Perşembe, Mart 30, 2006

Kitap: Victorian Britain (Kirim Savasi)


Dun Paul Allitt'in kitabindan Cin ile ilgili bolumu aktarmistimden. Bugun Krim savasi ile ilgili kismi aktarmadan once wikipedia yardimiyla biraz hafizamizi bilgilerimizi hatirlayalim...

SAVAS ONCESI DEVLETLERIN KONUMU...
Ingiltere 1850'lerde hala altini cagini yasarken, Rusya agresif bir sekilde buyumekte ve hem Guney Asya'da Ingiliz Imparatorlugunun incisi konumundaki Hindistan'i tehdit etmekte hem de o gunlerde 'Avrupa'nin hasta adami' olarak adlandirilan ve uzun bir zamandir gucu azalmakta olan Osmanli Imparatorlugunu tehdit etmektedir.

Bu ikinci tehdit Ingiltere ve Fransa gibi diger Avrupa guclerini yakindan ilgilendirmektedir; cunku Rusya'nin Osmanli'yi gecerek Akdeniz'e inmesi, uzak doguya acilan kapilara hakim olmasi ya da buralardaki diger egemen guclere direkt baski yapabilecegi stratejik bir konuma gecmesi anlamina gelmektedir.

Imparatorluklar tanim itibari ile cok milletli ve genellikle cok dinli yapilar. Osmanlinin icinde de muslumanlarin yani sira, hem Fransa'nin hamisi oldugu katolikler hem de Rusya'nin hamisi oldugu Ortodokslar vardir ve her iki devlet bu dini gruplari bahane ederek Osmanlinin ic islerine mudahalelerde bulunmakta, cesitli isteklerde bulunmaktadirlar. Ornegin her iki dini grup, Osmanli'nin egemenligindeki Kudus, Bethlehem gibi Hristiyan dunyasi icin onemli yerlerde hak iddia etmektedir.

SAVASA DOGRU...
1852'ye vardigimizda bu iki cikar grubunun istekleri celismeye baslar. 1. Sultan Abdulmecid, Fransa tarafinin isteklerini kabul eder. Bunun uzerine Car ordulari bugunku Moldovya ve Romanya topraklarina dogru hareket eder. Bunun uzerine Fransa ve Ingiltere donanmalari Canakkale'ye yonelir. Once masaya oturulup, diplomatik bir cozum aranir ancak Sultan Abdulmecid digerlerinin kabul ettigi anlasmayi kabul etmez ve savas baslar...

SAVAS
Maalesef 30 Ekim 1853'de Sinopta, daha sonra 1877 Plevne mudafaasi ile tarihe adini yazdiran Osman Pasa'nin onderlik ettigi bir geminin de bulundugu Osmanli firkateynleri Rus savas gemileri tarafindan imha edilir. Wikipedia'ya gore, Ingilizler, daha guclu Osmanli gemilerinin gonderilmesini engellerler; cunku Ruslar zayif firkateyleri yok edince, kendilerine savas icin hakli bir sebep (casus belli) cikmasini arzularlar. Nitekim 1854'de Fransa ve Ingiltere 7bin Osmanli askerinin yanina 25er bin asker gondererek Osmanli'ya destek olurlar.

Neyse, olayin kitapta gecen Ingiltere tarafindan bahsedeyim. Ingiltere, 1815'deki Napolyon savaslarindan sonra ilk defa bir Avrupa kuvveti ile savasacaktir ve buna pek te hazir degildir. Savas esnasinda pek cok rutbeli asker oldugu icin, iyi olan ve sag kalmayi basaran askerler hizli bir sekilde yukselebilmektedir ancak aradan jenerasyon gecmistir ve ordunun basindakiler yaslanmistir...

Ingiliz asilzadeleri icin ticaret yapmak 'calismak' anlamina geldigi icin pek makbul degildir ama Ingiltere ordusunda olmak tercih edilen bir seydir. Ancak, para ile rutbe satin almak mumkundur. Ayrica, pek cok rutbe sahibi asker, oralara hak ettikleri icin degil asil olduklari icin gelmislerdir. Durum oyle ilginctir ki mesela bir albay, askerlerinin kiyafetlerini, renklerini degistirme yetkisine sahiptir ve bu asilzadeler oldukca burnu havada, dedigim dedik tipler olduklarindan Ingilizler savasa geldiginde ordulari rengarenk uniformalarla doludur.

Komuta kademesindekilerin cok yasli oldugundan bahsetmistim, kitapta bahsedilen komik bir ornekten bahsedeyim. 65 yaslarindaki komutanlardan biri 1815'de Fransizlara karsi savasmis ve Kirim savasinda Fransizlarla ayni saflarda olmalarina ragmen dusmandan bahsederken hala 'Fransizlar' diye konusuyormus. Hatta bazen cadirindan cikip hizla kosusturan Fransiz askerlerini gorunce, dusmanin karargahi ele gecirdigini sanip panikliyor, zar zor sakinlestiriyormus :)

Yine savasin icinden bir anektod... Tabii 50bin kisi soz konusu olunca, bayagi bir alana dagiliyorlar. Komutanlar bir tepeden savasi izliyorlar. Bir ara Ingiliz Komutani (Lord Raglan) Ruslarin bir topcu birligini ele gecirdigini gorup yanindaki Lord Lugan'a "hafif birliklerin basindaki Lord Cardigan'a git ve bu toplari yeniden ele gecirmesi soyle" der.

Bu Lord Cardigan, 57 yasinda, acaip kotu sohretli, capkin mi capkin (hatta bunun Kralice'nin de icinde bulundugu bir grup ile bir resmi yapilmis ancak Kralice bunun capkinligini ogrenince ne olur ne olmaz diye kendini resimden sildirmis), parayla oldugu mevkiye gelmis ve Ingiliz tarihinde ozellikle "charge of the light brigades" (hafif kuvvetlerin taarruzu) seklinde gecen bu olayla aniliyor. Savasa da kendi ozel yati ile gelmis. Aksam olunca yatina cekiliyormus.

Neyse, Lord Lugan mesaji iletirken toplari degil 'silahlari' gibi bir laf kullaniyor. Lord Cardigan vadide ve top filan gormesi mumkun degil zaten. Hangi silahlari diye soruyor? Bakiyor ilerde bir Rus bataryasi var. Lord Lugan'da "orda orda" diye o yonu isaret ediyor.

Simdi bu noktada kitap diyor ki, 'zaten zuppe bir tipti, sorgulamadi! Ama wikipedia'ya gore, 'olur ama vadinin iki tarafinda Ruslar var' diye askerlerinin onunde suphesini bildiriyor. Ardindan da emre uyup 674 kisi ile birlikte 1 km uzaktaki Rus birliklerine saldiriyorlar.

Bizim Lord Cardigan, en onde atiyla kostur kostur gidiyor, sonra bir arkasina bakiyor ki askerleri arkada kalmis. Zaten hem karsidan hem vadinin iki yanindan kursun yagiyor. Bu sefer geri donuyor. 130 kisi capraz ates altinda oluyor. Sonra bataryayi ele geciriyorlar ama hemen ardindan buyuk bir Rus birligi oraya hareket ediyor ve savunmalarinin mumkun olmadigini farkedip yine capraz ates altinda geri cekiliyorlar. Geri donebilenlerin pek cogu agir yaralidir ve buyuk kismi olur. Tepeden olayi izleyen Fransiz komutani durumun garipligi karsisinda "It's magnificent but it is not war" demis.

Cok meshur bir de siir yazilmis bu konuda:

"Forward, the Light Brigade!"
Was there a man dismay'd?
Not tho' the soldier knew
Someone had blunder'd:
Their's not to make reply,
Their's not to reason why,
Their's but to do and die:
Into the valley of Death
Rode the six hundred.

Tamamini surdan okuyabilirsiniz...

Son olarak Ingiltere'de bir suveter turune (aslinda bizdeki hirka) Cardigan adi verilmis bu Lord Cardigan'dan dolayi.

