Pazar, Temmuz 30, 2006

Kitap: Argumentation (Tartisma)

Argumentation'i dinleyeli epey oluyor aslinda ama firsat bulup yazamadim. Benim "Bir sey yapacaksam hakkini vermem lazim" seklinde ozetleyebilecegim ise bakis acimin bir yan etkisi bu. Neyse sulandirmayayim; cunku bu kitap hakikaten cok onemli!

Once David Zarefsky'den bahsedeyim biraz. Northwestern universitesinde "argumentation" dersi veren "tartisma" konusunda uzman bir profesor. Teaching Company web sitesinden verdigi dersleri audiobook ya da video olarak satin almaniz mumkun.

Kitap oncelikle ortaya bir arguman koymanin, akilciligin bir geregi oldugundan bahsettikten sonra, tartismanin tarihi ile basliyor ve konunun cikis noktasi olarak Milattan once 5. yuzyildaki Yunan uyagrligindan bir donemden bahsediyor Bu zamanda, bir Syracuse hukumdari devrildikten sonra halka, daha once size ait olan topraklari yeniden elde etme hakkina sahipsiniz, gelin hak iddianizi dile getirin denmis ve halka nasil haklarini arayacaklarini anlatan 'ogretmenler' (sophist) cikmis ortaya. Bunlarin en unlulerinden Protagoras, "her sorunun en az iki yuzu vardir ve sonucun ne olacagi sorulan sorulara ve argumanin ortaya konus bicimine gore degisir" demis.

Daha sonra unlu yunan filozoflari Socrates ve ogrencisi Plato, arasindaki tartismanin sekli uzerine epeyce bir tartisma yasanmis. Socrates, retorik, aksiyon ve olasilik uzerinde dururken, Plato, bunlara karsit olarak retorik yerine filozofiyi, aksiyon yerine dusunce ve meditasyonu, olasilik yerine kesinlik ve mutlakiyet tarafinda yer almis. Socrates, sophistlerin (acaba bugunku avukatlarin atalari olarak dusunebilir miyiz?) ogretilerinden dolayi para almasi gerektigini ileri surmus. Insanin kafasinda bilgilerin tutuldugu yerler oldugunu iddia etmis.

Bu noktada retorik nedir bir aciklayalim. Romalilarin 7 liberal san'attan biri olarak gordugu retorik, karsimizdakileri ikna etme ya da ikna etmemize yardim edecek yontemleri bulma tekniklerine/san'atina verilen isim. Nasil mi ? 5 kurali var:

  1. Invention (Icat): Bilgi dagarcigimizi (hani su yukarda bahsettigimiz ) tarayarak, kullanabilecegimiz argumanlari ortaya koymaya yariyor
  2. Arrangement (Duzenleme): Romalilar bu konuda cok kafa yormuslar. Ne diyecegimizi, nasil savimizi dile getirecegimizi organize etmemize yarayan kural
  3. Style (Stil): Dili kullanma, kelimeleri secme vs.
  4. Memory (Hafiza): Neyin pesinde oldugumuzu surekli aklimizin bir kenarinda tutmamiz gerektigini anlatiyor bu kural
  5. Delivery (Ortaya koyma): Fiziksel sunum, mimikleri, vucud dilimizi kullanmamizla ilgili bu kural.

Retorik'in ilk iki kurali direkt tartisma digerleri ise sunum ile ilgili. Plato ile Socrates arasindaki ucuruma bir kopru kurmak amaciyla Aristotle (Aristo), retorik adinda bir kitap yazar ki bu kitap daha sonra Romalilarin egitim sisteminde epey bir yer kaplar.

Retorik, orta cagda din adamlari tarafindan, dini yaymak icin kullanilir. Ronesans doneminde Peter Raymus, bu 5 kurali ikiye ayirir. Ilk ikisini Filozofi adi altinda gercegi bulmak amaciyla kullanilirken, digerleri daha once de bahsettigim gibi sunumun geregi olarak dusunulmus.

Unlu Fransiz dusunuru Rene Descartes'in "Dusunuyorum, oyleyse varim" sozunden bahseden yazar, Dercartes "Ne bilebilirsin?" sorusuna cevap olarak o sozu soyledigini anlatiyor. Descartes'e gore, "Herseyden suphe etmek ve sadece dogrulugu kendiliginden belli olan seylere inanmak" lazim. Bu donem insanlarin "kesinlik" aradigi, mutlakiyet pesinde kostugu ve "akilciligin", bahsettigimiz ilk iki kuralin da onune gectigi bir donem 17. ila 19. yy arasindaki bu donem.

Bu donemin akabinde dogan logical positivism (mantiksal pozitivizm), anlami acik secik belli olmayan hic bir kelimeyi kabul etmeyen bir tavir icine girerek asagida orneklenen kendi dogmalarini yaratir:
  • Scientism (bilimsellik): Bilimsel olmayan iddialar degersizdir.
  • Irrationalism: Eger kesin cozum bulunamiyorsa, guc kullanmak gerekir. Guclu olan kazanir.
Artik daha da karistirmadan tarih kismini bir kenara birakalim. Mantik, formal (resmi?) ve informal (resmi olmayan?) mantik olarak ikiye ayriliyor. Formal mantik, bizde biraz da yanlis olarak Aristo mantigi diye de bilinir. Aslinda bu tur mantik yurutmede sonuc, elimizdeki bilgilere yeni bir sey katmiyor. Eger iddiamiza delil olarak sundugumuz bilgi dogru ise, iddiamiz dogrudur. Bu akil yurutme seklinde ornegin Tum, bazi veya hic bir kelimelerini kullaniyoruz. Mesela: Tum muhendisler universite bitirmek zorundadir, Ali muhendistir; oyleyse Ali universiteyi bitirmistir. Elimizde yeni bir bilgi yok aslinda, sadece verilenleri yeniden duzenliyoruz. Dolayisiyla, yeni bir bilgiye ulasmak, gunluk hayatimizda kullanabilmek icin bize gereken informal mantik...
----------------
CONTROVERSY/RESOLUTION (TARTISMA SEBEBI / SONUC)
Kitap asil guzel kismi bundan sonra basliyor ve teker teker tartisma nicin vardir, tartisma sartlari nasil olusur, nasil resolution (cikarim/sonuc) uretilir gibi konular anlatiliyor. Cozum tiplerinden biraz bahsetmek istiyorum:
Policy - Bir aksiyon iceriyor. Ne yapmamiz lazim sorusuna cevap veren cozumler bu gruba giriyor.
value (deger) - Bir seyin iyiligi kotulugune karar verme durumu. Ornek: Hukumetin gidisati kotu.
Definition (tanim) - Bir yorum sunar. Ornek: Olum cezasi vermek cinayet islemektir
Fact (gercek) - Ne olup bittigini ortaya koyar. Ornek: Al Gore, Bush'tan daha fazla oy almistir

