozucu birsey. Once Istanbula gidip ordan ucaga binmek gerekiyormus. Bu ozel havayollarinin da hicbiri Ankaradan kalkmiyor. Dag basi mi burasi canim cik cik cik, feci bozulmus durumdayim. Mecburen otobuse kaldik. Beni araba tutar, boyle otobus yolculuklarinda sersem oluyorum.

Neyse, onemli ve guzel haberlere donelim. Dun aksam Zeren ve Hakani evlendirdik:) Nikah toreni ve sonrasindaki kokteyl cok guzeldi. Salonun anlasmali fotografcisi varmis, o yuzden bizim fotograf cekmemizin yasak oldugu soylendi. Peki bu bize engel oldu mu? Tabi ki hayir:)) Bize soz geciremeyecegini anlayinca suratini asip soylene soylene onumuze gecmeye calisan fotografciyla kose kapmaca oynayarak bayagi resim cektik. Biz cok eglendik ama fotografci icin ayni seyi soyleyemeyecegim, sanirim bizden hic hoslanmadi:))

Gece cok guzeldi ama...ama...yazsam mi yazmasam mi diyorum ama karizmam gitti gidecegi kadar, yazayim bari...suna icelim buna da icelim hadi yine icelim derken sarabi biraz fazla kacirmisim, sarhos oldum, gecenin sonlarina dogru midem birden cok kotulesti. Adilin ve Enginin yardimiyla kendimi eve zor attim. Arada filmin koptugu anlar da oldugu icin sabahtan beri cevremdekilere sorup zarar kontrolu yapiyorum, neyse ki salondayken caktirmamisim.

Artik gitmemiz lazim...Byeee

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

Trabzondayiz...


Pazartesi sabah Ankara'dan THY 06:50 Trabzon ucagina bindik. Maalesef, diger havayollari Trabzon'a ucmuyor, THY'de sadece boyle erken bir saatte ucuyor :( Turkiye ici ucuslari seviyorum. Binis, inis merasimi ucustan daha uzun suruyor.

Trabzon'da tipik bahar havasi; yagmur ciseliyor. Kapkara bulutlardan gunesin yuzunu gosteremedigi, 10-15 derece arasinda gidip gelen soguk bir hava. Taksi ile "Moloz"a geldik ve Vakfikebir otobusune bindik. 5-6 yildir once baslayan Karadeniz otoyolunun yapimi hala devam ediyor. Vakfikebir - Trabzon arasi 45 Km, ama henuz cift yol gidis-gelis bitmemis.

Yolda takim elbiseli 45-50li yaslarinda 5-6 kisi bindi. Birbirlerini taniyorlarlardi. "Egitim yonetmeligi degismis, sozlu kalkmis...", dedi biri. "Internet'ten indiririz", dedi digeri. Ogretmenmisler. Dersler saat 9 gibi basliyormus. Trabzon'da oturup, Vakfikebir'de ogretmenlik yapiyorlarmis. Son binen ogretmenin ceketinin ustunde, sirtinda bir ari oldugunu farkedip uyardim. Diger bir ogretmene "Ari varmis, alsana sirtimdan" dedi. Hafif bir silkeleme ile dusurduler. Sonraki 5 dk. ariya zarar vermeden camdan disari atmaya calistilar. Icimden bravo dedim ogretmenlere! Iyi ki boyle ogretmenlerimiz var!

Yanda resmini gordugunuz yemegin adi "kuymak". Icinde tereyag, misir unu, su ve 'tellenen' bir peynir var. Ben kucuklugumden beri cok severim. Bezen de burda tatti ve cok sevdi. Dolayisiyla annem her gelisimizde yapiyor bize:)

Internet durumlari biraz kirik. Maalesef BlackBerry burda cekmiyor. Ama bizim apartmanda Trabzon usulu ADSL var. Yani birine ADSL cekilmis, sonra kablo ile tum apartmana dagitmislar :) Wireless Router getirmistim kardesime. Onu ust kattaki ogretmen komsumuzun baglantisina taktik, biz de baglandik :)

Bugun sabah, "peynirli" (pide) istedik. Trabzon'un Peynirlisi gibi yok netekim. Son iki gundur yagmur yagiyordu, bugun nihayet durdu da cikip biraz dolasabildik. Iskeleye yuruyup, dolgu calismalarini vs. resimledik.

Hayatimin ilk 17 yilini gecirdigim Vakfikebir'den 88'de ayrildiktan sonra hemen her yil bir kac gunlugune geliyorum. Yavas yavas tanidigim insanlar azaldi. Okul arkadaslarim Turkiye'nin dort bir tarafina dagildi. Hemen hepsinin izini kaybettim.

Ancak, taa ilkokuldan lise sona kadar birlikte okudugumuz sevgili dostum Emine Leyla Kuleyin, avukatlik egitimini bitirdikten sonra Vakfikebir'e donup bir ofis acmisti. Ona ugradik. Cayini ictik, sohbet ettik. Bu aralar sikca duydugumuz kredi kartlari borclari konusunu bir de isin icindeki bir avukatin bakis acisindan dinlemis olduk. Belki memleket donusu izlenimlerimizi ozetlersek, bunlari da aktaririz.

Sabah erkenden, Ankara’ya donus yolculugu basliyor…