SAVASIN ILKLERI
Velhasil savasta bir suru ilkler yasanmis. 300 kusur fotograf cekilmis ve fotograflanan ilk savas olarak tarihe gecmis.

Yine ilk defa gazeteciler yerinde savasi takip edip haberlerini gecmisler. Telgraf sayesinde oldukca hizli haber alinabiliyormus savastan. Gazeteciler, Oyleki bazi komutanlar saha raporlarindan once gazeteden okuyormuslar bazen haberleri.

Haberler o donemde henuz sansurlenmedigi icin mesela yukarida anlattigim olaylar, yasanmalarindan hemen bir gun sonra gazetedelerde yayinlanmis. Yazilarin birinde olaylara bir 'blunder' ('gaf') sebep oldu denmis. O siiri yazan bir baska Lord, Tennyson Alfred'in aklinda kalmis bu laf ve siiri onun etrafinda yazmis.

Yine en azindan Ingiltere icin bir ilk, buyuk capli olmamakla birlikte savas karsiti gosteriler olmus.

Kendisi oldukca varlikli olan Florence Nightingale, bu savasta o donemde oldukca degersiz gorulen hemsirelik meslegine saygin bir yere getirmis. Victoria Ingilteresi'nde calismamak bir erdem ve kadinlarin isi varliklarina uygun koca bulmak iken Florence Nightingale evlenmek yerine kendini sectigi meslegine atamis...

Kralice Viktoria, basari gosteren askerlere verilmek uzere bir nisan hazirlatmis ("Victorian Cross"). Victorian Cross halen Ingiliz ordusundaki en ust odul imis. O doneme kadar sadece rutbeli askerler, yani asilzadelere odul verilirken, bu savastan sonrasinda erlerde odullendirilmis.

Savas sonrasinda baslanarak 15-20 yillik bir surecten sonra, asilzadelerin parayla rutbe sahibi olmasi olanagi tamamen kaldirilmis.

Çarşamba, Mart 29, 2006

Iiiki dogdun Balkiiiir

Efendiiim, Burak Balkir Unur kardisimiz bugun bir yas daha ihtiyarladi (ve hala bekar). Kendisine nice mutlu yillar diliyoruz!

Duyduguma gore gece GE'de gece 3lere kadar calisiyormus bu aralar. Mudur olmak zor zenaat netekim :)

Yandaki resim gecen hafta Mannahatta'daki bulusmamizdan!
Off yaa, bizim de yolu yarilamamiza az kaldi. Orta-yas krizlerindeyim galiba :)

Kitap: Victorian Britain (Uyusturucu Savaslari)

Patrick Allitt'in universitede verdigi derslerden derlenen Victorian Britain adli audiobooku dinliyorum. Bugun dinledigim bolumlerden Opium Savaslari ve Kirim Savaslarini Ingilizler acisindan anlatan kisimlar oldukca ilgimi cekti. Aklimdayken buraya yazayim dedim...

SAVAS ONCESI INGILTERE - CIN ILISKILERI
Once Opium Savaslarindan biraz bahsedelim. Bu bolumun Cin acisindan degerlendirilmesini Cin Tarihini okurken etraflica dinlemistim... Ingiltere'de 1820lerde alevlenen Sanayi devrimi beraberinde 'free-trade' (serbest ticaret) akimlarini getirir. Bu esnada Cin Manchu'lar tarafindan kurulan Qing Hanedani tarafindan yonetilmektedir. Cin ile Ingiltere arasindaki ticaret 18. yuzyildan itibaren katlanarak artar. Ancak bu artis onceleri tek yonlu ve Cin'in lehine gelisir. Cin Ingiltere'ye basta textil urunleri olmak uzere pek cok cesit urun satar ve karsiligini Gumus olarak alir ancak Ingiltere'nin israrlarina ragmen 'ihtiyacimiz yok' diyerek pek bir sey satin almaz. Bu donemde Cin'in disariya acilan bir tek limani vardir: Canton...

Sonucta Ingilizler Cin'e ne satacaklarini bulurlar: opium (bir cesit uyusturucu). Opium kullanimi Cin'de inanilmaz yayginlasir ve genel sagligi tehdit edip, toplumu felc edecek bir hale donusur.
Sonucta imparator, Lin Zexu adinda hirsli ve yetenekli bir yoneticiyi bu durumu sonlandirmakla gorevlendirir. Lin Zexu, bir yandan Ingilizlerin rusvet verdigi yerel yoneticileri bulup asmak, bu duruma goz yuman yonetici ve ticaret erbabini agir sekilde cezalandirmak gibi onlemler alirken, bir yandan da hastaneler kurup uyusturucu muptelalarini tedavi ettirmeye baslar. Bir de Ingiliz Kralice'sine, 'acil onlem almasi' icin hafif tehditkar bir mektup yazar.

Lin Zexu git gide baskilarini arttirir, baskilar yapip depolarda ele gecirdigi tonlarca opium'u yok eder. Ingiliz gemiciler ticaret erbabi, Ingiltere'deki 'serbest-ticaret' yanlilari araciligi ile Ingiltere hukumetini konuya mudahale etmeye cagirirlar.

SAVAS
Neyse, 1839'da Kawloon'da sarhos Ingiliz gemicilerin bir Cin tapinagini yerle bir edip kendilerini durdurmaya calisan bir Cinliyi oldurmesi ile gerginlik tirmanir. Cin, gemicileri ister, Ingiltere hukumeti ise 'benim vatandasimi sen yargilayamazsin' der ve bu istegi kabul etmez. Ardindan Ingiltere savasa hazirlik icin Hong Kong ele gecirir. Ardindan durum iyice cigrindan cikar ve donemin guclu ve teknolojik olarak cok ustun Ingiliz Donanmasi, Cin kuvvetlerini kisa surede yerle bir eder. Savas baska bolgelere sicrar ver Cin yenilgi ustune yenilgi alir. Sonucta 1842 yilinda Ingiliz kuvvetleri Kuzey Baskenti olarak adlandirilan Nanjing'e (Beijing guney baskenti oluyor) yaklasir ve Cin pes etmek zorunda kalir.

Cin oldukca agir bir antlasmaya imza atar ve pek cok liman kentinde kontrolu kaybeder. Ingilizler zorla, uyusturucu ticareti basta olmak uzere pek cok ticari ve dini ayricaliklar kazanirlar. Bu ayricaliklar otomatikman diger emperyalist Avrupali ulkeler (ve Amerika) icin de gecerli olacaktir.

Ingiltere hukumetinde konu tartisilirken, kimileri 'bu rezalet bir durum, Ingiltere hukumeti, uyusturucu gibi kirli bir sey icin savasa gitmesi ahlaksizca' derken, kimileri de 'opium Ingiltere'de serbest, bu barbarlar serbest ticaretin onune gecmeye, Ingiltere ekonomisini baltalamaya calisiyorlar' der. Sonucta para/sermaye, ahlaki degerleri unutturur.

SAVAS SONRASI CIN
Bu yenilgiler, Qing hanedani icin buyuk bir yikim olur. 1850'lerce Hong Xiuquan adinda sonradan hristiyanliga donem bir gocmen, (Hakka) Isa'nin genc kardesi oldugunu iddia ederek daha sonra Taiping Isyani olarak adlandirilacak, Cin tarihinin en kanli isyanlarindan birini baslatir.

Ilginc geldigi icin Hakka'dan biraz bahsedeyim...Ming hanedanligi'nin yikilip Qing hanedanliginin kuruldugu donemde, Manchulardan kacan Imparator erkani Taiwan'a siginir, bu donemde su kenarlarindaki bolgeler bos kalir. Daha sonra Qing imparatoru bu bolgelerin doldurulmasini emreder ve bu bolgelere gocmenler gelir. Ancak yerinde kalanlar verimli bolgeleri tutar ve sonradan gelen bu gocmenlere birazda hakaret anlaminda Hakka - misafir aileler - adini verirler.

Neyse bu konuyu burda bitireyim cunku 12 yil suren bu isyan basli basina bir yazi konusu...