Bir kere yapilan cikarimi siniflandirdiktan sonra bu cikarimin dogru olup olmadigini anlamak icin icinde gizli olan sorulara yanit verebilmek gerekiyor.

Policy tanimina giren cikarimlara su sorulari sormak gerekiyor:
Mevcut durumda bir sorun mu var? Sorunun ana sebebi ne? Onerilen cikarim/cozum ise yarayacak mi? Neye malolacak, bu yaptirimin maliyeti yararlarindan fazla mi?

Eger tanim sinifina giren bir cikarim soz konusu ise:
Bu yorum alakali midir? Adil midir? Karsit yorumlar mevcut mudur?

Deger sinifindaki cikarimlara:
Bahsedilen deger gercekten kotu mu iyi mi? Performans gercekten kotu mu? Karsit degerleri nasil tartabilir, olcebiliriz?
----------------
STASIS (MERKEZ NOKTASI)
Bundan sonra tartismada cok onemli bir kavrama geliyoruz: Stasis, yani tartismanin can alici noktasi. Bir ornekle aciklayalim:

Komsunuz size gelip diyor ki "Sen benim arabami caldin!" Simdi tartismanin agirligi, can alici noktasi nasil kayiyor inceleyelim:
1) Iddia dogru mu? - Hayir calmadim
2) Tanim dogru mu? - Hayir calmadim, odunc aldim
3) Adil bir sebep var mi? Onemi ne? - Evet ama senin iyiligin icin yaptim. Kapinin onundeki buzu temizlememissin, biri dusup yaralandi, onu hastaneye goturdum. Yoksa basin derde girecekti.
4) Tartismanin yeri - Boyle bir iddianin yeri burasi degil, mahkemedir.

Tartismanin agirligi yukaridan asagiya dogru kayiyor. Yani 2. cevabi verirseniz, artik "hayir yapmadim" deme imkaniniz yok. 3.yu kabullenmisseniz, 1 ve 2'yi kabul etmis oluyorsunuz. 4. nokta ise farkli bir konumda. Bir kere "bu tartismanin yeri burasi degil" diyorsaniz, artik tartisilan olayin dogrulugu, nasil isimlendirilmesi gerektigi ya da kucuklugu buyuklugu degil.
----------------
EVIDENCE (DELIL)
"Delil" konusu... Kitabin bu bolumunde, ne delil olarak kabul edilebilir konusu inceleniyor:
  1. Objektif data: istatistikler (ortalama, olasilik vs.), tarihi dokumanlar, elle tutulabilen somut nesneler, sahitlikler vs. Bunlar potansiyel deliller ama her biri ile ilgili problemler olabilir, sorgulama ile bunlarin dogrulugunu kontrol etmemiz gerekiyor. Ornek:
    Istatistik: Ornekleme ve analiz yontemleri dogru mu? Anketlerde insanlar dogru cevabi tahmin etmeye calisirlar
    Somut nesneler: Sahici mi? Fabrikasyon olabilir mi?
    Sahitlik: One surulen gercek mi fikir mi?
  2. Toplumsal Uzlasilar: Herkesin bildigi seyler, ortak degerler (cocuklarimizin iyiligi icin ...), daha once varilan cikarimlar, tartisma hatirina dogru oldugunu varsayma
  3. Uzman gorusleri: Sozune guvenilir uzmanlar. Tabii yine sorgulamamiz gerekiyor. Ornegin: uzmanligin konusu tartisilan konu ile ilgili mi? Karsit goruste uzmanlar var mi?
----------------
INFERENCES/WARRANTS (BAGLANTILAR)
Bu bolumde iddianiz, cikariminiz ile sundugunuz delillerin baglantisini nasil kuracaginiz ve kurulan bu baglantilarin ne tur bir sorgulamaya tabii tutulmasi gerektigi anlatiliyor. Cok kisaca ne tur baglantilar kurulabileceginden bahsedeyim:

