Cumartesi, Şubat 05, 2005

Arabistan Anilari - Bayram gezisi

1996 yilinda bir bayram tatilinde, Bizim donemden Okan Yoney o zamanlar Medine santiyesinde calisiyordu, onu da alip taa 1200 km otede Jizan deilen yere kadar gittik. Abha guzel bir yerdir dediler. Gittik gorduk. Yol uzerinde Al Habele, As Sooda, Taif, al Baha gibi kentleri gezdik, kimisinde geceledik. 4 gunde 5000km yol yapmistik.

Yuksek tepelerden vadilere inen, sonra tekrar daglara tirmanan bir yoldu. Bitki ortusunun bazen yokmuscasina azliyor, bazense yemyesil oluyordu. Eskiden vadilere inen yollar yokmus, insanlar, dik yokuslari iplere tirmanarak asiyorlarmis.

Bir kac sene sonra Okan, "... yolda durup kayalarin uzerinde fotograf cekildigimiz yeri hatirliyor musun, gecenlerde yine gittik o yolu, ayni yerde fotograf cekildik" dedi. O resmi bulamadim ama becerebilirsem bir iki resmi koyacagim. Maalesef resimler pek net degil.

Arabistan Anilari - Cidde yolunda kaza...

Bir kac kere daha gittim Yanbu'ya. Bir seferinde 1.5 ay kadar kaldim. Galiba 1995'de idi. Yusuf Ziya Kandemir ile bir Cuma aksami kalkip Cidde'ye gittik. Cidde Arabistan'in en modern ve en eski yerlesim yerlerinden biri. Donuste baktim Ziya emniyet kemerini takmamis, epey bir laf ettim. Su icmek icin bir yerde konakladik, arabaya bindigimizde dirdirimdan bikip kemerini takti. Yol gidis gelis bir yoldu. 10 dk gitmemistik ki karsidan gelen bir arabanin digerini sollamaya calistigini gorduk. Mesafe uzun degildi, Ziya isiklarla adama gecme diye isaret verdi. Karsidan gelen arac isaretimizin ardindan kendi seritine gecti ama bir iki saniye sonra delice bir hareketle tekrar diger arabayi gecmeye kalkti.

Mesafe iyice kisalmisti ve kafa kafaya carpismamiz kesin gibi idi. Yaklasik 140km hizla gidiyorduk, Ziya bir yandan yavaslamaya calisirken carpismayi onlemek icin yolun kenarina dogru yoneldi. Carpismadan kurtardik ama sol taraftaki tekerler fren tutarken sag taraftakiler yumusak kum zeminde fren tutmadi ve araba kontrolden cikmaya basladi. Ziya'ya freni birak diye bagirdim. Ziya ayagini frenden cekince bir ana duzelir gibi olduk ama hala cok hizli idik. Ziya tekrar arabayi yavaslatmak icin frene basinca savrulduk. Once gittigimiz yola ters yone donduk sonra araba savrulmaya devam etti ve sol taraftaki omuzdan asagiya dustuk. Ikimizde siki sikiya tutunmaya calisip ciglik atiyorduk. 3 takla attiktan sonra araba tekerlekleri uzerinde durdu. Her taraf toz duman icinde, kuma saplanmisiz. Zar zor kapi acip ciktik. Ikimizde de bir sey yoktu....

Bizi yolun disina atan araba kacmis gitmis, kazayi gorenler duruyor. Gelip arapca iyisiniz diye soruyorlar. Birileri polisi aradi. Saat gece 11'e geliyor. O arada duranlardan biri Turk cikti. Arapca biliyormus, polis gelince durumu anlatti. Araba sirkete ait oldugu icin polis sirketten davaci olmayacaklarina dair bir yazi gelinceye kadar bizi iceri atacagini soylemis. Birimizin santiye'ye donup durumu haber etmesine musaade etmelerini istetik. Ziya "sen git ben kalayim" dedi, adamlar da razi oldu.