Pazartesi, Mart 27, 2006

V for Vendetta ve Village Gourmet


Haftasonu bir suredir yapmadigimiz iki sey yaptik. Birincisi sinemaya gittik: V for Vendetta. Bundan once en son hangi filmi sinemada seyretmistim diye dusunuyorum...hala dusunuyorum...bilemiyorum. Lord of the Rings'den beri sinemaya gitmemis olamam degil mi? Balik hafizali oldugum dogru galiba, hatirlayamadim cidden:)) Haftada 2-3 film seyrederiz genelde ama genel olarak koltukta yayilip seyretmeyi sevdigim icin sinemaya 'sinema filmi' olarak adlandirdigim bol efektli filmler icin gidiyorum sadece. Netflix sagolsun:))

Matrix'i de yapan Wachowski Brothers'in V for Vendettasi icin nacizane onerim seyredin seyrettirin:)) Cok surukleyici bir film. Natalie Portman da cok begendigim bir oyuncudur, bu filmde oynadigini gidene kadar bilmiyordum gerci, guzel bir surpriz oldu bana:) Filmin konusunu anlatmayacagim ama filmde sikca gecen bir tarihten, 5 Kasimdan bahsedecegim kisaca. 1600lu yillarin basinda bir grup Ingiltere Krali 1. James'i oldurmek icin plan yapar: gunpowder plot. Planda Westminster Sarayi ve Parlamento Binasi'nin yakilmasi da yer almaktadir. Sonunda harekete gecen eylemcilerden Guy Fawles 5 Kasim 1605'de Parlamento Binasinin mahzenlerinde 36 fici barut ile yakalanir, iskence ile sorgulanirken diger orgut arkadaslarini da ele verir ve vatana ihanet sucundan hepsi oldurulur. Simdi de 5 Kasim basta Ingiltere olmak uzere Yeni Zelanda, Guney Afrika ve Kanada'nin bazi bolgelerinde senlik atesli ve havai fisekli bir kutlama haline gelmis.

Uzun zamandir yapmadigimiz ikinci sey de Village Gourmet'de yemek yemek oldu. Ilkay ve Sibel bu civarlarda otururken onlarla giderdik sik sik. Onlar Hudson kiyilarina tasindiktan sonra hic gitmemisiz baktik ki. Elif-Simon ve Emine-Murat dortlusunu de alarak kapiya dayandik. Haftasonlari yemege nereye giderseniz gidin cok erken ya da cok gec gitmedikce populer yerlerin hepsinde 30 dakika ile 1.5 saat arasi bekleme suresi oluyor. Eh, Village Gourmet de bizim kasabanin populer restaurantlarindan. 35 dakika bekledik, cok da kotu sayilmaz:)) Mesela hala denk getirip de deneyemedigimiz P.F. Chang's da 2 saat demislerdi bize saat 9'da gittigimiz bir aksam, aksam yemegi icin gece 11'e kadar bekleyecegimizi cidden dusunmusler miydi bilmem ama biz saskinlik icinde ayrilirken ciddi bir kalabalik vardi kapida yer bekleyen. Hic 2 saat duymamistim da daha once o yuzden aklimda kalmis:) Donelim Village Gourmet'ye. Giris kismini gectikten sonra ana salon, iceriye dogru uzanan ve kenarlarda birkac masanin yer aldigi koridor ve arkada cok ufak bir salon daha. Restaurant bundan ibaret. Ha bir de koridorun diger tarafindaki icki dukkani var. Burda alkol satma izni olmayan restaurantlar genelde kendi ickinizi getirmenize izin veriyor. Village Gourmet isi daha kolay hale getirmis bizim icin, iceride icki satan bir dukkan var:)) Yanimizda tasimak zorunda kalmiyoruz boylece. Bayagi geldik Village Gourmet'ye ama on taraftaki salonda masa bulmayi hic basaramadik simdiye kadar. Hadi suraya gidelim diye sadece birkac saat oncesinde plan yapinca rezervasyon sansi da olmuyor. Bu sefer de koridor dustu payimiza. Ac oldugumuz ve zaten yeteri kadar bekledigimiz icin simariklik yapip hayir biz on taraf istiyoruz diyemedik tabi, tipis tipis koridora yoneldik. Yemek lezzetlisinden sohbet cok keyiflisinden sarap da iyisinden olunca nerde oturdugumuzun pek onemi kalmadi gerci:)

Cumartesi, Mart 25, 2006

Cafetasia


Persembe aksami sevgili Gilda sagolsun toparladi bizi. Birkac haftada bir hadi bakiim diyip gayet guzel mekanlar seciyor, bize de gidip eglenmek kaliyor:) Adil asagida bahsetmis zaten Mannahatta'daki aksamdan. Ben bulusma oncesi ne yesem diye dolanirken buldugum Thai restaurantindan bahsedecegim. Bir onceki bulusmaya isten cikar cikmaz gitmistik ve cok aciktigimiz icin erken cikmistik ordan. Bilenler bilir benim ac halim hic cekilmez. Kan sekerim aniden dusuveriyor, gozum donuyor bir anda. Huysuz olurum acken, cabuk sinirlenirim. Adil genelde benden cok daha gec aciktigi icin onunla disarida bir yerlere gidecegimizde cantama mutlaka bir paket biskuvi, kuruyemis falan atarim.

Bu sefer akillandim ya, gecenin tadini cikaracagim yemek dusunmeksizin. Biraz erken indim downtowna. Ne yesem diye o sokak senin bu sokak benim dolanirken yeni acilmis bir Thai restauranti buldum Broadway'de: Cafetasia. Kapida brosur dagitan cok seker Taylandli hatunla biraz muhabbet ettikten sonra listedeki yemekler de gozume orjinal gorununce daldim iceri. Benim bir de oyle bir rahatsizligim var:)) Illa da degisik olsun, farkli olsun, daha once yemedigim hatta mumkunse hic bilmedigim birsey olsun. Evde yemek yaparken bile ayni yemegi iki kere ust uste ayni sekilde yapmiyorum, bunu eklesek nasil olur, bunu cikarsak noolur...bazen tutuyor bazen tutmuyor ama benim cok hosuma gidiyor:))

Her yere konulmus mumlar ve ahsap agirlikli bir dekorasyonla icerisi los ve pek hos olmus. Cam kenarinda boydan boya uzanan sira seklindeki masayi gorunce hemen orda bir yer sectim kendime. Servis cok iyiydi, bizim tarafa bakan Ryu nerdeyse hic ayrilmadi o bolumun basindan. Sadece appetizer menusunden birkac sey denedim, fistik soslu olan bir tanesi benim damak zevkim icin fazla tatliydi digerleri fena degildi. Ilk kez denedigim Lychee Martini'yi cok basarili buldum. Lychee saniyorum Cin'in guneyinde yetisen bir meyve. Amerika'da da California'da yetisiyormus. Ben bu meyveyle 2-3 yil once tanistim ve cok sevdim. Ne yazik ki pek yaygin degil bizim buralarda. Bu yil hic yoktu mesela civardaki marketlerde:(

Cuma, Mart 24, 2006

Manhattan'da bulusma...


Persembe aksami Gilda Kumdas'in on ayak olmasi ile NY'ta Finans firmalarinda calisan Turkler Mannahatta barinda yeniden bir araya geldik. Epey kalabalik bir grup olustu, yine yeni arkadasliklar kuruldu, guzel sohbetler dondu.

Cikista 15-20 kisi yakindaki bir Yunan Diner'ina gittik. Pek cogumuz Engin Yilmaz'a uyup gecenin o saatinde Gyro Delux'i mideye indirdik. Eve vardigimizda saat neredeyse yarima geliyordu.

Gecenin bu saatinde (~02:30) yeniden ayaktayim cunku az once yazilim grubundan bir arkadas aradi ve Tokyo'da Production problemi oldugundan bahsetti. Production dosyalarini degistirme yetkisi olan Londra'daki arkadaslar is yerine henuz varamamis, is basa dustu. Neyse hallettik...

Geceden bir iki fotograf var ama henuz bilgisayara aktarmadim, artik yarina...

Çarşamba, Mart 22, 2006

Simdi Okullu Olduk!