Ornekleme yontemi: Istatistiksel orneklemeler ya da genel bir ornekten tartismaya ozel bir cikarima gidilmesi yontemi...
Sebeplendirme yontemi: Bir seyin digerine sebep oldugunu iddia etme yontemiyle kurulan bag. Aslinda cokca yanilgiya sebep oldugu icin bir iki not geceyim. "Bir seyin digerinden once olmasi, onun digerinin sebebi oldugu anlamina gelmez." Birden fazla sebep soz konusu olabilir. Hatta hem sebep hem de sonuc olarak gosterilen seylere sebep olan baska bir sey soz konusu olabilir.
Isaretlere dayandirma: Sebebini bilmiyor bile olsak birinci durum soz konusu ise, ona bagli olarak 2. durum gerceklesecegi iddiasi. Bu da yukaridaki sebeplendirme yonetime benziyor ama ayni sey degil. Burda ortada sebebi net olmayan bir iliski soz konusu. Ornek: "Enflasyonun dusmesi ulke ekonomisinin iyiye gittigine isaret eder".
Aristo bu durumu 2ye ayirmis, kesin iliski ve yanlis olma ihtimali olan iliskilendirme!
Analoji (Benzerlik): iki seyi direkt birbiri ile karsilastirilmiyor ama iki sey arasindaki iliskinin benzerligi karsilastirilmasi durumu. Bu durumda oncelikle su soruyu sormamiz lazim: Karsilastirilan seylerin benzemeyen yonleri benzeyen yonlerinden fazla mi?
Ornek: Merdivenler nukleer silahlardan daha tehlikelidir! Nukleer silahlardan olen yok ama her yil Amerika'da 5000 cocuk merdivenden dusup oluyor. Bu tabii ki yanlis bir cikarim. Merdiven ile nukleer silah benzerliklerini saysin bakiim biri :)
Hikaye: Bu ilginc bir yontem. Bildiginiz bir hikaye/olay ile benzerlik kuruluyor. Hikayenin sonunu biliyorsunuz, dolayisiyla iddianin sonucunun da ne olacagini biliyorsunuz seklinde dusunmeye itiyor sizi.
Ornek: Yabancilar Turkiye'den toprak satin aliyor -> Sonuc: Vatansiz kalacagiz. Delil: Israil'liler Filistinlilerin topraklarini satin almayla baslamislardi...
Form: Bunu nasil cevirecegimi bilemedim ama alt basliklari ile anlatmaya calisayim.
* Dilemma (Cikmaz): Soyle yaparsak, su cikar; ama boyle yaparsak bu cikar. Dolayisiyla boyle yapmamiz gerekir. Aslinda cikilan iki sonucta kotudur. Ornek: "Irak'ta savas gereklidir, cunku orda teroristlerle savasmazsak buraya gelirler". Ne sormak gerekiyor? Cidden boyle bir cikmaz var mi, yoksa yalanci bir cikmaz ile mi karsi karsiyayiz? Tum diger alternatifler tukendi mi?
* Hipotez: Bir hipotezle baslayip, sonucu dogru mu diye baktiktan sonra, geriye donup demek ki hipotez dogruymus seklinde iddia etme. Bu iddia sekli tamamen safsatadir, sonuca bakip hipotezin dogrulugu ispatlanamaz.
* Olasilik: bir seye bir deger atayip, sonra bir seyin olma ihtimali ile carpiliyor. Baska bir seye bir deger atayip onun olma ihtimali ile carpiyor ve sonuclari karsilastiriliyor. Boyle bir hesap nasil sorgulanir? Her seye bir deger atamak mumkun degildir (Insan hayatinin degerini kac alacaksiniz?). Dolayisiyla olculemez seylere deger atanip atanmadigina ve bakmak gerekir.
------------
Yoruldum yahu! Okumasi sadece 10-15 dk alacak bu yaziyi benim yazmam 3.5 saatimi aldi. Tum bunlari okuyup ogrendikten sonra nasil saglam arguman uretilir, mantik hatalarina (fallacy - Turkcesi galiba safsata) dusmemek icin ne yapmak gerekir ve bir iddia ile karsilastigimizda iddianin gercekligini nasil olcebiliriz gibi sorulara geliyor.

Kitap ciddi bir kaynak ve yon gosterici. Ozellikle mantik hatalarinin neler oldugunu bilmek, sizin iyi arguman uretmenize yardimci olacagi icin pek cok ortamda onerdigim biri Ingilizce, digeri Turkce iki web sitesinin linkini buraya yazayim:

Nizkor Project: Fallacies

Alev Alatli'nin onculuk ettigi Safsata Kilavuzu

Cumartesi, Temmuz 22, 2006

Eski Dostlarla Bir Haftasonu


Haftasonu uzuuun zamandir (5 yildir) gormedigim arkadaslarim Ferda-Selcuk Erkekol ve ogullari Efe buradaydi. Selcuk benim universiteden can arkadasim. Birlikte okudugumuz ilk yildan sonra herkes kendi bolumune dagilmisti ama firsat buldukca gorusmeye devam ediyorduk. Ferdayla da Selcuk sayesinde tanismistim, cok degerli bir arkadasim daha olmustu boylece. Yaklasik iki yil once de dunya tatlisi Efecik dahil oldu aileye. Eh erkek tarafi olarak hala olmus olduk biz de:)) Hala lafini da sevemedim gitti. Bana biraz soguk geliyor ne bileyim, teyze daha sicak sanki. Taptigim bir teyzem oldugu icin de olabilir tabi:)

Konuyu dagitmayalim. Ferda'nin is icin bir ayligina Virginia'ya gelmesi gerekince Selcuk ve Efe de onunla beraber geldi. Virginia-New Jersey arasi arabayla 7 saat suruyor. Sagolsunlar usenmediler, haftasonu kalkip o kadar yolu geldiler. Orda tanistiklari arkadaslari da Manhattan'i gezmek isteyince 9 kisi geldiler buraya (3'u cocuk). Vakit kisitli oldugu icin otele yerlesmeleri tamamlanir tamamlanmaz turumuza basladik. Times Square'i, Rockefeller Center'i ve St. Patrick's katedralini gezip Empire State Building'e yoneldik. Empire State'e cikmak o kadar kolay olmadi ama. Yukari cikmamiz tam 1 saat surdu. Iceri giris kuyrugu, bilet kuyrugu, ilk asansorun kuyrugu, resim kuyrugu, ikinci asansorun kuyrugu derken tepeye varabildigimizde kuyrukta beklemekten yorulmustuk artik. 2 yas cocuklarinin dikkatleri cabuk dagiliyor tabi. Nitekim Efecik sehrin gece goruntusuyle pek ilgilenmedigini gosterdi kisa bir sure sonra. O kuyrukta 1 saat beklemesi bile takdir edilecek birseydi bence, sen bayiliyorsun bekle bekle cocuk ne yapsin.

Digerlerinden ayrilip tekrar sehre attik kendimizi. Kore mahallesinde biraz dolanip aksam yemegi icin sectigimiz Hint lokantasina yoneldik. Balucchi's bizim favori hint lokantamiz. Bulundugumuz yere yakin bir tane de vardi, oraya gittik.