Gel gor ki gece yarisi olmus, Yanbu 200km otede, arabalar durmuyor. Neyse, o Turk beni bir kontrol noktasina goturup polislere durumu izah etti. Biraz bekledik. 2 genc arap cocuk geldi, Yanbuya gidiyorlarmis, beni yanlarina almayi kabul ettiler.

Cocuklar genc, bir yandan arapca sarkilara eslik ediyorlar. Onlar 3-5 kelime Ingilizce biliyor benim arapca bildigim de o kadar. Direksiyondaki kokledikce kokluyor gaza 200-220km hizlara cikiyor. Yanindaki daha agirbasli, eliyle yavasla diye isaret edince cocuk 180'e dusuyor. Bir ara yol ikiye ayriliyor. Bizimki son anda yanlis tarafa gittigini farkedip dogru yola sapti. Direksiyon hakimiyeti iyi ama yanindaki kiziyor. Biraz daha yavasliyor yol boyunca.

Neyse, Yanbuya varmadan santiye ayriminda biraktilar beni. Santiye ana yoldan 2-3 km icerde. Oraya kadar yuruyunce gazinonun isiginin yandigini gordum. Zaten muhendis tayfasindan kimse 2-3'den once uyumazdi. Nefes nefese kalmisim, once bir oturdum, cay ictim. Ziya nerde diye sordular bir ara, 'kaza yaptik' dedim. Herkes dondu, 'aaa, lan soylesene!" dediler. Ne dusunuyordum, niye girer girmez 'kaza yaptik' demedim hic hatirlamiyorum.

Bayram Gezisi Fotograflari Posted by Hello

Gecmis zaman...

Biraz once astigim "Karakista bir kardelen" in yazari Ugur Ersoy Hoca'dan ders almisligim vardir ama herkes Ugur hocadan ders almak istedigi icin bizim sinifa gelirdi ven de dara gelemeyen bir adam oldugumdan section degistirip Ugur Polat hoca'nin dersine girmeye baslamistim. Sene...1990-1991.

Yan tarafta millet ust uste Ugur Hoca'yi dinlerken, koca sinifta 3 kisi idik. Iyi oldu, Ugur hoca ile arkadas olduk. Genc ve iyi bir hocaydi. Sevimli bir adamdir.

Hayat bir garip. 3 kisilik siniftakilerden biri Yusuf Ziya Kandemir idi. 4 aylik somester'da birbirimize 4 kere fisilti ile Merhaba demisligimiz ya vardir ya da yoktur. Ziya cok konusmazdi. Daha sonra mezun olup 1993 Eylul'unde Suudi Arabistan'da giderken ucakta 3 kisi idik. Biri zaten yurttan arkadasim olan Ugur Yigit idi. Digeri ize Yusuf Ziya! Benim zevzekligim ile Ziya'nin suskunlugu birbirini dengeliyordu :)

Ugur Jubail'deki santiyeye gonderldi, ben Ziya ile A.D.A (Arriyadh Development Authoriy) santiyesinde, baskent Riyadh'ta kaldim. Dedim ya hayat ilginc tesaduflerle dolu. Bu is icin Yuksel Insaat'la gorusup pasaport islemlerimizi yaptirirken Fatih Onde ile tanistim. Biz okuldan yeni cikmis yetmeler idik, O ise tecrubeli idi yurtdisi konusunda. Pakistan'da okumustu okulu. Muhabbet ederken bilgisayarimi gotursem mi diye sormustum. Fatih Onde bu konusmayi hatirlamis, Merkez'de calisirken bilgisayardan anlayan biri lazim oldugunda adimi vermis. 1.5 ay sonra beni merkeze aldilar. Insaattan bilgisayara gecisim de boyle basladi.

Karakista bir kardelen

Asagidaki yaziyi 4 yil once ODTU-MD listesine gondermistim. Yeri geldi buraya asayim dedim.