Buyuk sehirlerde bir yuva cilginligi yasaniyormus da haberimiz yokmus. Manhattan'dan bahsedecegim. Patronumun oglunu yuvaya yazdirma maratonu nihayet sona erdi. Ben de bu sureci yakindan takip etme firsati buldum. Ilginc geldigi icin yazmak istiyorum. Iyi yuvalar genelde pahali, bu anlasilabilir birsey. Gerci yarim gunluk bir yuvaya en pahali yuvalarin tum gun ucretlerinin 1.5 katini vermek bence cilginlik ama neyse, cocugu olanlar benimle ayni sekilde dusunmeyebilir. Bana abarti gelen bu yuvalarin ogrenci secimi. 2-2.5 yas cocuk grubundan bahsediyoruz bu arada. Buyrun Apprentice'in (Turkiye'de de Cirak olarak verilmisti bu yarisma galiba) cocuk versiyonuna!

Amerikadaki Ivy League universiteleri herkes biliyordur sanirim. Iste bu yuvalar da ivy league yuva kategorisine giriyor. Patronuma gore boyle bir yuvaya giden cocugun yine bu kategoride bir ilkokula, ardindan ortaokula, liseye derken ivy league bir universiteye kabul edilme olasiligi yuzde yuz gibi birsey. Bir de oyle elit bir ortamda bulunmanin sosyal olanaklar acisindan artilari varmis. Sayilari bir elin parmagini gecmeyecek bu yuvalarda yilda 5 kisilik yer aciliyorsa 500 kisi basvuruyor o ayri. Burda bahsedecegim ozellikle bir tanesi: 92nd Street Y.

Okuldan basvuru formu almak bir dert. Yilda sadece bir gun form dagitiliyor, o formlari da alabilmek icin belli saatler arasinda telefon etmeniz gerekiyor, hatti bos bulup da dusurebiliseniz tabi. Formlar bitmeden alabilen sansli ailelerdenseniz geriye cocugunuzu ve kendinizi sinavlara hazirlamak kaliyor. Hani is basvuru formlarinda en iyi 3 ozelliginiz, en kotu 3 ozelliginiz, niye sizi alalim gibi sorular vardir ya, aynilari bu yuvanin basvuru formlarinda da var:) Hatirlatiyorum, 2-2.5 hadi olsun 3 yasindaki cocugunuz icin dolduruyorsunuz bu formu. Bazi yuvalar ayrica referans mektuplari da istiyor (cok ciddiyim).

Form gonderildikten sonra sira geliyor sinava ve gorusmeye. Cocuga sorular soruluyor, cevaplarina, cevap verme tarzina, davranislarina falan bakiliyor. Derken cocuk birkac baska cocukla birlikte bir odaya kapatilip bir kurul tarafindan izlenmeye basliyor. Hangi oyuncaklarla oynuyor, nasil oynuyor, digerlerine nasil davraniyor, birakip gittiniz diye agliyor mu vs vs vs. Artik hangi kriterlere gore degerlendiriyorlar bilmiyorum. Ama mesela bir ogretmen cocuklarin hepsini masal okumak icin topladiginda patronumun oglunun digerlerinden ayrilip oyuncaklarla oynamaya gitmesi ve masali ordan dinlemeyi tercih etmesi uzerine annesinin uzuntuden aglama noktasina geldigini biliyorum. Bu gene birsey degil. Yuvalarla ilgili forumlari dolasirken okuduklarimi sindirmeye calisiyorum hala:) Mesela, 3 yasindaki bir kiz cocugu yuva sinavinda (hangi yuva oldugunu bilmiyorum ama olay New York'da geciyor) bir resim yapmis. Giderken de resmini goturmek istemis, verilmeyince aglamis ve agladigi icin yeterince olgun olmadigi gerekcesiyle basvurusu reddedilmis. Saka gibi geliyor kulaga degil mi?

Gectigimiz yillarda bir de skandal olmus velilerin bu okullara cocuklarini sokmak icin yapabilecekleri uzerine. 2002 yilinda Citigroup analistlerinden biri rating yetkisinin kendisinde oldugu musterileri, telekomunikasyon devlerinden AT&T'nin ratingini yukseltmesi karsiligi ikiz cocuklarinin bu okula kabul edilmeleri icin yardim istemis. Citigroup CEO'sundan alinan bir yazi ve okula yapilan 1 milyon dolarlik bagis sonucu cocuklarin yuvaya kaydi yapilmis:))) AT&T'nin ratingi de yukselivermis. Soyleyecek soz bulamiyorum, 1 milyon dolar bu yahu, tanrilar cildirmis olmali. Gulsem mi aglasam mi bilemedim. Olayi merak edenler buraya ve suraya bakabilir. Artik kayit icin bu tur bagislar kabul edilmiyormusmus.

Efendim? Yok, bizimkiler 92nd Street Y icin yedek listedeler. Ama kabul edilenler genelde sonradan vazgecmedigi icin muhtemelen olmayacak. Brooklyn'de ayni seviyede bir baska yuvadan kabul aldi gururlu anne-baba ve ne olup bittiginden haberi bile (umarim) olmayan cocuk.

Salı, Mart 21, 2006

Sporcu Genclik...

Iki sene once bu vakitlerde, hayatimda iki ilki bir arada baslattim. Hem Ilkay Kazakci kardesimin "Bu memlekette herkesin bir gym uyeligi vardir" sozune kanip 1.5 yilligina gym'e yazildim hem de baktim kilo almis basini gidiyor, 212 pound olmusuz (~96Kg), South Beach diyetini uygulamaya basladim. Asagida yazdiklarim daha cok kilo vermek isteyen erkekler icin gecerli...

Bu surecte saglikli beslenme ve diyet konusunda ogrendiklerimi bir yazida buraya aktardim ki millet faidelensin efendim! Tabii hepi topu 6 ay yapabildim ikisini de ama cok iyi oldu. Pek cok sey kalici hale geldi. 6 ayin sonunda 185 pounda (~84Kg) indim. Bunda agirlik calismanin cok buyuk etkisi oldu, once niyesini aciklayayim, sonra burdan devam ederim...

Aldiginiz kaloriden fazla harciyorsaniz, kilo verebilirsiniz demektir. Olcusu de su 7000 kalori harcayinca = 1 Kg hafifliyorsunuz. Insan hic bir sey yapmasa da kalori harciyor. Ornegin bir saat uyudugunuzda vucudunuz 70 kalori yakiyor. Eger 70 degil de 100 kalori yaksa hic bir sey yapmadan gunde ~200 kalori fazladan yakacaksiniz...

Nasil mi? Vucudunuzdaki "yag" yerine "kas" koyarak. Kas, bakim isteyen bir sey. Vucut kasi korumak icin normalde yaktigindan daha fazla kalori yakiyor. Iste bu yuzden duzenli olarak agirlik kaldirmak bir cesit diyet alternatifi olarak dusunulebilir.

Devam edelim. Araya Turkiye tatili ve is yuku girince 6 ay sonra diyet ve gym gume gitti. Bu 6 aylik surecte, ne kadar yagi kasa donusturdugumun bence en iyi olcutlerinden biri sanirim bench press. 95 pound (43 Kg) ile basladim, 6 ay sonra kendi agirligimi (185 pound) kaldirabilir hale geldim. Agirlik calismayi biraktiktan 4 ay sonra da kilom dibe ulasti: 172 pound (78 Kg). Sanirim ODTU'den mezun oldugum 93 yilindan sonra ilk defa 80'in altina inmis oldum.

Vucut kasi korumak icin fazla kalori yakiyor dedik ama sonsuza kadar degil elbette. Tersine, insan vucudu oldukca ekonomik davraniyor ve eger korumasina gerek kalmadigina kanaat getirirse, kasi yaga donusturuyor. Ancak bu oyle 2 gunde olmuyor tabii.

Bende yaklasik 1.5 yil hafif hafif kilo alma seklinde oldu. Agirlik calismayi ve diyeti biraktiktan 1.5 yil sonra 2005 Araliginda 190 poundu gorunce, tekrar gym'e dondum (Bu arada 1.5 yil gitmememe ragmen her ay tikir tikir 45$'ida odedim yani, ne diyim).