Ertesi sabah gune erken basladik. Sabahki tekne turuna yetisebilmek icin iki gruba ayrilip bir grubu kahvalti almakla diger grubu bilet isini halledip tekneye gidip yer tutmakla gorevlendirdik. Tekneye gidecek grup ufak bir karisiklik sonucu otobus tarafindan baska bir turun teknesinin oraya birakildi, yetisemeyecekler diye biraz heyecan yaptik ama sonunda herkes yerini almis bir yandan kahvaltisini etmeye bir yandan elde makinalar fotograf cekmeye calisiyordu. Elimde makina olunca kendimi kaybetmisim, hepsinden fazla fotograf cekmis olabilirim:))

Tekneden inince once Wall Streete ordan Seaporta gittik. downtowndaki son duragimiz China Town'a ugradik. Eh gitmisken sokakta satilan bilimum taze meyveden almamak olmaz, haftalik meyve alisverisimi yapiverdim iki arada bir derede:) Planda Central Park'a da gitmek vardi ama aksamustu olmustu bile. 7 saatlik donus yolu oldugu da goze alininca bizimkiler vakitlice yola cikmayi tercih ettiler.

Kasla goz arasinda geldiler ve gittiler yani. Saymam ben bunu, evimde agirlamayamadim ki arkadaslarimi, gosteremedim bile zaman darligindan. Zaten cok az kisi geliyor:( Cok uzak geliyor burasi Turkiyede'ki arkadaslarimiza, kimse vakit bulamiyor, hep bir bahane var. Uc gun icin de gelinecek mesafe degil hakkaten ama yine de istiyoruz ki surekli gelsin gitsin dostlarimiz. Dilara'cim sagolsun bir o bizi yalniz birakmiyor uc yildir. Hatta bu aksam geliyor canim arkadasim, heyecanla bekliyoruz:)

Perşembe, Temmuz 20, 2006

Iyi ki Dogdun Baran


Cuma aksami sevgili arkadasimiz Baran'in dogumgununu kutlamak icin Barbuto'ya gittik. Berna cim (Baran'in esi) butun hafta boyunca basariyla yuruttu supriz parti calismalarini. Son gune kadar biz bile nereye gidecegimizi bilmiyorduk valla:)) Barbuto, Manhattanda Meat Packing District olarak adlandirilan bolgede. Meat Packing District, bati yakasinda, 2-3 avenue ve birkac bloktan olusan Manhattanda tarihi sayilan bir bolge. Eskiden 250ye yakin mezbaha, kasap ve benzeri et dukkanlari varmis bolegede. Simdilerde sadece 30-35 tanesi isliyor. Aksamlari ise bu bolge arnavut kaldirimlari, masalari disari tasan cafeleri hatta cok pahali ve luks birkac restauranti ile civil civil bir yer oluyor. Barbuto da bu bolgede bulunan bir Italyan cafe/restauranti. Ben Barbuto'yu ilk kez denemis oldum.

Once sadece 1-2 icki diye konusulan aksamin plani gelenlerin hemen hepsinin ac olmasi yuzunden yemek planina donuverdi Baran gelmeden. Haftasonu (yerine gore haftaici de) Manhattan'da herhangi bir restaurantda en az yarim saat beklemeden yer bulmak cok zor. Burasi icin de oyle olur mu acaba diye korkarken 2 saat sonra kalkmamiz sartiyla bize hemen bir masa verebileceklerini soylediler. Nerden baksaniz 14-15 kisiyiz, bu sayiya tek masa bulmak da zor, hemen atladik onerinin uzerine. Barbuto'nun uc yani acik, kapali olan tarafta bar ve mutfak var. Bizim masamiz da mutfaktaydi:)) Acik mutfak yapmislar, neyin nasil hazirlandigini rahatca gorebiliyorduk, elimizi uzatsak tezgahtan tabaklari alacak kadar da yakindik. Giristen de gorulmeyen bir yer oldugu icin Baran'a gercekten surpriz oldu:) Nice guzel yillara Barancim.

Iki saatin sonunda cocuklu olanlar, isi olanlar vs ayrilinca geriye 6 kisi kaldik. Hava o kadar guzeldi ki kimse eve gitmek de istemiyordu. Acik hava bir yer olsun diye dolana dolana Union Square'e geldik ve Beer Garden'a girdik. Masalar coktan dolmus tabi, icerisi de bayagi kalabalikti. Merdivenlerde yer bulup soguk biralarimizi da alinca keyfimiz iyice yerine geldi. Benim bogazim tam o siralarda iyice sorun cikarip acimaya basladigi icin muhabbete dinleyici olarak katilmak durumunda kaldim genelde.

Cok guzel bir aksam oldu. Yer secimin ve organizasyonun icin tekrar tesekkurler Bernacim:)

Oksuruk ve Cikolata

Yaz ortasinda hasta oldum yahu, nedir bu. Yataga dusmedim Allahtan ama yine de nerden cikti ki bu diye saskinim. Derin dondurucu modundaki isyerim olabilir mi suclu acaba? Su sicakta isiticiyi acarak oturabiliyorum kubigimde, niye bu kadar soguk olmak zorunda bu ofisler anliyor degilim. Tek ben degilim ki sorun bende diyeyim, katin yarisi hirkalarla dolasiyor, isitici hiriltilari geliyor kubiklerin cogundan. Cam kenarindaki ofislere kurulmus olanlar icin sorun yok gerci, gunes aliyor ya o odalar, ciddi ciddi farkediyor isi. Onlara gore ayarlaniyor bu derece herhalde:)

Cuma gunu bogaz agrisi, yutkunma zorlugu ve ses kisikligi olarak basladi. Aksam disaridaydim, yemegin sonlarinda isaretlerle konusma durumuna gelmistim. Tam da bes yildir gormedigim canim arkadaslarim haftasonu icin Manhattan’a gelecekken ve ben turist rehberi olacakken oldu bir de. Nasil zamanlama. Tum haftasonu yari cikan yari cikmayan sesime katlandi zavalli arkadaslarim. Bu arada oksuruk haber almis bir bulusma oldugunu, pazartesi aksami cikti geldi o da. Iki gecedir salondaki koltukta sabahliyorum, yataga paralel oldugum anda oksuruk cigrindan ciktigi icin yari yatar yari oturur cevremde sekiz yastik uyudum. Son noktaya gelmedikce doktora gitmemeye calisanlardanim ben de, gitmedim tabi ki. Doktorculuk oynuyorum onun yerine bildik ev receteleriyle:)