KARAKISTA BIR KARDELEN - CAHIT ARF

Prof. Dr. Ugur Ersoy

-------------------------

Gazeteler, dolandiricilik, rusvet ve vurgun haberleriyle dolu. TV izlerken bunalyorsunuz adeta. ulkemizdeki insanlarin gozunu hirs burumus. Tek amac, para. Para onemli ama nasil kazanildigi hic onemli degil. Devleti soyanlar, ulkeyi kendi ciftligi gibi yonetenler, el ustunde tutuluyor. Batidaki bir politikaci, bizimkilerin yaptiklarinin onda birini yapsa, politik hayati sona erer. Bu kisilerden hesap sorulur hemen. Bizde ise kimsenin umrunda degil. Devleti aile ciftligi gibi yonetenler, buyuk halk kitlelerince "Turkiye seninle gurur duyuyor," cigliklari ile karsilaniyor. Politik hayatinin sona ermesi bir yana, parti liderligine demir atiyor bu gibiler.

Deger yargilarimiz o kadar asinmis ki halk, devletin, dolayisiyla kendinin soyulmasina bile kayitsiz kaliyor. Durustluk, ahmaklik olarak algilanirken, yargisiz infaz saniklari, uyusturucu tuccarlari, ulusal kahraman koltuguna oturtuluyor.

Adalet sistemimiz calismiyor. Calismayan adaletin yeri de mafya tarafindan dolduruluyor. Burokraside rusvet diz boyu, universite hocalarinin bircogu tuccar olmus, egitim ve arastirma yerine ticaretle ugrasiyorlar! Mazeretleri de hazir. Yillar suren yipratici bir egitimden sonra ogretim kadrosunda gorev alan gence devletin layik gordugu ucret, ozel sektordeki cayci ucretinden dusuk. Durustluge, idealizme, caliskanliga, yurtseverlige ve bilime saygi hizla azaliyor ulkemizde. Kisinin degeri, parasi ile olculuyor artik. Paranin rengi hic onemli degil. Kara para, ak para kadar makbul. Bu korkunc manzara karsisinda ulkenin gelecegi icin karamsar olmamak olanaksiz.

Toz duman arasinda eminim siz de asagidaki soruyu defalarca sordunuz

kendinize:

"Peki bu ulke neden batmiyor hala?..."

Bu sorunun yanitini bulabilmek icin, gozunuzdeki siyah gozlugu cikarin ve cevrenize dikkatle bakin. Goreceksiniz ki sayilari az da olsa, hala idealist, vatansever, durust, caliskan ve kendini isine adamis kisiler var bu ulkede. Para onemli degildir bu insanlar icin. Ulkesine ve ulkesinin insanina hizmet etmek icin her turlu ozveriyi yapip, bitmez tukenmez bir enerji ile, yilmadan calisir bu eli opulesi insanlar. Bunlarin var oldugunu gormek, kis gunu karlarin arasinda boy veren kardelenleri gormenin saskinligini uyandiriyor insanda. Bu insanlar yaklasan baharin umutlarini filizlendiriyor kalbimizde. Iste ulkenin ufalanip gitmesini onleyen bu bir avuc kardelendir.

Cahit Arf Hoca, bu kardelenlerden biridir. Para hicbir zaman onemli olmadi onun icin. Hayati boyunca tam bir bilim adam gibi yasadi, gercegi arayarak, inandigini odun vermeden savunarak. Yetmisinden sonra Bebek sirtlarindaki o sirin evinde kova kova komuru iki kat yukari tasidi gogsu tikanarak.

Komurunu tasitacak parasi yoktu Hocanin. Hoca bu durumundan hic sikayetci olmadi. Neden olsundu ki? O, yuzyillarca dag gibi yigilan sorunlari yuklenerek, ulkeyi cagdas uygarlik duzeyine yukselten cumhuriyetin ilk yillarinin onurlu kusagindandi. Cahit Hoca, buyuk bir matematikciydi.