Dedim ya, kas yaga donusuyor ama oyle cok hizli olmuyor bu is. Netekim, Ocak'ta 135 pound ile bench presse basladim. 2.5 ay sonra daha once 6 ayda ulastigim seviyeye geldim ve 185 poundu kaldiriyordum. Iki uc hafta once de hedefim olan 225 poundu (~102Kg) kaldirabilmeye basladim.

Dolayisiyla ozetlersek;
  • Agirlik calismak kilo vermek icin iyi bir yontem
  • Agirlik yapmayi birakir birakmaz kas yaga donusuyor diyenlere inanmayin
  • Agirlik calismaya ara verseniz bile yeniden baslayinca sil bastan olmuyor
  • Bogazina duskunlere (kendimden degil Ilkay'dan bahsediyorum :) siddetle tavsiye edilir!

Pazartesi, Mart 20, 2006

Prison Break

Oh be! Sonunda ikinci sezon basliyor! Keyfimize diyecek yok bugun. Izliyorsunuzdur umarim:) Kesinlikle tavisye ederim, super bir dizi. Pazartesilere hicbir plan program yapmiyoruz o varken:)) Kasim sonlariydi herhalde ilk sezon bittiginde. Ikinci sezonun muhtemelen 4-5 ay sonra baslayacagini ogrenince cok buyuk hayalkirikigina ugramistik. Engin burdayken sezon ortasindan girip izlemeye baslamisti, o da tiryakisi oldu:) Dizi, sucsuzluguna inandigi, baskan yardimcisinin kardesini oldurmekten idama mahkum abisini kacirmak icin kendisini hapse attiran; hapishaneyi tasarlayan muhendislerden oldugu icin her yeri avucunun ici gibi bilen Michael Scofield’in hapiste basindan gecenler, abisini kurtarma calismalari ve diger mahkumlarla iliskileri uzerine. Amerika’da olanlar icin saat 8/7c fox’da efem:))

Sabahimi guzel kilan bir diger sey de ofisdeki duvar takvimimde bugun icin ‘spring begins’ yaziyor olmasiydi. Mart istedigi kadar kendini kis ayi zannetmeye, oyle davranmaya devam etsin, yaziyor iste, bahar resmi olarak basladi bugun:)) 2 Nisan'da da yaz saatine gectik mi tamamdir bu is, kisliklar kaldirilabilir:)))

Cumartesi, Mart 18, 2006

Las Ramblas


Iste yeni kesfim: Las Ramblas. Super bir Ispanyol tapas bar! Is cikisi isyerinden bir grupla gittik, nefisti. West Village'daki bu bar kucucuk, ama ic dekorasyonu oyle guzel ki hic bogucu gelmiyor insana o kucukluk. Kendinizi cok rahat hissedeceginiz bir ortami var. Calisanlar da son derece guleryuzlu ve bilgili. Sahibi Natalie de cok sekerdi. Benim restaurant, bar ya da cafe degerlendirme kriterlerimden birisi de tuvaletlerin temizligidir. Tuvalet mis gibi cicek kokuyordu ve tertemizdi. Tapaslarin secimi konusunda garsonumuz cok yardimci oldu. Gunun spesiyalleri mutlaka denenmesi gerekenlerden. Farkli aromalarda sangrialari var, cilekli olani cok begendik. Ama yine de sangria siralamasinda hala Sevilla bir numara benim icin. Ordaki sangria kadar iyisine henuz rastlamadim. Kesinlikle tekrar tekrar gidecegim ve herkese de tavsiye edecegim bir mekan.

Biraz da tapa! Tapa'yi meze diye cevirmek yanlis olmaz herhalde. Genelde yemek aralarinda atistirmalik olarak yeniyor ve birkac kisi paylasiyor. Tadimlik yani. Biz dokuz kisi menunun yarisini soyleyerek yemek haline donusturduk isi:)) Bir teoriye gore tapa Ispanyol Krali 10. Alfonso'nun bulusu. Kralin, hastaligi sebebiyle yemek aralarinda biraz sarabin yaninda ufak tefek birseyler atistirmasi gerekiyormus. Kral iyilestikten sonra da bunu bir kural haline getirerek halkin ac karnina fazla alkol almasini onlemis. Bir diger teori de, ciftcilerin ve iscilerin yemek zamanina kadar fazla acikmayi ve gucsuz dusmeyi onlemek amaciyla yemek aralarinda kucuk miktarlarda yemeye baslamalari.

Çarşamba, Mart 15, 2006

Film: Open Water

Filmleri izleyip duruyoruz ama is yazmaya gelince tembellik etmeye basladik bu ara, bayagi film birikti:) Bu filmi ilk duydugumda gene mi jaws diye es gecmistim. Sevgili Cem’in onerisiyle kiraladik ve izledik. Cok etkileyici bir film, bittiginde kalakaldik bir sure. Oldukca kucuk butceli bir film ve sanki amator kamerayla tatildeyken cekilmis izlenimi veriyor – bence bu daha gercek kiliyor filmi – ama son derece gercekci bir film. Gercek bir olaydan esinlenilmis olmasi da insanin tuylerini urpertiyor. Film kisaca dalis tecrubesi olan bir ciftin tatile gittiklerinde bir dalis grubu ile acilmalari, dalmalari ama tekne ekibinin dikkatsizligi ve umursamazligi sonucu onlar yuzeye cikmadan ayrilip cifti okyanusun ortasinda kopekbaliklarinin cirit attigi bir alanda oylece birakmalari ustune. Insanin basina boyle birseyin gelmesi o kadar olasi ki bunu bilmek iyice urpertiyor sizi seyrederken. Gercek kopekbaliklari ile cekilmis zaten film, o kadar dogal gorunuyor ki hersey.

Sonrasinda biraz arastirma yaptim filmle ilgili. 1998 yilinda Avusturalya’da olmus bu olay. Kiyiya donen dalis teknesi tam iki gun boyunca farketmemis kendi dalis tuplerinden iki tanesinin eksik oldugunu. Teknede bir kosede duran canta da dalgiclardan birinin unuttugu ve gelip alacagi dusuncesi ile gozardi edilmis, kimse acip bakmamis bile. Tekne kiyiya geri dondugunde grubu otele geri goturecek olan otobusun soforu olmus ciftin geri donmedigini ilk farkeden ama onu da kaale alan olmamis. Ancak iki gun sonra tekne ekibinden biri cantayi acip da iki kisiye ait kiyafet, kimlik, cuzdan vs buldugunda ve ciftin otele hic donmedigi anlasildiginda okyanusta arama calismalari baslatilmis. Is isten gecmis tabi bu arada. Iki koca gun okyanusun ortasinda ac susuz ve kopekbaliklari ile bir arada kaldiginizi dusunsenize. Teknenin ayni zamanda sahibi olan kaptanina dava acilmis ama kaptan sucsuz bulunmus ve dava dusmus. Bu olaydan sonra dalis tekneleri ile ilgili regulasyonlar tekrar gozden gecirilmis ve kurallar sikilastirilmis.

Gercekci ve etkileyici bir film 8.5/10

Salı, Mart 14, 2006

Biz olmasak n'apcak bu sirket? :)

Sevgili Eda Kilic ile boyle takiliyoruz birbirimize bazen ofiste herkes gitmis bir biz kalmissak :) Bugun bizim sirket 3 aylik net karini acikladi: 10.34 Milyar dolar! Goldman tarihinin en iyi yili idi gecen sene ama 2005'in ilk 3 aylik donemine gore bu yil %61 artmis net kar. Hiic fena diil di mi?