Yedigim drajenin, ictigim balli ilik cayin haddi hesabi yok. Googleda baska ne yapabilirim acaba diye aranirken buldugum su yazi beni cok eglendirdi. Bu sevimsiz oksuruk daha eglenceli anlatilamazdi herhalde. Veeee bu arada bakin ne buldummmm. Gururla sunarim:)) Cikolatada bulunan theobromine maddesi oksuruge iyi geliyormus. 50 gr bitter cikolata durmak bilmeyen ve nedense ozellikle gece yatmaya calisirken artan oksurugunuz icin bazi oksuruk ilaclarindan daha iyi sonuc veriyormus (kaynaklar: wikipedia, nbc, ve news from Russia). Yan etkisi de yok ustelik, kalorileri saymazsak tabi:))

Denenmistir efenim, ise yariyor. Ilk gece fazla guvenip hemen arkasindan duz yatmaya calistigim icin sadece15 dk suren bir etkisi oldu ama dun gecenin 2’sinde oksurerek uyandigimda hemen gidip mutlu mutlu cikolatami yiyip koltuguma geri dondum ve sonrasinda sabah saat calana kadar deliksiz uyumusum.

Çarşamba, Temmuz 19, 2006

Victor's Café

Dun aksam is cikisi "Victor's Café" ye gittik. 2 ay once aramiza katilan Meksika asilli Jose Leon'un dogum gununu kutlayalim dedik. Bezen'in yanisira Eda ve Murat Kilic da katildi. Murat arabayla gelmis iyi ki. Cikista arabay biner binmez inanilmaz bir sagnak yagmur basladi. Figen'in yazdigi gibi felaket bir seydi, Long Island'da agaclar yere inmis...

Victor's Café, mid-town Manhattan'da, 236 West 52nd Street, gayet guzel bir Kuba restorani. Mekan gayet hos, yemekler ve Sangria harika. Yedik ictik. Bugunlerde is ortami biraz turbulansli, dolayisiyla epey bir dedikodu yaptik :)

Yemek sonrasi Jose'ye caktirmadan bir dogum gunu pastasi ismarladik, muhtesem bir seydi. Fiyatlari da tipik mid-town Manhattan fiyatlari, adam basi 60$ civarinda bir sey verdik. Yolunuz duserde latin yemeklerinin tadina bakmayi arzularsaniz, kesinlikle tavsiye ediyoruz.

Salı, Temmuz 18, 2006

Barnes & Noble


Balca'yla beraber haftada bir Barnes & Noble'a gitmeye karar verdik. Ilkini de gecen hafta gerceklestirdik. Rahat koltuklar, aromali sicak bir fincan kahve, hatta bazen yanina yogun bir dilim cheesecake, birkac dergi veya kitap...Bir de yaninizda sohbetinden keyif aldiginiz bir dostunuz varsa aksamin nasil bittigini saatlerin nereye gittigini anlamiyorsunuz bile.

Birgun bu ulkeden ayrilirsam cok ozleyecegim seylerin arasinda ust siralarda Barnes & Noble. Buyuk, hali kapli, klimali, sagina soluna birkac koltuk serpistirilmis, cogunun icinde starbucks kafe olan kitapcilar zinciri. Kutuphane muamelesi yapmaniza da kimsenin itirazi yok. Sik sik odev hazirlayanlari, arastirma yapanlari gormek mumkun. Bunun yani sira kasalarin onundeki kuyruk da hic azalmiyor. Cocuk kitaplari bolumu ayrica senlikli. Anaokuluna geldigimi saniyorum o kisma gectigimde:) Civil civil bir dekor, oyun masasi, sagda solda yerlere, anne babasinin kucagina oturmus okunan kitabi dinleyen ya da okuyan her yasta cocuk.

Buraya ilk geldigim ve bol bol bos vaktimin oldugu donemde az zaman gecirmedim Barnes & Noble'da. Simdi de ayda en az birkac kere isyerime yakin olanina gidip orda geciriyorum ogle tatillerimi. Her seferinde de gozum arkada kalarak cikiyorum disari.

Pazartesi, Temmuz 17, 2006

Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest


Blogu cok ihmal ettim fakindayim, dogru duzgun birsey yazmayali 10 gun olmus nerdeyse. O sure boyunca eve nerdeyse sadece uyumak icin girip geri kalaninda ordan oraya kosturunca boyle oluyor iste:)) Bastan mi baslasam sondan mi derken e hadi bastan baslayalim. Ilk aktivitemiz bekleyip durdugumuz Pirates of the Caribbean filmi tabi ki:)


Dunya kupasi finalinin oldugu gun gitmeye kalktik bu filme, su seansa gidelim bu seansa gidelim derken kaldi. Film uzun ben tavuk olunca (sabahlari her halukarda surunuyorum ama aksam 10.30 bilemedin 11’den gec yatarsam daha feci surunuyorum) 8’den sonraki seanslari direk elemek zorunda kaldik. Ertesi gun, Pazartesi, kimse tutamadi bizi tabi. Burdaki sinema salonlarinin tek sevmedigim yani koltuklarda numara olmamasi, dolayisiyla bilet rezervasyonu sirasinda koltuk secilememesi. Erken gelen oturur hesabi. Adil de burdaki sinema askini bayagi hafife aldi , Pazartesi aksami kac kisi gelir ki sinemaya diyerek. Filmin ucuncu gunu daha, kac kisi geliri var mi. Netekim filmin baslamasina 25 dk kala sinemanin onune ancak varinca gorduk kac kisi geliyormus. Adili bilet sirasina girmesi icin kapida indirip park yeri aramaya basladim. En sonunda aslinda kucuk arabalar icin ayrilan park yerinde bir yer bulup zar zor oraya sigistim. Orasi o kadar dar ki bizimki gibi arabalar icin, cikista yanimiza bir araba parketmis olsaydi bagajdan girmek durumunda kalacaktik arabaya:))