Matematige ilgi duyanlar, Arf invaryantinin, Arf halkalarinin, Arf kapanisinin ve Hasse-Arf teoreminin uluslararasi literature gectigini bilirler elbet. Cahit Hocanin cok yayini olmadi. Isteseydi olurdu sanirim.

Ama Cahit Hoca hic onem vermezdi ki bu tur seylere. Onun profesor oldugu donemde kaliteye bakmadan, makale ve bildiri sayisina gore insanlari puanlayan - onun deyimi ile - boyle ahmak bir sistem yoktu ki! Hoca hicbir zaman yayin sayisini artirmak amaciyla makale yazmadi. Her yaptigini suzgecten gecirdi ve ancak yeterince degerli bulduklarini yayimladi. Bilim adamlarnin kalite ile degil, sayi ile degerlendirilmeye baslanmasi cok uzuyordu Cahit Hocayi.

Bir gun bir bilim adami Hocaya:

"Hocam, o adam cok iyi diyorsunuz ama, literaturde ona 110, bana ise 170 atif yapilmis. Acikca goruldugu gibi ben ondan iyiyim. Siz ne diyorsunuz bu duruma?" diye sorunca Hoca sinirlendi, "Ahmaklara soyleyecek sozum yok," diyerek kestirip atti.

Cahit Hoca salt matematikle ugrasan, toplumun sorunlarina uzak duran bir bilim adami degildi. ODTU'yu ele gecirmeye calisan fasist kafalar, ilk hamleyi 1971'de rektorluge bir asker getirmekle yaptilar.Ancak buyuk bir hayal kirikligina ugradilar. Emekli general Sefik Erensu, dusunus ve davranisi ile tam bir sivil ve demokratti.

Sefik Pasa'dan sonra yapilan hamleler daha basarili oldu. Fasist kafa, son hamlesini 1976'da Hasan Tan'i rektor atamakla yapti. O donemde ODTU'nun yaptigi onurlu mucadelenin, dunya universiteler tarihinde bir benzeri yoktur. O mucadelenin lider kadrosunda yer alanlardan biri de Cahit Hoca idi. O donemde tam dokuz ay, gece gunduz beraber calistik Cahit Hoca ile.

ODTU'ye o gunku hukumetin destegi ile yapilan bu "tasalluta" karsi yilmadan, onurla mucadele etti Hoca.

Cahit Arf, bu mucadelede arka saflarda degil, ilerlemis yasina ragmen en on saflarda yer aldi. Burnumuzun ucuna kadar sokulan ve telefonda yapilan tehditlerle somutlasan o kapkara tehlike, Hocanin kilini bile kipirdatmadi.

Kendi risk alirdi ama bizim risk almamiza cok kizardi. Ne acidir ki (acaba ne komiktir ki mi demek gerek), ODTU'yu bogmayi amaclayan bu kara guce karsi mucadele eden lider kadro, 1980 sonrasinda komunist olarak damgalandi.

Bundan Cahit Hoca da nasibini aldi, ama hic aldirmadi.

Hasan Tan doneminden yaklasik alti yil kadar sonra, YOK'un atadigi ilkel zihniyetli rektorun en onemli icraati, Cahit Hoca'nin kapisindaki isim tabelasini sokmek oldu. Zavalli, o tabelayi sokerek Cahit Hoca gibileri gundemden ve insan belleginden silebilecegini saniyordu. Ulkemizde insan degeri pek bilinmez. Bir avuc kardelene, kimse donup de "Allah razi olsun sizden," demez. Parasal acidan da ic acici degildir kardelenlerin durumu.

Ama ne derseniz deyin, insanimiz takdir eder bu kurtaricilarini. Olumunden sonra bile unutmaz onlari. Tabelayi soken kucuk insanlar unutulur elbet; ama Cahit Hocalar unutulmaz. Keske olumlerinden sonra gosterdigimiz vefayi yasarken de gosterebilsek kardelenlere.

Ugur Ersoy