Pazartesi, Mart 13, 2006

Hoboken, Tasinma, Arthurs


Bu haftasonu yasasin bahar geldiii havalarina girerek gecti. Cumadan itibaren hava superdi. Buranin Mart'ina guven olmaz gerci, gecen kis Nisan basinda kar yagmisti mesela ama bu yil oyle guzel, oyle yumusak bir kis gecirdik ki erken ve uzun bir bahar umuyoruz. Adil'in su anda Frankfurt'da yasayan bolum arkadasi Kuzey'in kardesi Cigdem burdaydi iki haftadir. Son birkac gun de bizde kaldi. Cumartesi taze ve sicacik bagellarimiz esliginde uzun bir kahvalti ettikten sonra Cigdemi Manhattanda havaalani otobuslerinin kalktigi duraga biraktik. Ardindan da uptowndan downtowna tasinmakta olan Kyoko-Numan Numanbayraktaroglul'na yardima gittik. Pek cok yerde oldugu gibi Manhattan'da da haftasonu tasinmak yasak. Yani kamyona yuklenecek esyalarin haftaici tasinmasi gerekiyor. Biz depoda duran ve bizim arabaya sigacak kolileri tasidik. Daha dogrusu Adil ve Numan hallettiler o isi, biz Kyoko ile evde dolap iclerine takilacak raflari monte etmeye calisiyorduk.

Cumartesi trafik yuzunden sadece bir sefer yapilabilince isin esas kismi Pazar'a kaldi. Donus yolunda steak askiyla yanip tutusarak ekibi aksam yemegi icin toplayalim dedik. Tam o siralarda sehre gelmekte olan Ilkay-Sibel ciftini ne isiniz var Manhattanda, park yeri bile yok hadi steak yiyelim diyip muthis bir zamanlamayla tunelin ucundan geri dondurduk, Hoboken'a gittiler onun yerine. Emine-Murat ve Filiz-Murat da zaten Hoboken yolundaymis. Hoboken'da Arthur's Steaks'de bulustuk. Bana fazla yagli geldi et, pek begendigimi soyleyemeyecegim. Margarita ve cheesecake guzeldi gerci. Yine de steak yemek icin bir daha sececegim bir mekan degil Arthur's. Denedik ve sinifta biraktik:))

Yemek sonrasi Hoboken'da nehir kenarinda uzun ve guzel bir yuruyus yaptik guzel havayi degerlendirerek. Eh artik usumeye basladik derken Sibel'in ortaya attigi cay onerisi pek makbule gecti, Ilkay da film seyretmek istersek uyumayacagina soz verince Ilkaylara gittik. Ilkay uyumadi hakkaten, esnemedi bile, ama bu sefer de Adil kaydi kaldi koltukta:) Baktik ki biz bir filmi tamamlayacak halde degiliz, Ilkaylarin HBO'dan kaydettikleri Real Time with Bill Maher'i izledik. Super bir program, cok seviyorum ama HBO'muz yok, izleyemiyoruz ne yazik ki. Kirdi gecirdi yine tam yerine oturan esprileriyle.

Cumartesi, Mart 11, 2006

I did it MY WAY...

Dun sabah otobuste blackberry'den bloglari okuyordum. Arzu Brumendi'nin Sarkilarim adli yazisini okudum ve Frank Sinatra'nin "My Way" sarkisina bayildigini ogrendim. Aklim biraz gerilere gitti...

3-4 yil evvel DivX indirme hastaligina tutulmustum (pek cok arkadasim zaten bir "arsivcilik" ve "indirme" hastaligim oldugunu bilir). 1200 kusur divX filmi arsivledikten sonra divX indirmeyi biraktim, DVD arsivlemeye basladim. Sanirim o 1000lere geldiginde HD-DVD'ler populer olacak. Bu dongunun sonu yok gibi...

Neyse, film indirme hizim film izleme hizina yetisemediginden pek cok filmi hala izlemedim. Ama Arzu'nun yazisi iste bana bir ya da iki yil once izledigim ve aklimda iz yapan, cok cok etkileyici, "kult" bir filmi getirdi. 1996 Japon yapimi "Swallowtail" ya da diger adiyla "YenTown".

Film tarihi belli olmayan gelecekte bir zamanda geciyor. Yen'in yani paranin her sey oldugu bir zaman bu. Dunyanin her tarfindan insanlar hizli para kazanmak icin bir sehire akmis ama tutunamayanlar hic bir ahlaki degerin kalmadigi "Yentown" adi verilen fakirligin diz boyu oldugu gettolarda yasamaktadir. Iste bu Yentown'da fahiselik yapan annesi olunce, onun arkadaslari, kadinin kucuk kizini, yine fahiselik yaparak yasamini surdurmeye calisan Glico adinda genc bir kadinin basina salar ve kacarlar. Glico, kucuk kizi sever ona "Ageha" (butterfly - Kelebek) adini verir ve korumaya calisir.

Glico'nun kazayla, elinde mafyanin pesinde oldugu bir kaseti bulunduran bir adami oldurmesi ile isler catallasmaya baslar. Kaset, Frank Sinatra'nin "My Way" sarkisindan olusan alalede bir kaset gibi gorunmesine ragmen icinde, filmdeki herkesin hayatina yeni bir "yon" verecek bir sir icermektedir...

Bu arada komik bir baska tesaduf... Blogspot, spami engellemek icin "Word Verification" diye bir yonetim uyguluyor. Simdi bu yaziyi postalayabilmem icin asagida basna gosterilen rastgele karakterleri bir kutucuga girmem gerekiyor. Gelen bu rastgele harfleri yaziyorum: kdivxt :) Hayat bir tesadufler zinciri degil mi?

Zoe'da bir gece ve Efes Pilsen

Persembe aksami,cook gecmikmis olarak bolumun Christmas partisi icin Zoe Restaurant'a gittik.

Cocuguna bakici bulamadigi icin katilamayan diger Windows SA arkadasim Billy ve hasta oldugu icin katilamayan bir arkadas disinda tum ekip, yaklasik 15 kisi, ordaydik.

Once 1 saat acik bar vardi. Kokteyller icildi, sohbet koyulasti. Sonra yemege gecildi. Sanirim 2-3 saat takildik. Gecen yilin tersine bu yil iki masada daha ferah bir ortamda yenildi yemekler.
Once Mudurler ardindan da hepimiz masalari degistirerek oturup diger mesadakilerle sohbet ettik. Sunucu destegi veren benim grubum, 2 Unix 2de Windows SA'inden olusan 4 kisilik bir grup. Aile dostumuz, arkadasimiz, Eda Kilic'inda icinde bulundugu onceki grubum olan yazilim destegi artik kuculdu ve 2 kisi kaldi. Biz ayni binada yan yanayiz. Simdi iki grup ayni mudur altinda birlesti. Onun mudurunun, Kevin, yonettigi kullanici destegi veren kullanici destek grubu bir baska binada oldugundan daha az gorusebiliyoruz.

Bu yemek sayesinde 3 grup bir araya geldi. Oldukca eglenceli, guzel sohbetlerin dondugu bir aksam oldu. Burda baslarda garip gelen bir durum da bey - bay muhabbeti yerine kucuk buyuk, ast ust herkesin birbirine ismi ile hitap etmesi. Kevin bizim buyuk mudur ama sohbetler gayet samimi senli benli geciyor.

Kevin, siyahi ve oldukca uzun boylu biri. Basketbolu takip etmeye bayiliyor. Ikimizin de Goldman'da kurdugumuz Yahoo'nun Fastasy Basketbol Liginde takimi var. Kevin Garnett, Tim Duncan, Steve Nash, Michael Redd, Shaq O'Neal gibi dev isimlere ragmen Efes Pilsen'im su anda 4. durumda ve ligin tamamlanmasina cok kalmadi. Kevin'in takimi ise yerlerde surunuyor. O yuzden iki gundur onunla oyuncu degistirmeye calisiyorum. Shaq'in yerine block yapan ve iyi serbet atis yapan ama cok top kaybetmeyen bir Center'a ihtiyacim var. Kevin'in takiminda tam da boyle biri var Zydrunas Ilgauskas. Gel gor ki siki pazarlik ediyor ve onu vermek icin Shaq'in yerine 2 cok iyi oyuncumu istiyor.

Cikista yakin oturdugumuz icin Eda ile ben sirketten gelen arabalardan birini alip Rutherford'in yolunu tuttuk. Beni biraktiktan sonra Eda Nutley'e devam etti. Onun eve vardigi haberini aldiktan sonra yorgunlukluktan bitmis bir halde sizmisim.