Neyse biletler alindi, filmin baslamasina 5-6 dakika kala yer kalmadigindan emin halde kosarak iceri girildi ve cok buyuk bir sans eseri en onlerdeki koltuklara oturmak zorunda kalmayarak hic de fena sayilmayacak yerler bulunabildi. Ilk film tabi ki daha guzeldi, orjinaldi bir kere. Ama bu da hic fena degildi, biz cok eglendik, gayet de begendik. Johnny Depp'in mimikleri yetiyor bana zaten. Tavsiye eder miyiz, evet kesinlikle ederiz. Ucuncusu gelsin hele, ona da kosarak gideriz:)

YE #12 Sutlu Tatlilar - Parfe


Tatli denildi mi akan sular duruyor benim icin. Tatli yiyerek, ozellikle de sutlu tatli - soguk olacak tabi - yasayabilirim. Bir de kilo alma sorunu olmasa cok mutlu, ayrilmaz bir beraberligimiz olacak su tatliyla. Metabolizmamin eskisi kadar hizli calismadigini (yani artik eskisi kadar genc olmadigimi, snifff) kilo alarak aci bir sekilde farkettigimden beridir ki iliskimize bir mesafe koymaya calisiyorum.

Bu parfe en sevdigim yaz tatlilarindan. Yapmasi da cooook kolay, hic vakit almiyor. Ana malzemeler: 1 paket krem santi, 1 bardak sut, 1 yemek kasigi kakao, 1/2 paket kakaolu biskuvi ve istediginiz bir meyve (seftali, cilek ve muz guzel gidiyor). Ben ceviz, cilek, muz, 1 paket vanilya, biraz portakal cicegi suyu ve hindistan cevizi de ekledim.

Yapilisina gelince. Krem santiyi ve kakaoyu sutle cirparak hazirlayin (ben vanilyayi da bu asamada ekledim). Ne kadar yogun kakao tadi istediginize bagli olarak kakao miktarini artirip azaltabilirsiniz. Bana 1 yemek kasigi cok iyi geliyor. Kakaolu biskuviyi ufak ufak parcalar halinde kirip krem santiye ekleyin. Ben 1/2 paketten biraz daha fazla kullandim bikuviyi. Kucuk parcalara ayrilmis ceviz, minik minim dogranmis cilek ve muz koydum. Biraz hindistan cevizi serpip, 1-1.5 tatli kasigi da portakal cicegi suyu ekledim ve hepsini karistirdim. Ben dikdortgen kek kalibina doktum karisimi ama her turlu kalip olur. Iste bitti bile. Donana kadar buzlukta beklesin ve ta daa serin tatliniz hazir:)

Pazar, Temmuz 09, 2006

Point Pleasant Plaji


Cumartesi Elif ve Simon'la Point Pleasant plajina gittik. Simon plaj voleybolu turnuvasina katilacakti, biz de Elif'le guneslenecektik. Maclar erken basladigi ve oncesinde kayit olunmasi gerektigi icin sabah 7'ye dogru yola ciktik. Point Pleasant NJ'in guneyinde, bize yaklasik 1.15-1.30 saat uzaklikta. Burda daha once sadece bir kere plaja gitmistim, o da cok keyifsiz bir deneyimdi. Dus bile yoktu gittigimiz yerde, hicbiryerin ortasinda denilebilecek bir yerdi gittigimiz. Hic begenmemistik. Aklimda da hep o kalmis tabi, burda plaj dendi mi burun kiviriyordum. Point Pleasant fikrimi degistirdi, cok sevimli bir yer.

Plaja varinca Simon ve Rick'i kayit alanina birakip oraya ilk varanlardan olarak kendimize yer begenme firsatimiz oldu. Plajin arka tarafi turnuva icin ayrilmisti. Yaklasik 25 saha kurulmustu, hepsinde ayni anda maclar oynaniyordu. 4 seviyede yapiliyrdu turnuva, bayagi iyi ve cekismeli maclar da vardi. Plaj oldukca genis oldugu icin o kadar saha hic goze batmiyordu aslinda. Bir de denizi deniz olsa hersey cok guzel olacak aslinda:) Su okyanusu bir turlu sevemedim. Dogru duzgun yuzmek mumkun degil, dalgalar surekli yere carpiyor insani (beni en azindan:)) Sakin, dalgasiz deniz hayalleri kurup duruyorum.

Cuma aksami da disarida oldugum icin semsiye almaya vakit kalmamisti. Eliflerde de yokmus, semsiyesiz gittik. Burda plajlarda semsiye falan yok, kendi semsiyeni kendin goturuyorsun, yoksa pisiyorsun:) Biz de gunes kremlerine yuklendik. 15, 25 ve 45 faktorlu kremlerimizle savasa hazir hissediyorduk kendimizi. Kremlerimizi surduk, havlularimizi serip iceceklerimizi hazirladik ve gunesi beklemeye basladik. Ama gunes falan yoktu ortada:)) Oglene kadar hic gozukmedi gunes, hatta bir ara yagmur mu yagacak acaba falan diyorduk. Sonrasinda biraz gosterdi yuzunu. Arada 5 dakika cikip sonra yine bulutlarin arasina kaciyordu, yarim saaat sonra bir 5 dakika daha. Sonucta gittigim gibi beyaz geldim eve ama dusununce cok da kotu olmadi aslinda gunesin olmamasi. Ciktigi o kisa anlarda bile o kadar sicak oluyordu ki ortalik tum gun oyle olsa cok rahatsiz olurduk eminim.

Sahil boyunca yuruyus yaptik, arada biraz mac seyrettik, suya girmeyi deneyip buzzzz gibi oldugunu farkedince vazgectim:) Plajin hemen arkasinda uzun bir boardwalk vardi. Boardwalk cok canli ve renkliydi. Kafeler, barlar, dondurmacilar, tatlici, falci, cesitli dukkanlar, canli muzik, oyun merkezleri, sadece cocuklar icin kucuk bir lunapark, mini golf sahasi, Jenkinson akvaryumu...Boardwalk tahmin ettigimizden daha uzun cikti, artik gitme vaktimiz yaklasmis oldugu icin tamamini yuruyemedik.

Sporcularimizin da keyifleri yerindeydi. Tekrar gelmeye, bu sefer mini golf de oynamaya karar verdik. Donus yolu korkutuyordu bizi, haftasonlari plajlarin oldugu guzergahdaki yollar cok kalabalik oluyor ama hic trafiksiz, rahat bir donus oldu.

Bugunun etkinligi ise kupa final maciydi tabi ki. Oncesinde Federer-Nadal macini seyrettik heyecanla, Nadal'i tutuyordum, yenilmesine uzuldum. Berna ve Baran geldi, beraber kahvalti ettik, tenis macini tamamladik ve finali izledik. Aksam icin Pirate of the Caribbean'a mi gitsek acaba diye ayaklandiysak da bu ilk haftasonu oldugu ve guzel bir yer bulabilmek icin sinemaya oldukca onceden gitmek gerekecegi icin vazgectik. Hafta ici bir aksam gidelim diyoruz. Hmm, bu hafta Pazartesi disinda her aksam disarida olacagim anlamina geliyor bu, ogle yemekleri gene disarida yenecek (mumkun oldugunca evden goturmeye calisiyorum) demek ki:))

The Roof


Gecen hafta sadece uc gun ise gidince hafta acaip cabuk bitti tabi:) Cuma is cikisi Yagmurla beraber Metropolitan Muzesinin (MET) rooftop barina gittik. Muze aksam 9'a kadar acik. Biraz dolastik iceride ama biran once bara cikmak istedigimiz icin cok kisa kestik turumuzu. Hava da bizden yanaydi o gun. Nemsiz, cok guzel bir gun gecirmistik. Yalniz iki seferdir boyle bir gun gecirip arkasindan bir hafta yagmura bakiyoruz, kotu oluyor:) Yarindan itibaren yine birkac gun yagmur bekleniyormus galiba. Neyse, yukarisi bayagi kalabalikti. Bir kenarda kendimize yer bulup muhtesem manzarayi seyretik bir sure. Rooftop tam cati hakkaten. Dumduz, birkac sira disinda oturacak yer yok. Girisin sag tarafindaki bar tum o kalabaliga yetismeye calisiyor. Biz vardigimizda uzuuuun bir sira vardi barin onunde. Guzel hava, fotograf cekmek, muhabbet derken iki saatten fazla kalmisiz orda. Bir dahaki sefere 1-2 sergi de gezecegim gitmisken.

Perşembe, Temmuz 06, 2006

Oy Tombulum Tombulum...

Yoldan degil ama gym'den geldim, yorgunum. Iyice yiktik blogu Bezen hanima valla :) Ben de istiyorum bir seyler yazayim diye ama 'bir mani' var. Aslinda bir degil bir kac 'mani' var:

Comcast'le konusup anlastik, Dunya kupasi baslayinca kostuk bir DVR aldik.
Comcast bir guzellik yapti, maclar baslamadan hemen once ve ESPN2 High Definition (HD) yayinlara basladi bizim bolgede. Cift tuner'li DVR sayesinde tum maclari HD kaydedip aksam izliyorum. HD'de futbol izlemek doyumsuz bir zevk valla.

Iki hafta once JP Morgan Chase Corporate Challange kosusuna katildigimdan beri, ustumde bir tembellik var! 6 aydir duzenli gidiyordum ama once maclar sonra "Age of Empires III" oyununa takilinca, gym filan hak getire...

Kosmaya niyetlendim diye kalktik bir kosu ayakkabisi aldik. Hakikaten muhtesem bir sey, normal spor ayakkabi ile kosmaktan cok farkli. Sali gunu hava sicakti ama ciktim bir denedim. Su da almistim yanima ama sicak ve kondusyonsuzluktan herhalde dilim damagima yapismis bir sekilde dondum 1 saat sonra. 2 mil kosunca bir ara vermem gerekti. Ne alaka ise omzum agridi :)

Bugun de usenmedim kalktim gym'e gittim. Tabii 2.5 hafta ara verince daha once kaldirdigim agirliklari kaldirmam mumkun olmuyor. Yarin da epey bir agri sizi olur ama 2 gunde geciyor...

Gari, Age of Empires vakti gelmistir. Bana musaade...

Çarşamba, Temmuz 05, 2006

4 Temmuzun Ardindan


Haftaya ortasindan baslamak ne kadar da guzel oluyormus:) Ayda bir lazim boyle uzun haftasonu. Benim gun kavramim gene altust oldu o ayri tabi. Hatta bir arkadasimla aynen soyle bir konusma gecti aramizda: "yarin oglen su yeni acilan mexicana gidiyoruz di mi" "persembe degil miydi o" "persembe yarin ya kek" :))

Dun cok guzel bir 4 Temmuz gecirdik. Nerdeyse butun grup biraradaydik. Simon'i uzun zamandir gormemistim mesela, cok iyi oldu. Havai fisekler konusunda biraz hesap hatasi yapmisiz. Manhattandan atilacak havai fisekler nehirde atildi atilmasina ama bizim oldugumuz tarafta degil, adanin obur tarafinda:)) Binalarin arasindan gorebildigimizi gorup kalanini televizyondan seyrettik. O an daha onemli olan masadaki birbirinden leziz yemeklerdi zaten. Ilkay'in annesi geldi 2 ayligina. Gulfer teyze dokturmustu valla, ellerine saglik. Turkan teyze (Emine'nin teyzesi) de burda, o da nefis boreginden acmisti. O boregin hastasiyiz biz ailece:) Damardan karbonhidrat aldik yani, borekler, ev yapimi pideler, poacalar, sarmalar, tatlilar derken:) Kabilemizden birilerinin annesi, teyzesi falan gelince bize de gun doguyor boyle iste:) Yok yok yanlis anlasilmasin grup uyeleri mutfakta gayet becerikli ama elde acma borekle pideyle falan ugrasamiyor kimse haliyle.