Cuma sabahi otobuste e-maillerime bakarken farkettim ki Kevin'den bana oyuncu degisikligi teklifi gelmis. Anlasilan gece 12'de duramamis ve maclara bakmis :) 8'e 10 kala ise vardigimda in cin top oynuyordu. Haftanin son gunu herkes gevsemis anlasilan. Benden sonra yazilim grubundan Andy geldi. Andy, acaip sen sakrak bir Cin'li. O da bizim ligde ve takimi sonuncu durumda, artik kurtulusu yok gibi. Sana Shaq + Ricky Davis + Kenyon Martin'i vereyim, Dirk Novitzky'i ver dedim . Bir onceki poker partisinde kaybettigim 50$'a atista bulunarak, "Ben pes ettim, Lige verdigim 50$'i bir sonraki poker partisinde geri alacagim artik" diye takildi bana ama ikna oldu, yaptik degis tokusu. Bakalim son bir atakla Efes Pilsen'i sampiyon yapabilecek miyim :)

Çarşamba, Mart 08, 2006

Edward Munch: The Modern Life of the Soul


Cumartesi Eda ve Murat Kilic kahvaltiya geldiler. Yedik ictik, kahve ictik, kahve fali bakmaya calistik, cok ugrasmamiza ragmen pek birsey goremedik, vazgectik. Kahve falini seviyorum ve fakat benim olaya katilimim fincana bon bon bakmaktan oteye gecemiyor, hicbirsey gormuyorum:) Neyse, herkesin fal bakabiliyo olmasi gerekmiyor zaten di mi. Kahvalti faslindan sonra Museum of Modern Art'a (MoMA) gidip Edward Munch: The Modern Life of the Soul sergisini gezme karari alindi ve akabinde yola cikildi. Eda ve Murat'in Wayne'den gelen arkadaslari Kajal (ismi yanlis yaziyor olabilirim, Edacim duzeltiver eger oyleyse) da bize eslik etti.

Muze tahminimizden erken kapaniyormus, sadece Munch sergisini gezebildik. Bir iki ilginc sergi daha vardi ama onlara ucundan bakmaya bile vakit olmadi. eh artik bahane olurlar yine gideriz:)) Sergi 1880-1944 yillarini kapsadigi icin Norvecli ressamin her doneminden yapitlari iceriyordu, hayatinin degisik donemlerinin, inisli cikisli ruh halinin resimlerine ne sekilde yansidigini izlemek ilgincti. MoMA'nin sevdigim yanlarindan biri de sergiler icin audiobook'lar hazirlamalari. Bu serginin audiobook'unda resimlerin bazilari ile ilgili aciklamalar vardi, onlari dinleyince donemi ve ressamin o donemdeki duygu ve dusuncelerini resimlerine nasil yansittigi daha iyi gorulebiliyor.

Sergi sonrasinda Jersey'e geri donup aksam yemegi icin oybirligiyle pide/kebap secildigi icin solugu Paterson'da aldik. Pideciden ve kebapcidan yemekler alindi, aksam seyredilecek filmler secildi ve hep beraber Eda-Murat ikilisinin evine gidildi. Gecenin filmi favori yonetmenlerim arasinda ust siralarda olan Pedro Almodovar'in Live Flesh'i oldu. Almodovar'in seyrettigimiz tum diger filmleri gibi bu da cok guzeldi. Filmle ilgili yorumlar daha sonra (yorumlanacak bayagi film birikmis, bunu da listeye ekledik).

Bir blog arkadasimiz daha oldu...

Linklerimizde yeni bir isim var: Arzu Brumendi. Ilk olarak Yildiz Ozturk'un Yildiz'li blogundaki linkler sayesinde Arzu'nun blogunu gormus, o gun bugundur de zevkle okuyorduk.

Kalp kalbe karsiymis; bir kac gun once "Arzu'yla konusup blogunu sitemize ekleyelim..." diyorduk ki, sagolsun o bizden once davranmis. Sizlerin de bizim gibi begenerek okuyacaginizdan eminiz!

Hindistan Cevizleri

Pazartesi, Mart 06, 2006

Family Secrets

Cuma aksami sirketten birkac kisiyle 19 Subatta sahnelenmeye baslayan bir off-broadway oyununa, Family Secrets'a (Aile Sirlari) gittik. Oyun anne, baba, uc cocuk ve buyukanneden olusan Yahudi bir aileyi anlatan bir komedi. Ilginc yani tek kisilik bir oyun olmasiydi. Oyunu esiyle birlikte yazan Sherry Glaser oynuyordu ayni zamanda. Oyunla ilgili elestirileri okurken gordum ki kendi ailesinden esinlenerek yazmis oyunu. Oyunda sadece adi gecen evin buyuk oglu haric butun karakterleri kendi canlandirdi Glaser ve birbirinden tamamen farkli karakterleri buyuk basariyla cizdi.

Oyundaki (ve Glaser'in ailesindeki) karakterler: emekli muhasebeci ve evdeki tek akli basinda birey gibi gorunen baba Mort; lezbiyen ama cocuk sahibi olmaya karar verip kadin sevgilisinin yani sira bir de bu amacla erkek arkadas edinen evin buyuk kizi Fern; marihuna kullanirken yakalanan blumia rahatsizligi olan 16 yasindaki kardesi Sandra; manik depresif teshisi konulan, arada kriz gecirip sinir hastaliklari klinigine kaldirililan anne Bev; ve buyukanne Rose. Egitimine $87,000 dolar harcadiklari, bir tatilde gorsun diye Israil'e gonderdikleri ama orda yasamayaya ve coban olmaya karar veren ogullarinin arada adi geciyor sadece. Bekledigimiz kadar komik olmasa da guzel bir oyundu.

Perşembe, Mart 02, 2006

Bir Iki Ucler Yasasin Dortler


Ooo, Adil benden once davranmis bu sefer:) Fazla gecikmeden kendi dortlerimi yazayim,

Yaptigim 4 is:

Universitedeyken TUBITAK Bilim ve Teknik Dergisi'nde calismistim. Super keyifli bir isti. Ozel sektor ozel sektor diye tutturup bikaktigima cok pisman olmustum. Turkiye'de kalsaydim bu pismanligim hala devam ediyor olurdu muhtemelen.

Riyad’dayken KSA televizyonunun ikinci kanalinda (Channel 2) Ingilizce ara haberleri sunmustum. Gunduz de elcilik okullarinda ogretmenlik yaptiydim o donem. Orda gordum ki ogretmenlik icin gerekli sabir bende yok.

Girmek icin ayilip bayildigim ozel sektorde pazarlama koordinatorlugu yaptim bir sure, cok zevksizdi.

Burada da, aklimda bile yoktu bu isi yapmak, paralegal/legal assistant oldum, oyle devam ediyor simdilik.

Defalarca izleyebilecegim 4 film:

Fight Club, Platoon, Walking Ned Divine, Fargo

Yasadigim 4 yer:

Ankara
Riyad
New Jersey

Izledigim 4 TV programi:

CSI - Las Vegas (Miami’yi de arada izliyorum am Las Vegas’in kalitesi onda yok, NY ise rezalet bence)
Prison Break (20 Mart’da tekrar baslayacakmis cok mutluyum. O varken pazartesileri evden cikmiyorum)
Seinfeld (artik repliklerine kadar biliyorum ama yine de eve gidince ilk ona denk geldigim icin hemen aciyorum)
Baska surekli izledigim dizi/program yok. Arada da Without a Trace ve Numbers'a goz atiyorum.
En kisa zamanda 24'u izlemeye baslayacagim gerci, sayilir mi:)

Tatil icin gittigim 4 yer:

Budapeste
Jamaica
Rio
Buenos Aires

En sevdigim 4 yiyecek:

Benim gibi yemek icin yasayan biri icin bu cok zor bir soru, dorde indirebilir miyim bakalim:)
Peynir (beyaz ya da gouda ilk tercih ama hepsi olur, yanina da sarap aliim, kirmizi olsun)
Cheesecake
Aycoregi
Firindan yeni cikmis ekmek ( ya da simit) ve ustune bollll tereyagi

Hergun ziyaret ettigim 4 blog:

Linklerimizde yer alan bloglara mutlaka tikliyorum her gun. Onlarin disinda en sik baktiklarim portakal agaci ve delicious days

Hemen simdi olmak istedigim 4 yer:

Buenos Aires
Grand Canyon
Las Vegas
Disneyland

Ebeledigim 4 blogger:

Adil sobelemis hepsini:) Bi bakalim...issevenler'in Hakan'i ve Erduran'i sectim. Ebelenmeyen varsa onlara da toptan sobeeee.

Çarşamba, Mart 01, 2006

DNA Yaniliyor olabilir mi?

Uykusuz Adam'in blogu beni de uykusuz birakti! Bir yazida Deniz Aydiner adinda birinden bahsediyordu. Ilgimi cekti, arastirdim biraz. 1 ay kadar once ABD'de, bir kizin oldurulmesi sucu ile omur boyu hapse mahkum edilmis biri imis. Hurriyet'te bir haber cikmis. Vatan, yalan yanlis cevirmis, birbirine girmis soyledikleri (duzeltme e-maili gonderdim).

Evet, DNA eslestirmesi yanlis olabilir ama ihtimal milyarda bir. Dolayisiyla ben destek olunmasina karsiyim. Oraya yazdim buraya alintiliyorum:

Merhaba,

Bu haber ve Hurriyetteki yaziyi okuduktan sonra biraz arastirma yaptim. Once 'gerceklerden' yola cikalim: oldurulen kizin uzerinde bulunan, sucluyu belirleyecek DNA'yi eslestirmek icin taniyan eden arkadaslarindan baslayip arkadaslarin arkadaslarina kadar 500 kisiden ornek almislar ve Deniz'in ki tutmus. DNA eslestirmesi cok cok guclu bir kanit. 100% degil ama yanilgi payi 1/1,000,000,000 (Milyarda bir). Eskiden DNA testleri pahali islerdi. Simdilerde ucuzladi ve bahsettigim olasilik yuzunden, eger DNA uyusmazsa, suclanan kisinin masum olduguna karar veriliyor. Su ana kadar 10 kisi bu sekilde olum cezasindan dondu. Deniz'in durumu tam tersi, sucu DNA uyusmasi ile saptandi.

Simdi duygusal yaklasimlara gelelim. Arkadaslarinin cogu 'yaptigina inanamiyoruz' diyor. 2-3 yil birlikte yasamis insanlar var ve " iyi arkadasimdi, iyi cocuktu, bir garipligini gormedik" diyorlar. Google'a "Deniz Aydiner" yazarsaniz 3-5 tane boyle yazi goruyorsunuz (Ornek: http://www.linfield.edu/review/article.php?aid=2672). Acik soyleyeyim, keske o olmasa diyor icimden bir ses, suclu olsa niye geri gitmeye calissin ki filan gibi sorular geliyor akla.

Ancak, suclu oldugunu varsayalim, olayin uzerinden 2 yil gecmis ve hic bir sey bulunamamis. Dolayisiyla yakalanmayacagini, geri donmekten kacinmasi icin hic bir sebebi olmadigini dusunmus olabilir di mi? http://www.wweek.com/editorial/3012/4734/ yazisina gelen son cevap cok anlamli. Diyor ki, "Ted Bundy, Green River ve Oregon'lu Cesar Barone'u hatirlayin." Bunlar seri katiller. Iyi aile babasi, dindar, mustesna insanlar olarak bilindikler etraflarinda ve bu kimliklerini bazen 25-30 yil saklayabildiler en yakinindaki insanlardan, esinden dostundan...

Kanit o kadar guclu ki, Deniz'in kendini savunacak bir tarafi kalmamis. Durum bu iken 'ama tuzak kuruldu' filan pek ikna edici degil. Onumuzde vahsice oldurulen bir genc kiz ve DNA ile kanitlanmis bir suc var. Roller degisse, genc bir Turk kizi oldurulse ve bir Amerikali'nin DNA eslestirilmesi suclu oldugu iddia edilse, yine ayni tepkiyi mi verir misiniz arkadaslar?

- * -
Bir de son zamanlarda yakalanan "BTK" Katili Dennis Rader var: Bind - Torture - Kill "Bagla - iskence et - oldur". 1974 - 1991 arasinda 10 kisiyi oldurmus. Sadece yakalanisindan bahsedecegim. Dennis Rader yillardir arada bir polise ipuclari gonderiyor. 2004 yilinda, ilk cinayetinin 30.yil donumunde polise 'disket gondersem izini takip edebilir misiniz?' diye soruyor. Polis te 'hayir' diyor (Bana cok garip geldi, katil polise mi guveniyor?)

Neyse, BTK icinde mesajlarinin oldugu bir disket gonderiyor. Polis hemen Microsoft Word metadata bilgilerini kullanarak, dokumanin en son kim tarafindan kaydetildigini (bu kolay) ve disketin bir kilise bilgisayarinda yazildigini buluyor (bunu tam nerden buldular aciklanmamis) ve google'dan Dennis ve kilise baglantisini buluyorlar....

1 2 3 Dort

Bezen'e havale ediyordum genelde ama bu sefer Dilayra'nim ailece sobelemis bizi. Iyi piki cevap veriyorum...

YAPTIGIM 4 IS:
Insaat Muhendisligi yaptim saysam mi kendimi (Yuksel Insaat Saudia)?
Ya da Web Tasarimciligi, BIM Yoneticiligi? (Yuksel Insaat),
Kullanici Destegi? (Siemens Business Systems / Morgan Stanley),
Yazilim Destegi, Sistem Yoneticiligi? (Goldman Sachs)
Ucundan tuttuk bir seylerin iste...

DEFALARCA IZLEYEBILECEGIM 4 FILM:
Love Actually, Blues Brothers, Pink Panther. Niye 4 yahu?

YASADIGIM 4 YER:
  • Trabzon
  • Ankara
  • Riyadh
  • New Jersey

IZLEDIGIM 4 TV PROGRAMI:
Ufff ben TV izlemem, 4 zor be! Neyse, hadi zorlayalim bari: Hala goz ucuyla Seinfeld & CSI xxx, Prison Break (ara verildi 4 gozle bekliyos) vee Sports Center diim.

TATIL ICIN GITTIGIM 4 YER
  • Cancun (Meksika)
  • Punta Cana (Dominik Cumhuriyeti)
  • Rio (Brezilya)
  • Buenos Aires (Arjantin)

EN SEVDIGIM 4 YIYECEK:
Kesin bir hatun baslatti bu isi :) Aman aman yiyecek duskunu degilim. Mumkunse Yuksek Protein, dusuk Karbonhidrat lutfen.

HER GUN ZIYARET ETTIGIM 4 BLOG:
Sagda listemizde yer alanlara bakiyorum. Onlarin disinda RSS Reader kullanarak takip ettigim, ghacks.net, InsideGoogle, LifeHacker, SlashDot, Bink.nu ve son zamanlarda Freakonomics gibi tonla blog var...

HEMEN SIMDI OLMAK ISTEDIGIM 4 YER:
Bulundugum yerden bir sikayetim yok :) Havalar soguk, Rio ya da Buenos Aires'e hayir demezdim. Cok secici olmayalim, Guney Amerika kabulumdur.

EBELEDİĞİM 4 BLOGGER:
  • Ehhe, ben yazayim ama cevap gelir gelmez bilemem. Arta kalan zamanda doldurmasi dilegiyle Figen Bilir.
  • Yildizli Blog'da hala bir sey gormedigime ebelendiyse bile ben yeniden ebeliyorum Yildiz Ozturk.
  • Issevenler'in isi cok ama eglence olarak gorurler artik. Ben Zeren'i ebelemis olayim, Bezen de Hakan'i.
  • Simdi misil misil uyuyor ama son bir gayret Tolga Sevinc'i bir daha zorlayalim, belki 'yoldan cikar' :)