Ha bu arada dun aksam yine yagmur yagdi tabi ki. Neyse ki erken baslayip erken bitti. Bugun de sabahi yagmur sesiyle karsiladik:) Yarin gunesli olacakmis, oyle bir rivayet var:))

Bizim cekmeye calistigimiz resimler havai fiseklere cok uzakta oldugumuz icin rezalet cikti, cikmadi diyebiliriz hatta. NY Times cekmis iste ne guzel diyip onu koyuyorum tepeye:)

Salı, Temmuz 04, 2006

Uzuuuun bir haftasonu


Uzun zamandir yazamadim buraya. Bu hafta islerim cok yogundu. Aksam 9'dan once (bir aksam da 11'de) gelemedim eve. Ha bugun ha yarin derken bugune kadar kaldi.

Bugun 4 Temmuz. Nese doluyor insan diyecegim, kafiyeli olmayacak ama durum tam olarak bu, onun icin dedim bile:) Niye? Tatiliz cunkum. 4 Temmuz Amerika'da bagimsizlik gunu. 4 Temmuz 1776'da Amerikalilar Ingilizlerden bagimsizliklarini ilan etmisler. Buraya geldigimden beri gordugum kadariyla bu gun aslinda ulusal mangal gunu:)) Su anda sokaklar oldukca tenhadir eminim. Bahcesi olanlar arkadaslarini, konu komsuyu toplayip mangal ve bira olayina giriyor. Bahcesi olmayanlar da parklarda, ormanlarda, cevredeki cok sayida piknik alaninda mangalini kuruyor. O tur yerlerde alkol yasak, bira yerine kola koyuyoruz hemen:) Aksam da hemen her kasabada havai fisekler atiliyor gunun anlam ve onemi adina. Aksamin eglencesi de toplanip onu seyretmek oluyor.

Biz de geri kalmiyoruz tabi bu gelenekten, su anda Italya-Almanya maci var televizyonda. Bizimkiler maci seyrediyorlar. Mac bittikten sonra Ilkaylara gidecegiz hep beraber. Ilkay-Sibel Kazakci cifti Hudson nehrine bakan Port Imperial'de oturuyorlar, Manhattan'da atilan havai fisekler ordan cok guzel gorunuyor. Hep beraber yemek yiyip ardindan yine ordan havai fisekleri seyredecegiz. Sabahtan beri bulutlu olan hava oyunbozanlik yapmazsa tabi.

Bu yaz icimiz disimiz yagmur oldu. Gectigimiz bir hafta boyunca gunesi bile goremedik diyebilirim. Cumaya kadar surdu bu. Cuma hepimizi sasirtan harika, gunesli, sicak ve nemsiz, super bir hava vardi. Benim sevdigim de boyle bir yaz iste. Sabah serin, aksam serin, gun icinde sicak ama nemsiz bir sicak, insanin ustune yapismayan bir sicak. Tabi ki bir gun surdu bu, ertesi gun nem gene yerini almisti, aksaminda da saganak yagan yagmuru yedik:)

Burda resmi tatiller genelde Cuma ya da Pazartesi gunlerine denk getiriliyor. Boylece uc gunluk haftasonlarimiz oluyor, cok da iyi oluyor. 4 Temmuz ise gununde kutlanan bayramlardan. O da Saliya geldi iste bu yil. Bizim sirket Pazartesiyi de verdi bize tatil olarak. Bizimkiler pek boyle seyler yapmazlar, cok sasirdim ama cok da sevindim. Adillerin sirket oyle bir guzellik yapmadi mesela, o gitti ise dun. Ben de gormemisin extra gunu olmus seklinde ne yapacagimi sasirdim. Cok sey sigdirmaliydim bu gune di mi ama. Oyle ki sabah 6.30'da ayaktaydim, aman kiymetli gunumun dakikasi bile uykuda gecmesin diyerek:) Eh, bir gune sigdirilabilecek sey sayisi da sinirli oluyormus, aklimdakilerin hepsine vakit kalmadi ama dolu dolu bir gun oldu:)

Tenis sezonumu actim. Sonunda. Daha yeni mi actin kis gelecek nerdeyse diyebilirsiniz ama ancak kuru ve toplu kahvalti etkinligiyle doldurmadigimiz bir gun bulabildim:) Duvarda 1 saat oynadim, ustune 40 dk yurudum, sonra da surunerek eve geldim. Bunu her haftasonu yapabilsem ne kadar guzel olacak. Bir de boyu boyuma huyu huyuma uygun bir tenis partneri bulmam lazim tabi. Duvarda oynamak sikici oluyor bir sure sonra. Adille oynamayi denedik birkac kez ama o bana bir boy buyuk geliyor. O kadar sert vuruyor ki toplara, ikinci dakikadan itibaren olay benim ustume fisek gibi gelen toplari bir tarafima yememek icin raketle kendimi korumaya calismama donuyor:))

Cumartesi Berna ve Baran kahvaltiya geldiler. Gec bir kahvalti yaptik, gunun maclari seyredildi. Futbol pek ilgimi cekmiyor, dunya kupasi maclarini da ancak penaltilara kaldigi zaman oturup izliyorum. Ilk park kahvaltimizi da yaptik bu arada bu haftasonu, Pazar gunu. Kahveler, caylar, corekler...cok guzel oldu. Uzun sure oturduk parkta, acikhavanin tadini cikardik. Adil, Murat ve Eda bisiklet turuna ciktilar sonrasinda. Bayagi bir mesafe katetmisler, yagmur baslamadan hemen once donebilmeleri ayrica iyi oldu:)

Birkac tane de film seyrettik haftasonu. Munich, Dark Water ve Syriana. Munich ve Syriana'yi cok begendik. Dark Water fena degildi. Ben bu filmin Japon versiyonunu da seyretmistim, cok kotu gelmisti bana. Ring'in de Japon versiyonunu sevmemistim. Mimikler mi ses tonu mu bilmiyorum ama hic korkutucu gelmiyor bana Japon gerilim/korku filmleri.